Siyasetle ve tarihle az çok haşır neşir olanlar mutlaka bilirler; bizim tarihimizde Keçecizade Fuat Paşa diye bilinen bir devlet adamımız vardır. Keçecizade Mehmet Fuat Paşa olarak da bilinir. 19. yüzyılda yaşamıştır (1814-1868). Aslen Sivaslıdır. Siyasi hayatı, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na çok benzer. O da hariciyeden gelip başbakanlığa (sadrazamlığa) kadar yükselmiştir. Şair ve âlim İzzet Molla'nın oğlu, Rumeli Kazaskeri Mehmet Salih Efendi'nin torunudur. Annesinin soyu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya kadar uzanır.
Babasına özenerek ilmiye sınıfına girip müderris olmuş, bir ara tıbbiyede okumuştur. Dönemin umum aydınları gibi Fransızca öğrenmiştir. Siyasi zekâsını sezen ve
Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı olan Mustafa Reşit Paşa'nın teşvikiyle siyasi kariyere başlamış, birçok ülkede büyükelçi olarak bulunmuş, Hariciye Nazırlığı (Dış İşleri Bakanlığı) yapmıştır. Abdülaziz'in padişahlığı sırasında birkaç kere sadrazam (başbakan) olmuştur.
Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı olan Mustafa Reşit Paşa'nın teşvikiyle siyasi kariyere başlamış, birçok ülkede büyükelçi olarak bulunmuş, Hariciye Nazırlığı (Dış İşleri Bakanlığı) yapmıştır. Abdülaziz'in padişahlığı sırasında birkaç kere sadrazam (başbakan) olmuştur.
Bilgisi, hazırcevaplılığı, cüretkârlığı ve nüktedanlığı ile bilinen Keçecizade Fuat Paşa'nın bir başka özelliği de aleyhinde söylenenlere kulak vermeyerek, varacağı amaca kilitlenmesidir. İbnülemin Mehmet Kemal İnal'a göre; onun bu yönü, başarısında büyük rol oynamıştır(1).
Fransa'ya yakın bir politika izlemekle itham edilmiş, hatta bu sebeple İngiltere'nin baskısıyla 1856'da Dışişleri Bakanlığı'ndan azledilmiş ise de 1858'de tekrar aynı göreve tayin edilmiştir(2). Anlaşılan, o dönemin vazgeçilmez devlet adamlarından birisidir Fuat Paşa.
Rivayete göre; Fransız İmparatoru Üçüncü Napoleon, Fuat Paşa hakkında şöyle demiştir: "Hiç bir mevzu yoktur ki, onu Fuat Paşa kadar zarif ve veciz anlatabilen bir diplomat dünyanın başka bir yerinde bulunsun."(3)
En Güçlü Devlet Osmanlı İmparatorloğu'dur!
Üç müttefik olan Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Fransa'nın, Rusya'ya karşı kazandıkları Kırım Savaşı'ndan sonra 1856 yılında imzalanan Paris Anlaşması'nın müzakereleri sırasında Hariciye Vekili olarak Osmanlı'yı temsil etmiştir.
O görüşmeler sırasında mı söyledi, yoksa başka bir yerde mi söyledi şimdilik kaynağına ulaşamadım; belki de tamamen uydurulmuş bir rivayettir bu. Ancak, hazırcevaplılığı ve nüktedanlığı ile bilinen Keçecizade Fuat Paşa'ya izafeten şöyle bir anekdot vardır kafamda:
Avrupa'da düzenlenen bir resmî toplantıda, toplantıya katılanlar arasında hangi devletin en güçlü devlet olduğu, günümüzün tabiriyle söyleyecek olursak; hangi devletin süper güç olduğu konusunda bir münazara yaşanır. Hâliyle herkes kendi devletinin, dünyanın en güçlü devleti olduğunu savunur. Söz sırası gelince Fuat Paşa oradakilere döner biraz da espriyle karışık şöyle der:
- "Beyler yanılıyorsunuz; şu anda dünyanın en güçlü devleti benim devletim olan Osmanlı İmparatorluğu'dur!"
Fuat Paşa'nın bu çıkışı karşısında Avrupalı kodamanlar şaşırırlar ve kahkahalar eşliğinde şöyle derler:
- "Hadi canım sen de Fuat Paşa; senin devletin şu anda Avrupa'nın hasta adamıdır. İçerideki bütün unsurlar bağımsızlık için ayaklanmış bulunuyor, devletiniz neredeyse yıkıldı yıkılacak! Bizimle dalga mı geçiyorsun yoksa?"
Osmanlı'nın o andaki durumu gerçekten de Avrupalı kodamanların söylediği gibidir. Hatta tıpkı bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içinde bulunduğu duruma benzemektedir. O sırada çoğu, Osmanlı'nın sözde müttefiki ve dostu olan ülkeler, gerçekte ve kapalı kapılar arkasında Osmanlı topraklarını aralarında pay etmek için birbirleriyle mücadele vermekte, bunun için Anasırı Osmaniye'yi (Osmanlı'yı teşkil eden unsurlar) silahlandırıp ayaklanmaya teşvik etmektedirler. Osmanlı yönetimi bunu gayet iyi bilmekte, ancak devletin içinde bulunduğu zayıf durum sebebiyle, ittifak anlaşmalarına halel gelmesin diye durumu bir türlü açık edememektedir müttefiklerine karşı.
Ne var ki; şu anda orada yaratılan esprili hava, tam da bu durumu müttefiklere iletme kıvamındadır ve Fuat Paşa da esasen deminden beri bu havayı yakalamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla Napoleon'un onun hakkında söylediği rivayet edilen yukarıdaki sözleri haklı çıkarırcasına hemen taşı gediğini koyar ve kahkaha eşliğinde şu tarihi cevabı verir orada bulunan yüksek devletlerin alçak temsilcilerine:
-"İyi ya işte, ben de tam tamına onu demek istiyorum size. Osmanlı şu anda hasta adam durumundadır. Senelerdir siz dışarıdan, biz içeriden öldürmeye çalıştığımız hâlde bir türlü öldüremedik Osmanlı'yı. Bu sebeple bu gün de dünyanın en güçlü devleti Osmanlı Devleti'dir"
Şurası da unutulmamalıdır ki; Keçecizade Mehmet Fuat Paşa'nın devlet idaresinde bulunduğu ve muhtemelen bu sözü söylediği dönemde, yani Avrupa'nın "hasta Adam" nazarıyla baktığı ve devletin gerçekten de hasta olduğu dönemde bile Osmanlı İmparatorluğu, üç kıtaya yayılmış topraklarıyla hâlâ dünyanın en büyük imparatorluklarından birisi durumunda idi. Ancak yönetim zafiyetleri vardı, siyasi istikrarsızlıklar birbirini izliyordu, Padişah Abdülzaziz bir siyasi suikasta kurban giderek öldürülüyor, iktidar darbe ile el değiştiriyordu. Nitekim Fuat Paşa'nın vefatından 55 sene sonra Osmanlı İmparatorluğu tarih olmuştur. Hem de büyük ölçüde dış devletlerin amaçlarına hizmet eden, onların yönlendirmesiyle hareket eden dahili bedhahların hataları yüzünden.
Sözü bugün MHP'nin içinde bulunduğu duruma getirmek istiyorum aslında. MHP, 7 Haziran seçimlerine kıyasla, 2 milyon oy ve 40 tane milletvekilliği kaybetmiş bulunuyor. Buna bağlı olarak TBMM Başkan vekili seçme ve soruşturma önergesi verme hakkı da bulunmuyor artık mecliste. Üzülerek ifade edelim ki; MHP'nin içinde bulunduğu durum ile Keçecizade Fuat Paşa'nın yönetim erkini kullandığı Osmanlı İmparatorluğu arasında tam bir benzerlik vardır. Ve merhum Fuat Paşa'nın, yabancı devlet temsilcilerine hitaben söylediği "Onca senedir, siz dışarıdan, biz içeriden çaba verdiğimiz halde Osmanlı'yı bir türlü yıkamadık" sözü, bugünkü MHP için de pek âlâ geçerlidir.
Zira MHP, hem (belki de Türkiye'deki siyaseti dizayn etmek için yabancı güçlerle işbirliği yapan) yerli işbirlikçilerin kurmuş oldukları kumpaslara, hem muhalif ülkücülerin uzun senelerdir yapmış oldukları ve bazıları son derece haklı muhalefetine ve hem de parti içi zafiyetlere rağmen hâlâ meclistedir ve gözündeki ışık, bacaklarındaki derman zayıflamış olsa da hâlâ ayaktadır!
Ve ben bütün inancımla iddia ediyorum ki; MHP'nin bütün siyasi ayak oyunlarına ve yönetim zafiyetlerine rağmen hâlâ ayakta kalabilmesinin sebebi, Türk Milleti'nin bu partiyi öldürmek istemiyor olmasıdır. Bu sebeple, 7 Haziran seçimlerine kıyasen, 1 Kasım'da kaybedilen 2 milyonluk oy, iyi hesap edilmeli ve özelde MHP seçmenleri, genelde de Türk Milleti ile daha fazla dalga geçilmemelidir, özelde seçmenler, genelde umum bir millet daha fazla hafife alınmamalıdır. Zira bu millet, bırakın herhangi bir siyasi partiyi, kendi elleriyle, hatta sadece teri ile değil, kanı pahasına kurmuş olduğu pek çok devleti bile yıkabilmiştir gerektiğinde. Türk Milleti'nin bu karakteri asla göz ardı edilmemelidir. Ne MHP yönetimince, ne de diğer partilerin idarelerince ve ne de devleti yönetenlerce. Türk siyasi geleneğinde var olan "TÖRE KONUŞUR HAN SUSAR" ilkesi halen geçerlidir; bunu tersini uygulamaya hiç kimse kalkışmamalıdır.
Ömer Sağlam
1-İnal, İbnülemin Mehmet Kemal, (1964) Son Sadrazamlar 4 cilt, Ankara: Millî Eğitim Basimevi, (Dergah Yayınevi 2002), s. 162.
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Ke%C3%A7ecizade_Fuat_Pa%C5%9Fa#cite_note-ibnulemin-1
3- Aynı kaynak.