Sayın Ekrem İmamoğlu bu gece YYKY-Habertürk’ün programına davetliydi. Binali Yıldırım gibi bahaneler üretmedi, burası YYKY kanallardan biridir demedi ve mertçe çıktı halkın önüne… Karşısında da Habertürk ailesinden Akif Ersoy, program yöneticisi Didem Arslan Yılmaz, Bay Recep’in en büyük hayranı çatal dilli Nagehan Alçı Kütahyalı ve Sözcü gazetesinden de Sayın Deniz Zeyrek vardı. Malum, hemen her YYKY kanalda olan işler burada da başına geldi. Bu tür programlara neden alındığını hiçbir zaman anlayamadığım Nagehan Alçı Kütahyalı, yine tekmil “Erdoğancı silahlarıyla” programı baltalamakla meşguldü. Bu karı koca Kütahyalılar, katıldıkları her programı izlenmez hâle getirmekte, konuşmacının konuşmasını çalmakta, provoke sorular sorup akılları sıra zekâ gösterisi yapmakta, ”yağ satarım bal satarım ustam yaşıyor ama ben daha iyi
satarım.” demekte pek mahirler.
Alçı kız, yine bildik Alçı Kız'dı. Sürekli olarak Sayın İmamoğlu’na sağ gösterip sol vurmaya çalıştı. Önce pohpohluyor, sonra ilgisiz saçma sapan sorular sorarak oy kaybetmesine neden olacak cevaplar almaya çalışıyordu. Sayın İmamoğlu tabii ki bu tuzaklara düşmedi ama bir yandan bu kız, diğer yandan da Didem Arslan Yılmaz programı provoke edip durdular.
DİDEM ARSLAN YILMAZ
Didem Arslan Yılmaz’ı Doğan Medya’dayken beğenirdim. Hande Fırat’ın kurgulanmış bir darbe röportajıyla ön plana çıkmasının hemen ertesinde Habertürk’te boy göstermişti. Ayrılışına çok kişi gibi ben de üzülmüştüm. Acele etmişim.
Parti liderleriyle yaptığı programları izledikçe bu acele etme eylemimden dolayı kendimden utandım. İktidardan aldığı konuklara davranışıyla gerçek muhalefete karşı takındığı tavırlara şahit olunca bu utancım daha da arttı. Bu gece de aynı konumdaydı ama bir farkla “Ahmet Hakan Olayı”ndan ders çıkarılmıştı. Onun için kaba kaba, kalın kalın değil de bu yıl küme düşürülen Erzurumspor'la iki yıldır şampiyonluğuna engel olunan Beşiktaş’a yapıldığı gibi ince ince doğradı Ekrem Bey’in can alıcı sözlerini… Alçı Kız zaten başladı mı susmak bilmiyor. Didem Arslan Yılmaz bir iki komik müdahaleyle onu susturmaya çalışıyormuş havası yaratmaya çalıştı ama amiyane tabirle biz izleyiciler yutmadık bunu...
Didem Arslan Yılmaz, Alçı Kütahyalı’yı programına alırken işlerin bu hâle geleceğini çok iyi biliyordu. Hanımdır söyleyemem ama eğer erkek olsaydı ”O ne kulağı kesiktir o!” diyebileceğim tipte biri. Yani o denli deneyimli. 1992 yılından bu yana tam 27 yıldır bu işte… Ya canı gönülden provokasyona teşneydi ya da verilen bir emri uyguladı ki, bu yolların her ikisi de gazetecilik onuruna aykırı... Hele hele bu işin yüksek okulunda okumuş biri için!
ALÇI’NIN SAÇMALIKLARI
Nagehan Alçı Kütahyalı, elinden belediye başkanlığı çalınan ve çalınan o başkanlığı geri almak için yeniden yarışa giren Sayın İmamoğlu’nu Dersim’le tuzakladı. Öyle sordu ki bir başkası olsa ya Dersimci olacaktı ya da karşısında yer alacaktı. Tabii ki her iki hâlde de oy kaybedecekti. Hem sorular hem de Alçı'nın bakışları bana şeytani bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu hatırlattı.
satarım.” demekte pek mahirler.
Alçı kız, yine bildik Alçı Kız'dı. Sürekli olarak Sayın İmamoğlu’na sağ gösterip sol vurmaya çalıştı. Önce pohpohluyor, sonra ilgisiz saçma sapan sorular sorarak oy kaybetmesine neden olacak cevaplar almaya çalışıyordu. Sayın İmamoğlu tabii ki bu tuzaklara düşmedi ama bir yandan bu kız, diğer yandan da Didem Arslan Yılmaz programı provoke edip durdular.
DİDEM ARSLAN YILMAZ
Didem Arslan Yılmaz’ı Doğan Medya’dayken beğenirdim. Hande Fırat’ın kurgulanmış bir darbe röportajıyla ön plana çıkmasının hemen ertesinde Habertürk’te boy göstermişti. Ayrılışına çok kişi gibi ben de üzülmüştüm. Acele etmişim.
Parti liderleriyle yaptığı programları izledikçe bu acele etme eylemimden dolayı kendimden utandım. İktidardan aldığı konuklara davranışıyla gerçek muhalefete karşı takındığı tavırlara şahit olunca bu utancım daha da arttı. Bu gece de aynı konumdaydı ama bir farkla “Ahmet Hakan Olayı”ndan ders çıkarılmıştı. Onun için kaba kaba, kalın kalın değil de bu yıl küme düşürülen Erzurumspor'la iki yıldır şampiyonluğuna engel olunan Beşiktaş’a yapıldığı gibi ince ince doğradı Ekrem Bey’in can alıcı sözlerini… Alçı Kız zaten başladı mı susmak bilmiyor. Didem Arslan Yılmaz bir iki komik müdahaleyle onu susturmaya çalışıyormuş havası yaratmaya çalıştı ama amiyane tabirle biz izleyiciler yutmadık bunu...
Didem Arslan Yılmaz, Alçı Kütahyalı’yı programına alırken işlerin bu hâle geleceğini çok iyi biliyordu. Hanımdır söyleyemem ama eğer erkek olsaydı ”O ne kulağı kesiktir o!” diyebileceğim tipte biri. Yani o denli deneyimli. 1992 yılından bu yana tam 27 yıldır bu işte… Ya canı gönülden provokasyona teşneydi ya da verilen bir emri uyguladı ki, bu yolların her ikisi de gazetecilik onuruna aykırı... Hele hele bu işin yüksek okulunda okumuş biri için!
ALÇI’NIN SAÇMALIKLARI
Nagehan Alçı Kütahyalı, elinden belediye başkanlığı çalınan ve çalınan o başkanlığı geri almak için yeniden yarışa giren Sayın İmamoğlu’nu Dersim’le tuzakladı. Öyle sordu ki bir başkası olsa ya Dersimci olacaktı ya da karşısında yer alacaktı. Tabii ki her iki hâlde de oy kaybedecekti. Hem sorular hem de Alçı'nın bakışları bana şeytani bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu hatırlattı.
Bir başka şeytanlık da Sayın İmamoğlu'nun, "Belediye’nin kayıtlarını neden kopyalatmış." olduğu sorusuydu. Bu soru gündeme geldikçe şaşarım. Çünkü tam ahmakça... Konuyu sulandırmaya karar vermeden önce keşke dönüp çalıştıkları gazete ve televizyonun bilgi işlem merkeziyle konuşsalardı. Üniversiteler, devlet daireleri, hastaneler ve aklınıza gelecek tüm işletmeler, bilgisayarlarındaki bilgileri belirli periyodlarda kopyalayıp saklarlar. Bunu bilmeyen ya da casusluk yapılıyor diye feryat edenler; ya bilgisayarlı ortamda hiç çalışmamıştır ya da kayıtlarda, açığa çıkmasından korktukları bir şeyler vardır. Hiçbir mahkeme, yöneticilerin tasarrufunda olan bu işe karışamaz, karar çıkarıp kopyalamayı engelleyemez. Aksi bir uygulama "Sen burayı yönetmeyeceksin, ben sana engel olacağım!" demekten başka bir şey değildir. Dikta rejimlerinde bile görülmemiştir. Ne yazık ki, dünyada bir ilk oldu ve bu işlem Türkiye'de yasaklandı.
Kopyalama işlemi, kötü niyetli çalışanlara, dıştan müdahale eden hekırlara olduğu kadar, bilgilerin bir sistem arızası nedeniyle kaybolup gitmesine karşı da alınması şart olan tedbirdir. Buna nedense İngilizce tanımlamasıyla "Back Up" demek moda olmuş. Altı da üstü de veri kaybını önlemek için yapılan basit bir yedekleme işlemidir. Bilgisayarla haşır neşir olmayan sade vatandaş bunu bilmez, bilemez. Şeytani zekâlı insanımsılar sade vatandaşın bunu bilmemesini kullanıp ortalığı velveleye veriyor, insanların aklını çeliyor, ortalığı karıştırıyor, sonra da bir yana çekilip dalgalarını geçiyorlar.
Alçı, kayıtlar konusunda MİT falan diye bir şeyler de geveledi ama konunun oraya gitmesini istemeyen birilerinden mesaj aldı ki frene bastı.
Alçı Kız pes eder mi, etmez tabii… Tuzaklara devam etti. 27 Mayıs konusuna daldı. Tam burada, sesi sokağa taşan bir hanımın bağırdığını duydum: “Miksere bak miksere, şimdi de tarihi karıştırıyor. Anlasa bari!” Bir de buraya yazamayacağım çok ağır bir söz sarf etti. Bence, o sözleri duysa bile saçmalıklarını kesmeyecekti. Anlaşılan o ki kurma anahtarı sonuna dek çevrilmiş ve orada takılı kalmıştı. Son ana dek de saçmalamayı sürdürdü. Kürtlerle PKK terör örgütünü Mehmet Akif Ersoy adlı Habertürklünün ortaklığıyla harmanlayıp bir başka tuzak daha kurdu. Bu çabanın altında AKalPe’nin başı Bay Recep’e duyduğu büyük sevgi ve saygının yattığını bilmeyen kalmadı ama lütfen biraz insaf. Bu dünyanın ötesi de var! İnsanı insanlıktan tiksindirmeyin.
DENSİZLİĞE BAKIN
Alçı’nın tuzakladığı Kürt seçmen konusuna bir çirkin katkı da AKalPe trollerinden geldi. İmamoğlu’nun sözlerinin orasını burasını atıp sanki İstanbul’u FETÖ ve PKK’yla birlikte yönetmek istiyormuş kanısı yaratacak bir video düzenleyip sosyal medyaya servis ettiler. Bu işi öylesine hızlı yaptılar ki program hâlâ devam ediyordu. İşin gırgırı, deşifre olmalarının da aynı hızla olmasıydı. İddialara göre bu çirkinlik, AKalPe'nin İstanbul il başkanlığından yapılmıştı. Hatta hatta tezgâhın il yönetim kurul üyesi Elif Şahin Keleş tarafından kurulduğu da söyleniyordu. Ardından bu kadının Türkiye'yi karıştırmaya yönelik çok sayıda provokasyona imza atan Pelikancılar grubunun dış işler uzmanı olduğu da duyuldu. Görev konumunu bizzat, Pelikancıların merkezi olduğu bilinen "Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi" açıklamıştı. Anlaşılan o ki, ortalığı karıştırmak ve Sayın İmamoğlu'na zarar verebilmek için aport vaziyette, klavye başında emre hazır bekliyorlarmış. Bekleyenler kim mi? Söyledim ya troller... Tabii ki, her zaman olduğu gibi ATV'nin tüm kanalları, YYKY medya, İstanbul Belediyesi'nin yönetiminde ve bilgi işlem grubunda görevli olanlardan bir kısmı... Yarın buna yazılı YYKY basın da katılacak. AKalPe'nin ne olduğunu bir kez daha gösterdikleri için bu bozguncuları kutlamak gerek.
AKalPe trolleri hem hileli işlerle uğraşır hem Bay Recep’in hoşlanmadıklarını türlü çeşitli yollarla linç etmeye çalışırken, “Bahçeli Parti”nin saldırı timleri de başbuğlarının kimliğini afişe eden gazetecileri öldüresiye dövmekle genel merkezleri de dayak yiyenleri savcılığa şikâyet etmekle meşguldüler. Acaba neden dayak yediler diye mi şikâyet ettiler? Gülmek mi ağlamak mı yoksa her ikisini birden yapmak mı gerek, karar veremedim.
Kopyalama işlemi, kötü niyetli çalışanlara, dıştan müdahale eden hekırlara olduğu kadar, bilgilerin bir sistem arızası nedeniyle kaybolup gitmesine karşı da alınması şart olan tedbirdir. Buna nedense İngilizce tanımlamasıyla "Back Up" demek moda olmuş. Altı da üstü de veri kaybını önlemek için yapılan basit bir yedekleme işlemidir. Bilgisayarla haşır neşir olmayan sade vatandaş bunu bilmez, bilemez. Şeytani zekâlı insanımsılar sade vatandaşın bunu bilmemesini kullanıp ortalığı velveleye veriyor, insanların aklını çeliyor, ortalığı karıştırıyor, sonra da bir yana çekilip dalgalarını geçiyorlar.
Alçı, kayıtlar konusunda MİT falan diye bir şeyler de geveledi ama konunun oraya gitmesini istemeyen birilerinden mesaj aldı ki frene bastı.
Alçı Kız pes eder mi, etmez tabii… Tuzaklara devam etti. 27 Mayıs konusuna daldı. Tam burada, sesi sokağa taşan bir hanımın bağırdığını duydum: “Miksere bak miksere, şimdi de tarihi karıştırıyor. Anlasa bari!” Bir de buraya yazamayacağım çok ağır bir söz sarf etti. Bence, o sözleri duysa bile saçmalıklarını kesmeyecekti. Anlaşılan o ki kurma anahtarı sonuna dek çevrilmiş ve orada takılı kalmıştı. Son ana dek de saçmalamayı sürdürdü. Kürtlerle PKK terör örgütünü Mehmet Akif Ersoy adlı Habertürklünün ortaklığıyla harmanlayıp bir başka tuzak daha kurdu. Bu çabanın altında AKalPe’nin başı Bay Recep’e duyduğu büyük sevgi ve saygının yattığını bilmeyen kalmadı ama lütfen biraz insaf. Bu dünyanın ötesi de var! İnsanı insanlıktan tiksindirmeyin.
DENSİZLİĞE BAKIN
Alçı’nın tuzakladığı Kürt seçmen konusuna bir çirkin katkı da AKalPe trollerinden geldi. İmamoğlu’nun sözlerinin orasını burasını atıp sanki İstanbul’u FETÖ ve PKK’yla birlikte yönetmek istiyormuş kanısı yaratacak bir video düzenleyip sosyal medyaya servis ettiler. Bu işi öylesine hızlı yaptılar ki program hâlâ devam ediyordu. İşin gırgırı, deşifre olmalarının da aynı hızla olmasıydı. İddialara göre bu çirkinlik, AKalPe'nin İstanbul il başkanlığından yapılmıştı. Hatta hatta tezgâhın il yönetim kurul üyesi Elif Şahin Keleş tarafından kurulduğu da söyleniyordu. Ardından bu kadının Türkiye'yi karıştırmaya yönelik çok sayıda provokasyona imza atan Pelikancılar grubunun dış işler uzmanı olduğu da duyuldu. Görev konumunu bizzat, Pelikancıların merkezi olduğu bilinen "Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi" açıklamıştı. Anlaşılan o ki, ortalığı karıştırmak ve Sayın İmamoğlu'na zarar verebilmek için aport vaziyette, klavye başında emre hazır bekliyorlarmış. Bekleyenler kim mi? Söyledim ya troller... Tabii ki, her zaman olduğu gibi ATV'nin tüm kanalları, YYKY medya, İstanbul Belediyesi'nin yönetiminde ve bilgi işlem grubunda görevli olanlardan bir kısmı... Yarın buna yazılı YYKY basın da katılacak. AKalPe'nin ne olduğunu bir kez daha gösterdikleri için bu bozguncuları kutlamak gerek.
AKalPe trolleri hem hileli işlerle uğraşır hem Bay Recep’in hoşlanmadıklarını türlü çeşitli yollarla linç etmeye çalışırken, “Bahçeli Parti”nin saldırı timleri de başbuğlarının kimliğini afişe eden gazetecileri öldüresiye dövmekle genel merkezleri de dayak yiyenleri savcılığa şikâyet etmekle meşguldüler. Acaba neden dayak yediler diye mi şikâyet ettiler? Gülmek mi ağlamak mı yoksa her ikisini birden yapmak mı gerek, karar veremedim.
DEVRAN BİR GÜN DÖNECEK AMA DÖNMEDEN ÖNCE ŞUNLARA CEVAP BULSAM
Devamlı söylüyorum:
Dünyadan ne dalkavuklar, ne zalimler geldi geçti.
Bunlar da geçip gidecekler.
Geçip gidecekler de ülkesini sevenlerin kafasını meşgul eden asıl soru şunlar:
Muhalefet, gerçekten muhalefet mi?
Gerçek muhalefetse hesap sorabilecek yetenekte mi?
Dünyadan ne dalkavuklar, ne zalimler geldi geçti.
Bunlar da geçip gidecekler.
Geçip gidecekler de ülkesini sevenlerin kafasını meşgul eden asıl soru şunlar:
Muhalefet, gerçekten muhalefet mi?
Gerçek muhalefetse hesap sorabilecek yetenekte mi?
Şunları da devamlı soruyorum:
Ölen insanlarımızın, Yunanistan'a verilen topraklarımızın, ülkenin kazanımlarının bir aile ve yandaşlarına peşkeş çekilmesinin; yalan, iftira ve kumpasların; ordunun ve diğer güvenlik güçlerinin yapısının bozulmasının, teröristlerle el ele yürümenin, insanları birbirine düşürerek ülkeyi bölmeye çalışmanın, ülke servetlerinin akıl dışı savurmalarla yok edilmesinin, dünya ülkeleriyle kavgalı olmanın, ülke içinde insanımızı kandırmak için sağa sola efelenen ama güçlü ülkelerin her isteğine boyun eğen yöneticiler yüzünden ülkece onurumuzun zedelenmesinin; sahte diplomayla yedek subaylık ve Türkiye Cumhuriyeti'ne Cumhurbaşkanlığı yapmanın, sahte raporlarla askerlikten kaçış raporu almanın, Sevim Tanürek dâhil tüm cinayetlerin, Ermenilerin Türk milletine attığı iftiralara karşı hiçbir eylem yapmamanın, hatta bu iftiralara karşı özür kokan tavırlar takınmanın; ahlaki çöküntünün, tarihi yalan, dolan ve sahte bilgilerle bozmanın hesapları sorulacak mı?
İşte bütün mesele bu!
İşte bütün mesele bu!
Günay Tulun 27.5.2019/23.53