Mustafa Armağan’ı bilir misiniz?
Çoğunuz adını bile duymamıştır. Çok izlenmeyen TV kanallarından birinde saçma sapan, yalanlarla dolu; Atatürk, İnönü, Türkiye, Türklük ve cumhuriyet aleyhinde yalanların üretildiği programlar yapar. "Derin Tarih" adında derin düzmece üreten bir dergi yayınlar. Ara sıra da aynı kafada hareket eden TV kanallarında, ortaklarıyla birlikte düzmece tarih üretir. Bol yalan söyler, iftira atar. Konu Reis’ine yağ çekmeye gelince, televizyondaki programında işi; bir kitapta olmayan yani hiç yazılmamış satırları varmış gibi okuyarak izleyicileri kandırmaya kadar vardırır. Aynen “Küba camisi” olayındaki gibi… “Seni Kimler Keşfetsin” adlı yazımın hemen başında ve
isim de vererek “Yağ Kokulu Şakşakçılar” bölümünde bu adamdan ve benzerlerinden söz etmiştim. Bir yazı başlığında bu adamın adını Atatürk’le yan yana getirdiğim için utanıyorum ama böyle olması gerekti.
İşte bu adam, yine birtakım yalan ve iftiralar üreterek Atatürk’e saldırdı. Hem de Ata’min eşi Latife Hanım'ın adını kullanarak...
Boston’da yayınlandığını söylediği “Boston Sunday Advertiser” adlı gazeteyi de hem olayın bir parçası hem de şahidi olarak göstererek.
KONUMUZ NE
İftira ve yalanın konusu şu: Efendim, Latife Hanım Amerika’nın Boston kentindeki bu gazeteye bir mektup göndererek Atatürk hakkında hakaretler yağdırmışmış.
Atatürk’e “Çakma Napoléon” demişmiş, “Hiçbir şeyden anlamaz.” demişmiş, Atatürk ona “Ben 60 tane Kürd’ü astım. Şahitlerim var.” ve “Ermenileri de kesmişiz.” demişmiş, bana 1990'larda icat edilmiş bir sloganı hatırlatan “Çarşafıma laf söyletmem, ben çarşaf giyerim.” tarzında bir şeyler daha yazmışmış ve tam 7 (?) sayfa boyunca bunun gibi şeylerle Atatürk’ü şikâyet etmişmiş.
Bu saçmalıkları mal bulmuş Mağribî gibi yayınlayansa “Yeni Şafak” adlı düzmece belge ve haber üretme makinesi… Bunlar ve bunlar gibiler yüzünden bir sürü insan iftiralarla hapiste yattı. Çürüdü, öldü. İnancım: Allah o mağdur ve mazlumların intikamını mutlaka alacaktır.
NASIL ÖĞRENDİM
Haberi sabah saat 2.11’de Filiz Öğretmen yollamış. Saat 4.29’da gördüm ve o saatten bu yana, olmasına ihtimal bile vermediğim bu olayın, iler tutar bir yanı var mı diye araştırıyorum. Böyle saçmalığa inanmam imkânsız ama bir iş yapacaksam doğru olmalı, değil mi?
SONUÇLARI VERMEYE LATİFE HANIM’LA BAŞLIYORUM
Önce şunu söylemeliyim ki, bu sözde mektup; modern bir Türk kadını olan Latife Hanım’ın ne karakter ne aldığı terbiye ne de zarafetine uymayan bir üslupta yazılmış.
Hem Latife Hanım, Boston’daki bu gazetenin adını nereden duymuş, adresini nereden bulmuş? Bayanlar Baylar! O zamanlar, isim ve adres bulma işleri bugünkü gibi şıpın işi kolaylığında değildi. İnternet öncesi günlerimizdekinden de kat be kat zordu. “Hadi bunlar bir şekilde aşıldı.” diyelim; o mektubu Latife Hanım yazmış olsa Amerika’nın her biri milyonlarca okura hitap eden gazeteleri dururken, Boston’daki adı sanı pek duyulmamış bu gazeteyi mi seçerdi?
GELELİM ASIL BOMBAYA
Latife Hanım, o mektubu 21 Şubat 1926 günü yazmış. İşin insanı kahkahalarla güldürecek yanıysa o tarihte Boston’da “Boston Sunday Advertiser” isimli bir gazetenin olmaması. Bir zamanlar varmış ama mektubun yazıldığının iddia edildiği tarihten tam 5 yıl önce, yani 1921 yılında yayın hayatına son vermiş. Kayıtlardaki benzer isimli gazeteleri ve yayın tarihlerini hemen alt satırda yazacağım. Kararı siz verin.
Boston Daily Advertiser, 1836-1921; Boston Advertiser, 1917; Yukarıda sözünü ettiğim gazete yani Boston Sunday Advertiser, 1919-1921; Boston Sunday Advertiser and American, 1917-1919…
Bildiğim kadarıyla advertiser reklam veren demek. Reklam gazetesinde böyle bir mektubun yeri olur mu? Ne dersiniz?
Herhâlde ağzınızdan çıkacak ilk sözcük güzel bir iltifat (!) olacaktır.
İKBAL İÇİN ALLAH'IN ADINI ANIP ALLAH’TAN KORKMAYANLAR
Hastalık hâlinde Atatürk, İnönü, cumhuriyet, Türk ve Türklük düşmanlığı yapanlar yalnız düzmece tarihçi Mustafa Armağan değil. Recep Bey’in Atatürk’ün her şeyine karşı olduğunu, onu sevmediğini bilmeyen yok. Bundan nemalanmak isteyen o kadar çok kişi var ki!
O konuştukça ikbalciler korosu nara salvosuna başlıyor.
Hemen hepsi tarihte cahil, yalanda uzman bu insanlar, dinimizin şiddetle kınadığı işi yapıyor, Müslüman kılığına bürünerek sürekli yalan, iftira, küfür üretiyorlar. "Sıra Dışı Tarih"i yapan Turgay Güler, Süleyman Yeşilyurt, Abdurrahman Dilipak, Emine Şenlikoğlu, Fetullah Gülen, Hasan Akar, Esra Elönü, Mehmet Çelik, Ayşe Hür, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı Kütahyalı, Latif Şimşek, Fatih Tezcan, Yavuz Bahadıroğlu, kendisine üstad* dedirten ama neyin üstadı olduğu bilinmeyen fesli komedyen Kadir Mısıroğlu, tarihte yürüdüğünü ilan eden ama bence "geriz"de yüzen adam Ahmet Anapalı diye saymaya başladım mı sonu uzar da gider. İçlerinde profesörler de olan ve tarihten anlamadan tarihi mıncıklayan bu cahillere söylenecek en terbiyeli söz “Pabucumun Tarihçileri”dir.
Şimdi nankör olmayan ve ülkesini sevenlerin itirazları karşısında birileri göstermelik olarak, bunların bir kısmını savcılığa çağırır. Belki nezarete bile atarlar. Sonra? Ya sonra?
Ne olacak, salıverirler.
Bire İftiracılar, Bire Yalancılar, Bire Çarpıtıcılar!
Hadi çoluk çocuğunuzdan hadi eş dosttan hadi tarihten hadi diğer kullardan utanmıyorsunuz da Allah’tan da mı korkmuyorsunuz?
Allah’ın adını nemalanmak için anıyorsunuz ama belli ki, ”Hesap Günü”ne daha çok var diye O’ndan korkmuyorsunuz. İşiniz gücünüz ikbal, nemalanmak ve Reis Beyefendi’nize yaranmak.
Çünkü ahirette sizleri bu seyyiatınız ve Reis'iniz kurtaracak.
Kendi cehenneminize odun taşımaya devam edin!
Edin bakalım, sonunuz ne olacak?
*üstad: 1-Orta Oyuncusu 2-Karagözcü 3-Türkçeye
üstat olarak geçmiş; bilim ve sanatta üstün yeri
olan 4-Tüluatçı 6-Sanatçı 5-Öğretmen 6-Usta
anlamında kullanılan Farsçadan geçme sözcük.