Milyonlarca Türk vatandaşı olarak, bugünlerde tam da ulu şairimiz Fuzûli gibiyiz. Hepimiz la havle çekip duruyoruz. Burnumuzdan soluduğumuz kesin olmasına kesin de elimizden bir şey gelmiyor. Ne diyordu koca şair Fuzûli:
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben bir de Allah’ım bilir...”
İşte bu ülkede yaşayan, daha doğrusu mecburen yaşamaya çalışan milyonlarca insan olarak tıpkı Fuzûli gibi tarifi imkânsız acılar ve elemler içindeyiz. Zira gün geçmiyor ki; bu ülkede bir şehit haberi gelmesin, bir ana kuzusu toprağa düşmesin. İktidar ise kafayı Filistin Arapları ile bozmuş. Varsa yoksa Filistin’e özgürlük.
Hükûmet; hemen her gün “Filistin’e özgürlük” hayalleriyle yatıp kalkarken, bu ülkenin şerefli insanlarının en temel hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınıyor ama Hükûmet
oralı değil. Terör örgütü, devletle (Hükûmet'le) giriştiği pazarlık gücünü arttırmak için neredeyse Başbakanlığın kapısında bomba patlatacak hâle geldi, ancak bizimkiler ısrarla sağır rolü oynamaya devam ediyorlar. Hani meşhur atasözüdür: “Sağırının bilmem neresine kazığı çakmışlar da sağır etrafına -bu takırtı nereden geliyor- diye sormuş”.
oralı değil. Terör örgütü, devletle (Hükûmet'le) giriştiği pazarlık gücünü arttırmak için neredeyse Başbakanlığın kapısında bomba patlatacak hâle geldi, ancak bizimkiler ısrarla sağır rolü oynamaya devam ediyorlar. Hani meşhur atasözüdür: “Sağırının bilmem neresine kazığı çakmışlar da sağır etrafına -bu takırtı nereden geliyor- diye sormuş”.
“Komşularla sıfır sorun” diye yola çıktılar ama bırakın sıfır sorunu, yeni yeni sorunlar yaratma, yeni yeni düşmanlar kazanma yoluna girdiler. Neymiş efendim “Gerekirse İsrail ile savaşırız!”. Yok ya! Bir bu eksikti! Bir ülkenin başbakanı savaş kelimesini bu kadar kolay ve bu kadar ulu orta ağzına alabilir mi? Ancak bizim Başbakan alıyor işte. Eğer alıyorsa o zaman gereğini yapmalıdır değil mi? Yani savaşmalıdır. Savaşacak kişi “Gerekirse savaşırız” demez. Savaşır kardeşim. Oysa İsrail, 9 Türk vatandaşını hem de burnumuzun dibinde kıtır kıtır doğrarken, kurşunlarla kevgire çevirirken savaşı göze alamadıysan bu iş çoktan bitmiştir efendim. Geçmişler olsun!
Aslında bizin savaşacak hâlimizin olmadığını onlar da bal gibi biliyorlar ama yine de konuşuyorlar işte; gerekirse savaşırız. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç daha geçen sene bizim generaller için ne demişti? “Bunların zamanında iyi ki savaşa filan girmemişiz. Bunların savaşacak hâlleri filan yok. Bunlar askerlikten başka her işi yapmışlar…” AKP’nin fikir babalarından RTÜK eski üyesi D. Mehmet Doğan ne demişti Türkiye için? “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke”. Ya AKP’nin diğer fikir babası Mümtaz’er Türköne ne demişti: “TSK toptan lağvedilmelidir. Bize yeni bir Nizam-ı Cedit ordusu lazımdır”.
Peki, bir senede ne değişti de TSK savaşacak hâle geldi? TSK, hangi ileri askerîteknolojiye kavuşturuldu? İran gibi nükleer silah filan ürettik de bizim mi haberimiz yok? Yoksa bazı üst düzey generaller Silivri’ye ve Hasdal’a kapatılınca ordumuzun savaş gücü mü yükseldi? Neyimize güveniyoruz da İsrail gibi 1966’dan beri nükleer güce sahip bir devlete karşı efelik taslıyoruz? Kendi adıma söylüyorum, ben Filistin için İsrail ile savaşmam kardeşim. Savaşacak olan varsa buyursun savaşsın. Bu konuda hiç kimse benden destek beklemesin…
***
En son Siirt’in Pervari ilçesinde şehit edilen 6 askerimiz için millet olarak bağrımız cayır cayır yanıyor. Bu konuda söyleyecek çok söz var. Ancak söyleneceklerin çoğu bu ülkede zaten 27 yıldır söylenip duruyor. O sebeple ben, burada sözü, bizzat sözün gerçek sahibi ve elbette gerçek sözlerin tek sahibi Allah’a bırakıyorum. Yüce Allah, kitabında şöyle buyuruyor:
“Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka…” (4/92).
“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (4/ 93)
“Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın...” (17/33)
“Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedi kalır.” (25/68-69)
“…Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. And olsun ki, onlara resullerimiz apaçık deliller (mucize ve ayetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.”(5/32)
Yukarıdaki ayetlerle ilgili olarak şu kadarını söyleyebilirim ki; her ne amaçla olursa olsun, Allah’ın bu sözleri hilafına insan öldürenler tek kelimeyle “Allahsız"ların ta kendileridir. Allah’ın ayetleri hilafına olmak üzere insan öldürenleri özendirip teşvik edenler de herhalde tıpkı öldürenler gibi "Allahsız"dırlar. Bu şekildeki öldürme olaylarına kayıtsız kalanlar ile bu konuda yetkileri ve güçleri olmakla birlikte gerekli tedbirleri zamanında almayanlar da herhâlde günahkâr olmalıdırlar.
Ben mi; Vallahi ve billahi;
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Tarifsiz acılar içinde kıvranıp duruyorum!..”
Ömer Sağlam