Cumhûriyet’imizin kuruluşu ardından Ülke’nin yaşadığı en önemli olayların biri, Lozan’da, Yunanistan’la imzâlanıp karşılıklı uygulanan “Nüfus Mübâdelesi”dir. Bunun uyarınca, Türkiye’deki Ortodoks Rumlar Yunanistan’a, Ora’daki Türk ve diğer Müslümanlarsa Türkiye’ye gönderilmişlerdir.
Bugün birçok kişiye anlamak zor gelecektir ama… Rum dediğimiz Ortodokslar arasında Türkler de vardır! Bu Türkler, dinleri Hristiyan oldukları için “Mübâdele” kapsamına alınmışlardır. Ortodoks Hristiyan Türkler iki grupturlar. Trakya’da ve Edirne-Havsa arasında yaşamış Gagavuzlar ile Ankara, Kayseri, Konya arası ve çevresinde yaşamış Karamanlılar. Türkiye’ye göçürülen Müslümanlar arasındaysa… Türklerden başka Arnavut, Pomak (Karacaovalı), Patriyot, Ulah (Romen), Çingene gibi etnik unsurlar vardır.
Türkiye’den göçürülen Rumların, Gagavuz ve Karamanlı Türkler dışında ayrıldığı bir grup daha bulunmaktadır. Bunlara bizde Pontuslu Yunanistan’daysa Pontiki (Pondiki) denir. İsimleri, Karadeniz’in ve yaklaşık olarak Sinop-Gürcistan arasının Yunanca adı Pontus’tan gelir. Pontuslular, aslı Yunanca olan aynı Rumca dilini konuşsalar bile, Anadolu’nun diğer Rum halkından gerçekten farklıdırlar. [Temel fıkralarımızın gerisinde gene bu Pontuslular yatar!]
Pontuslular arasından, Anadolu’nun her yerinde görüldüğü gibi şahsen, âilece veyâ daha büyük bir topluluk olarak İslâma geçenler olmuştur ki, şimdi bunlar has vatandaşlarımızdırlar. Bugün biz onların bu kimliklerini bilmeyiz, belki kendileri de bilmezler. Pontus’un Hristiyan kalmış Rum halkıysa, Bölgenin Türkleriyle birlikte, çevrelerinin diğer unsurlarıyla barış içinde ve herhâlde mutlu idilerken, nispeten yakın bir zamanda Rusların Bura’yı işgâli yaşanmıştır. İşte bu işgâl sırasında, daha önce hiçbir mesele çıkarmamış Pontuslu Rumların, aynı bölgede bağımsızlık isteyecekleri tutmuştur! Rusların himâyesi ve Onlar’dan aldıkları cesâretle isyan edecek olmuşlardır. Aralarında Müslüman görünüp de aslında Hristiyan kalanlar ortaya çıkabilmişlerdir. İşte o dönem, Devlet’i meşgûl ve herkesi derinden rahatsız eden bir karışıklık, bir düzensizlik yaşanmıştır.
Ruslar Bölge’de fazla kalmayıp çekilince, isyan, gücünden kaybetse bile sürerken, Devlet de haklı olarak kendini korumak refleksini kullanmıştır. Giresunlu Topal Osman komutasındaki milis güçler, isyancılarla çatışmış ve kendilerince gereğini yapmışlardır. Çatışmalarda karşılıklı hayli canlar yanmıştır.
Sonra ve kısaca… Yukarıda anlatılan “Mübâdele”yle konu kökten çözüme bağlanmıştır. Ne var ki, şimdi gerek Yunan devleti ve gerekse bizâtihi Pontuslu göçmenler duruma râzı görünmemektedirler. Oysa… Ortada, Lozan’da ve dünyânın gözleri önünde imzâlanmış bir anlaşma vardır. Bu saatten sonra îtiraz edilecek, hak aranacak bir durum söz konusu değildir. İşte bu noktada, akıllarına “soykırım” gelmiştir! Yâni, onlara göre Pontus’ta Türklerce kendilerine soykırımı uygulanmıştır. Ne var ki, bunun için ellerini güçlendirecek belge veyâ başka delil yoktur. Soykırım dedikleri iki toplum arasındaki çatışmanın artık kabûl edilmiş sonuçlarıdır.
Ellerinde belge olmayınca, bir yerlerden topladıkları veyâ devşirdikleri (!) bâzı fotoğrafları kullanmaktadırlar. Pontus kökenli iki Yunan vatandaşı, Aleksis Parharidis ile Mihalis Kaliontzidis'in Youtube’a yükledikleri vidyo da böyledir. Bu klibi acemice bulduğumuzu söylemek isteriz. İnsanların perîşan ve zavallı görüntüleri bile istenilen etkiyi uyandırmayacaktır. Üstelik tereddüt içinde ve bir-iki fotoğraftan kuşkuluyuzdur. Meselâ... Biri var ki, 93 Harbi sırası Balkan göçüne çok benzemektedir! Bir diğeri, Ermeni tehcirini hatırlatıyor. Sümela'nın restore fotoğrafı ise kendileri açısından çelişkidir, gaftır! Geride bıraktıkları ve halâ sâhiplendikleri bir yapı, şikâyet ettikleri Devlet tarafından onarılıyorsa... Bu da doğru bir davranış değilse, ya nedir!?
Pontuslu Rumlarla başladık. Konunun geneline de değinerek yazımızı bağlayalım. Anadolu’daki Türkler öncesi halka, Arap ağzıyla “Rum” deniyordu. Rum adını biz Türkler de benimsedik. Bu ise Romalı demekti. Yâni… Bu Rumların bir çeşit Yunanca konuşmaları başka, Yunan olmak gene başkaydı. Kısaca, Anadolu ve Trakya Rumları Yunan değil, Oralar’ın yerli halklarıydılar. Yunanca konuşmalarıysa kültürel asimilasyon sonucuydu. Gagavuz ve Karamanlılar zâten Türktürler.
Bir bakış açısıyla, Anadolu, bugün artık Türkiye olduğuna, Türkiye halkına da toptan Türk dendiğine göre, Rumlar da Türk’türler! [Yunan'ın Anadolu'yu istilâsı işte yalnız bunun için bile haksız ve yanlıştır. Batılı bâzıları, Türklerin Anadolu'da istilâcı olduklarını söylerler ya, Bura'nın eski halkları da içimizdeyse, ki öyledir, nasıl istilâ oluyor bu!?] Anadolu halklarının İslâm'a geçenleri Türk olmuşlarsa onların kandaşları olan diğerleri niçin olmasınlar!? Tabiî, burada kişinin kendi seçimi ve kabûlü de önemlidir. Bizim Türk diye nitelediğimiz Rum, kendini Yunan'dan sayıyorsa, buna da ne denir!? O artık Yunan'dır herhâlde!
Bir de şu husus vardır: Karamanlıları [Gagavuzları da sayabiliriz.] Mübâdele kapsamına almayıp göndermemek hukûken mümkün imiş. Celâl Bayar ve Hamdullah Suphi bu hususta Atatürk'e bayağı diretmişler, iknâya çalışmışlar ama başaramamışlardır. Atatürk, düşünce derinliğinde her ne yatıyor idiyse buna iknâ olmamıştır.
…ve gerçek bir hikâyeyle konuya nokta koyalım. Afyonlu bir terzi olan Karamanlı Türk'ü, Mübâdele bittikten sonra Yunanistan’dan Atatürk’e mektup yazmıştır. Mektupta Atatürk’e sitem var, şikâyet vardır. Özetlemek gerekirse, Karamanlı, ben Türk’üm, sen nasıl olur da beni vatanımdan koparır, sürersin!? demiştir. Hesap sormuştur! Bundan çok etkilenip duyguya kapılan Atatürk derhâl emir vermiş ve o Karamanlı’yı geri getirtmiştir. Karamanlı, ölünceye kadar Afyon’da yaşayıp, Orada da gömülmüştür.
Mete Esin
Not: Ciddî ve belli-başlı bir Türkçü olan Hamdullah Suphi Tanrıöver [Aslı Arnavut’tur!], Atatürk’le görüştüğü bir gün konu buraya geldiğinde, Atatürk pişman bir ifâdeyle ”yanlış yaptık Hamdullah” demiştir.