Reha Muhtar, 15 Kasım 2009 tarihli Vatan gazetesinde şunları yazıyor. Noktasına bile dokunmadan aktarıyorum.
Hale bakın...Günlerdir arıyorum ki bir Allah’ın kulu tek spor yazarı çıksın da, şu haberin üzerine "Beşiktaş niye gol atamıyor?.. Tarihinin en kısır sezonunu yaşıyor?..” onu bir sorsun, araştırsın, tartışsın...
Ben 30 yıldır bu meslekteyim?..
Bunca yıl yalan habere imza attığımı gören bir Allah’ın kulu var mı?.. Yok...
Manipülasyon yaptığımı, birilerini göndermek, birilerine yol vermek, birilerini bel altından vurmak için, haber tezgâhladığımı, gören var mı?.. Yok...
Bir türlü tek kişilik soru cevap oyunu oynadıktan sonra, aynı hışımla sürdürüyor yazıyı...
Hâl ile hali karıştırması, dahi anlamındaki "da" dan sonra virgül koyması gibi hataları dahil, hiçbir yerine dokunmadan aktardığım bu tek paragraflık yazısında, beni asıl ilgilendiren şu cümle oldu: Manipülasyon yaptığımı, birilerini göndermek, birilerine yol vermek, birilerini bel altından vurmak için, haber tezgâhladığımı, gören var mı?.. Yok...
İyi de bu çok iddialı sözleri sarf eden Reha Muhtar, kim?
O, bir zamanlar TRT'nin Atina muhabiri olan kişi...
Yunanistan'la sınır komşusu olan Trakya halkı, kolay kolay unutmaz onu.
Haber bültenlerine her bağlandığında, "Eyvah! Yunanistan'la aramızda savaş çıktı." dedirtirdi herkese.
Programlarında acının çığırtkanlığını yapıp "Acı yok mu acı?" diyebilen biriydi o.
Bence; televizyon haberciliğini sulandırıp magazin gösterisine çeviren, haberlerin saatlerce sürmesine öncülük edip insanların hayatını "az sonra"larla bloke ettiren adamdır Reha Muhtar...
Çok yakınını kaybetmiş ya da büyük dertlere düşmüş acı içindeki insanlara, sıcağı sıcağına; olay karşısındaki duygularını hatta daha da ağırlarını sorabilen bir adamdır o.
Bugünün paparazileri ve magazin habercileri içinde insanları sürekli rahatsız eden bir grup var. Yöntemlerine dikkat etmenizi öneririm. Söylemlerini duyduğunuzda, Reha Muhtar etkisinin sürdüğünü göreceksiniz.
Beşiktaş'a hiç yakışmayan zayıflıktaki Beşiktaş TV'nin kuruluşunda, bu görevi üstlenen de oydu.
O, futbolunun sonbaharındaki oyunculardan toplama bir takım kurup "Al bunlardan bir kadro oluştur." diyerek, Vicente Del Bosque'nin önüne koyan Beşiktaş Yönetim Kurulu'nun asli üyelerinden biriydi. İşler biraz sallandığındaysa aynen Mustafa Denizli gibi dünyanın en efendi teknik adamlarından biri olan Del Bosque hakkında, onun Beşiktaş'tan gitmesi değil kovulması için, fırsat bulduğu her yerde hakarete varan sözcükler sarf eden, televizyon programları yapan biriydi Reha Muhtar...
Sonuç Yıldırım Demirören'i manen, Beşiktaş'ı ise hem manen hem de madden sarstı. Beşiktaş'a çıkarılan fatura, basına yansıdığı kadarıyla kimine göre 8.500.000,- kimine göreyse 14.000.000,- avroydu. Yalnız ondan da beteri, uluslararası piyasalarda adı bol soru işaretiyle izlenen kulüp oldu Beşiktaş.
Reha Muhtar ne yaptı? Hiç, ne yapacak? Bu olaylarla hiç ilgisi yokmuş gibi yaparak, istifa edip gitti.
İşte yaptıklarını hatırlatmak için birkaç örnek verdiğim Reha Muhtar, bu!
Üstelik son zamanlarda kendisini pek över oldu.
Yıldırım Demirören'le dışarıdan şekerrenk olduğu gözlemlenen arasını pembeleştirdiğine inandı ki aniden Beşiktaş'la ilgili ilginç yazılara imza atmaya başladı. Takımla taraftarın arasının böylesine derin bir şekilde açıldığı bugünlerde yapılacak iş miydi bu? Ona bakarsanız, evet! Tam zamanıydı hem de...
Takımın nasıl oynaması gerektiği yolunda taktikler veriyor, antrenmanlarına karışıyor, teknik direktörünün neler yapması gerektiği hakkında yazılar yazıyor. Rüştü Reçber'i tutup kamuoyunun önüne atıyor, sonra da "ama efendi adamdır" sözleriyle tarafsızı oynuyor. Ardından, diğer kaleci Hakan Arıkan'la Mustafa Denizli'nin arasına, yüzlerce kara kedinin girebileceği büyüklükte hafriyat yapıyor. Bununla da yetinmiyor. Önce bir futbolcu söyledi diye "Denizli'yi oldukça sarsacak" bir yazıya imza atıyor ve arkasından "Bunu yalnız o söylemedi. Başka söyleyenler de var." diyerek futbolcularla teknik adamlar arasında zaten kırılgan bir zeminde duran güven ortamını ortadan kaldırıcı adımlar atıyor. Şimdi de özverili kaptan İbrahim Üzülmez'i takmış kalemine. Beşiktaş'ın kaptanını, kukla ve "el kadar çocuk" mertebesine itme saygısızlığını yaptıktan sonra, "Beşiktaş'ın en kutsal değeri saygıdır." diyebilmiş. Tıpkı, yerin dibine soktuktan sonra Mustafa Denizli'ye "kardeşim", Rüştü Reçber'e "ama efendi adamdır" swingini çaktığı gibi. Swingin ne olduğunu bilmek isteyenler yazının altındaki açıklamaya bakabilirler.
Bir insanın, bir olayı tekrar tekrar gündeme getirmesi, bilinçli bir ısrar içinde olduğunun da göstergesidir. Özellikle yabancı kökenli futbolcuların, dönem dönem geciken ödemeler dönem dönem de istedikleri yapılmadığı için, "Psikolojik Verimsizlik Figürü" saçtıklarına hepimiz şahit olmuşuzdur. Dua edelim de "Reha Muhtar'ın açtığı bu kapıyı fırsat sayıp" koca çınar Beşiktaş'ın şampiyonluk azmini kementleyen birileri çıkmasın.
Önder Altuğ adlı bir tanıdığım vardı. Bu tür insanları gördükçe "Seni metheden birileri yoksa kendini methet. Yoksa çatlarsın." der dururdu. Acaba Reha Muhtar'ın hâli bundan mıdır? O yüzden mi kendisini övüyor, o yüzden mi kendi işini bırakıp "Ben gazeteciyim, bunları yaparım!" edalarıyla başkalarının işine karışıyor?
Yoksa o da gazeteciliğinde verimsiz olduğunu düşünüp zirveye çıkma yolları mı arıyor?
Ne dersiniz?..
Sebep nedir acaba?..
HABERCİDEN
Günay Tulun
İstanbul-Özel
Swing: Boksta devamlı hareketlerle rakibi şuursuz bir hücuma zorlamak ve hemen kontraataklara geçmek üzere yapılan bir vuruştur. Kolla gövde arasından atılan kroşeye benzer. Onun uzatılmış şeklidir.