Atatürk ve Türkiye düşmanları, durup dinlenmeden yeni haltlar peşinde...
Son günlerin en büyük haltı, dün, Ömer Tuğrul İnançer'den geldi.
Hem de Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde...
"A Ka Pe"lilerden aldığı konferans davetiyle coşan ve Meclis çoğunluğunu oluşturan bu partinin bir kısım üyelerini mutlu etmek için değerlerimize bir kez daha saldıran İnançer için, kimdir derseniz, hamileler hakkında yakın bir zamanda sarf edilmiş en çirkin sözleri hatırlayın. Kendisine o adresten ulaşırsınız.
Önce bu beyefendinin Meclis'e davet nedenini açıklayayım. Efendim, kendileri "Mevlâna Celâleddîn-î Rûmî Hazretleri"ni en iyi bilen en yetkin fikir adamlarından biriymiş. O nedenle kendisinden, "Hazreti Mevlâna'yı Anlamak" konulu bir konferans vermesi istenmiş.
Konuyu pek anlamamış olacak ki, devrimle köpeği birbiriyle çorba edip Türkiye'ye yapılan en büyük hizmetlerden biri olan "Harf İnkılabı"na var gücüyle saldırmış. Bu müthiş konferans, zannımca, ayakta alkışlarla başlayıp ayakta alkışlarla bitmiştir. Büyük fikir adamımızın diline, o dilden feyz alan alkışçılarınsa ellerine sağlık (!)...
Mevlâna'yı özümsemiş hiç kimsenin ağzından, az sonra yazacağım o çirkin sözler çıkmaz, çıkamaz. Daveti kim yapmış ya da yaptırmışsa Hazreti Mevlâna'yı da İnançer'i de tanımıyormuş. Mevlâna Hazretlerini anlatacak bunca uzman varken, İnançer'e ahkâm kestirdiklerine göre, bu cehalet ayan beyan ortada...
İNKILAP İLE İNKİLAP
Nerden icap etti, bilmiyorum. Anlatabileceği şeyler mi tükendi, onu da bilmiyorum. Kalkmış, Atatürk'le Cumhuriyet'e sallamaya başlamış.
Demiş ki:
DİNDARIN DİNİ, DİNCİNİN UZMANLIĞI VAR
Dinciler hata üstünde yakalanırlarsa kendilerini diğer dinciler nezdinde temize çıkarmak için, "Benimle çalışan o kişi, işin ehli değildi. İşi ehline vermek lazım!" cümlesini sıkça kullanırlar. Amaçlarını göz ardı ederek, sözün doğruluğu nedeniyle onları destekleyip "İş ehline, yani uzmanına verilmezse sonucu böyle olur" derdim ama kusura bakmasınlar. İşi uzmanın da uzmanına verdiklerinin farkındayım.
Bir farkla... Uzmanlık alanı Mevlâna değil, yabancı dille provokasyon demeye alıştırıldığımız kışkırtıcılığın ta kendisi... Kişisel hesabı bu olay sonrasında Recep Bey'den puan almaksa hiç şaşmam.
Eğer öyleyse; "İnkilap salvosuyla Recep Bey'in başlattığı Osmanlıcayı geri getirme çabasına destek vermiş, Meclis'i kullanarak sansasyon yaratmış, bu sayede de gönlündeki puan hesabını ilk atışta tutturuvermiş." oldu.
Kendisini kutluyorum. Bildiğim Recep Bey, bu hamleyi asla unutmaz.
Ödülü şu saniyeye kadar verilmediyse bile yoldadır.
Vergilerimizle yaşayan TRT'de programlar yapmayı da Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun genel müdürlüğüne atanmayı da dilinin hakkıyla aldığını unutmayalım. Aynen bu konudaki gibi...
Tuğrul Bey, konuşurken başkalarına ait kitaplardan, TV programlarından, hatta şarkı sözlerinden yararlanıp onları kendi cümleleriymiş gibi sunma konusunda da bayağı mahir...
Örnek mi: "Muhammed bağından güller derilirse", "bayram o zaman bayram olur", "Seyir defteri", "Gönül dünyamız", "Gönül sohbetleri", "Muhabbet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)", "Gönül Gözü", "Şarkılar Seni Söyler", "Aşk Kâğıda Yazılmıyor"...
Diğerlerini boş geçtim, hadi gelin şu güftelere bakalım:
Birisi "Muhabbet Bağı"ndan devşirilmiş, bir başkasında "dillerde nağme adın" dizesi silinmiş, sonuncusununsa "Mihriban"ı eksik...
KENDİ SES ve SAZINDAN
Kendisini daha iyi tanımak istiyorsanız buyrun; kendi sesinden, kendi sözünden Tuğrul Bey:
- Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır. (Benden minicik bir not: Kadınlar bu sözleri nasıl yiyip yuttu, aklım hiç kesmedi.)
- Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. Yedi sekiz aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah, kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir. (Benden minicik bir not: Bu cevheri söyleyen kişi Türkiye gerçeklerinden de habersiz. Her kocanın, kendisi gibi yağlı bir kapıya atandığını sanıyor ki, "beyinin otomobiline biner" diyor. Pes ki pes! Hamilelik bahane. Kadın köle olursa tabii ki dışarı çıkamaz. Akşam üstü dışarı çıkmaktan kanatlı, kanatsız pede nasıl geçtiğiniyse hiç anlamadım.)
- Çalışan kadından bahsediyorum. "Ben kocama muhtaç değilim." diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil, ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor! (Benden minicik bir not: Kadınların bu sözleri nasıl yiyip yuttuğunu da hiç anlayamadım. Çalışmayı aşağılıyor. Daha da beteri, patron sözcüğünü çirkin bir imayla boyuyor.)
- Türkçe'den şapkaları attılar. Siz millîyi milli yaparsanız tabii ki millî bir şeyiniz olmaz. (Benden minicik bir not: Bu yalancı adam ya saçmalıyor ya da Türkçeden bihaber. Söylediği işaret kaldırılmadı. Yerli yerinde duruyor. Adı da şapka değil, düzeltme işareti... Buradaki söylemde yer alan ve ulusal anlamına gelen "millî"lerdeki düzeltme işaretlerini yerleştiren de İnançer değil, benim.)
Kim ki bu İnançer?
İşte, gördüğünüz gibi biri...
Fazlasını ne siz araştırın ne de ben söyleyeyim.
Garip biri deyip geçip gidelim. "Garip" ama Atatürk düşmanlığı sayesinde maddi açıdan hiç "gariban" takımından olmamış türden bir garip!
Son günlerin en büyük haltı, dün, Ömer Tuğrul İnançer'den geldi.
Hem de Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde...
"A Ka Pe"lilerden aldığı konferans davetiyle coşan ve Meclis çoğunluğunu oluşturan bu partinin bir kısım üyelerini mutlu etmek için değerlerimize bir kez daha saldıran İnançer için, kimdir derseniz, hamileler hakkında yakın bir zamanda sarf edilmiş en çirkin sözleri hatırlayın. Kendisine o adresten ulaşırsınız.
Önce bu beyefendinin Meclis'e davet nedenini açıklayayım. Efendim, kendileri "Mevlâna Celâleddîn-î Rûmî Hazretleri"ni en iyi bilen en yetkin fikir adamlarından biriymiş. O nedenle kendisinden, "Hazreti Mevlâna'yı Anlamak" konulu bir konferans vermesi istenmiş.
Konuyu pek anlamamış olacak ki, devrimle köpeği birbiriyle çorba edip Türkiye'ye yapılan en büyük hizmetlerden biri olan "Harf İnkılabı"na var gücüyle saldırmış. Bu müthiş konferans, zannımca, ayakta alkışlarla başlayıp ayakta alkışlarla bitmiştir. Büyük fikir adamımızın diline, o dilden feyz alan alkışçılarınsa ellerine sağlık (!)...
Mevlâna'yı özümsemiş hiç kimsenin ağzından, az sonra yazacağım o çirkin sözler çıkmaz, çıkamaz. Daveti kim yapmış ya da yaptırmışsa Hazreti Mevlâna'yı da İnançer'i de tanımıyormuş. Mevlâna Hazretlerini anlatacak bunca uzman varken, İnançer'e ahkâm kestirdiklerine göre, bu cehalet ayan beyan ortada...
İNKILAP İLE İNKİLAP
Nerden icap etti, bilmiyorum. Anlatabileceği şeyler mi tükendi, onu da bilmiyorum. Kalkmış, Atatürk'le Cumhuriyet'e sallamaya başlamış.
Demiş ki:
"İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz? Köpekleşme demektir. Bu memlekette inkilap yani "köpekleştirme" yapılmıştır.”
Bak bak bak! Çok zeki ya, aklı sıra sözcüklerle oynuyor.
Aynı dönemin çocukları olduğumuza göre, mutlaka biliyordur.
Daha ilkokulda inkılap ile inkilabın farkı öğretilirken, beyefendi hangi işlerin peşindeydi acaba? Evet, hangi?
İnsan istediğini söylerse istemediğini de işitir.
İşte, caddeyle sokağı bıraktım; yalnız Meclis içinden işittiklerinden birkaçı:
- Modernleştirme karşıtı.
- Türkiye’yi bin yıl geriye götürmek isteyen bir sapkın adam.
- Böyle bir adama Meclis’te konferans verdirilmesi, konuşturulması Meclis’e sürülmüş kara bir lekedir."
DİNDARIN DİNİ, DİNCİNİN UZMANLIĞI VAR
Dinciler hata üstünde yakalanırlarsa kendilerini diğer dinciler nezdinde temize çıkarmak için, "Benimle çalışan o kişi, işin ehli değildi. İşi ehline vermek lazım!" cümlesini sıkça kullanırlar. Amaçlarını göz ardı ederek, sözün doğruluğu nedeniyle onları destekleyip "İş ehline, yani uzmanına verilmezse sonucu böyle olur" derdim ama kusura bakmasınlar. İşi uzmanın da uzmanına verdiklerinin farkındayım.
Bir farkla... Uzmanlık alanı Mevlâna değil, yabancı dille provokasyon demeye alıştırıldığımız kışkırtıcılığın ta kendisi... Kişisel hesabı bu olay sonrasında Recep Bey'den puan almaksa hiç şaşmam.
Eğer öyleyse; "İnkilap salvosuyla Recep Bey'in başlattığı Osmanlıcayı geri getirme çabasına destek vermiş, Meclis'i kullanarak sansasyon yaratmış, bu sayede de gönlündeki puan hesabını ilk atışta tutturuvermiş." oldu.
Kendisini kutluyorum. Bildiğim Recep Bey, bu hamleyi asla unutmaz.
Ödülü şu saniyeye kadar verilmediyse bile yoldadır.
Vergilerimizle yaşayan TRT'de programlar yapmayı da Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun genel müdürlüğüne atanmayı da dilinin hakkıyla aldığını unutmayalım. Aynen bu konudaki gibi...
Tuğrul Bey, konuşurken başkalarına ait kitaplardan, TV programlarından, hatta şarkı sözlerinden yararlanıp onları kendi cümleleriymiş gibi sunma konusunda da bayağı mahir...
Örnek mi: "Muhammed bağından güller derilirse", "bayram o zaman bayram olur", "Seyir defteri", "Gönül dünyamız", "Gönül sohbetleri", "Muhabbet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)", "Gönül Gözü", "Şarkılar Seni Söyler", "Aşk Kâğıda Yazılmıyor"...
Diğerlerini boş geçtim, hadi gelin şu güftelere bakalım:
Birisi "Muhabbet Bağı"ndan devşirilmiş, bir başkasında "dillerde nağme adın" dizesi silinmiş, sonuncusununsa "Mihriban"ı eksik...
KENDİ SES ve SAZINDAN
Kendisini daha iyi tanımak istiyorsanız buyrun; kendi sesinden, kendi sözünden Tuğrul Bey:
- Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır. (Benden minicik bir not: Kadınlar bu sözleri nasıl yiyip yuttu, aklım hiç kesmedi.)
- Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. Yedi sekiz aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah, kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir. (Benden minicik bir not: Bu cevheri söyleyen kişi Türkiye gerçeklerinden de habersiz. Her kocanın, kendisi gibi yağlı bir kapıya atandığını sanıyor ki, "beyinin otomobiline biner" diyor. Pes ki pes! Hamilelik bahane. Kadın köle olursa tabii ki dışarı çıkamaz. Akşam üstü dışarı çıkmaktan kanatlı, kanatsız pede nasıl geçtiğiniyse hiç anlamadım.)
- Çalışan kadından bahsediyorum. "Ben kocama muhtaç değilim." diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil, ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor! (Benden minicik bir not: Kadınların bu sözleri nasıl yiyip yuttuğunu da hiç anlayamadım. Çalışmayı aşağılıyor. Daha da beteri, patron sözcüğünü çirkin bir imayla boyuyor.)
- Türkçe'den şapkaları attılar. Siz millîyi milli yaparsanız tabii ki millî bir şeyiniz olmaz. (Benden minicik bir not: Bu yalancı adam ya saçmalıyor ya da Türkçeden bihaber. Söylediği işaret kaldırılmadı. Yerli yerinde duruyor. Adı da şapka değil, düzeltme işareti... Buradaki söylemde yer alan ve ulusal anlamına gelen "millî"lerdeki düzeltme işaretlerini yerleştiren de İnançer değil, benim.)
Kim ki bu İnançer?
İşte, gördüğünüz gibi biri...
Fazlasını ne siz araştırın ne de ben söyleyeyim.
Garip biri deyip geçip gidelim. "Garip" ama Atatürk düşmanlığı sayesinde maddi açıdan hiç "gariban" takımından olmamış türden bir garip!