Grup sitelerimizde yayınlanan makaleler hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Nisan 2012′den beri de özel
hâl dışında redakte edilmeyip doğru ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yemin etmiş sayılmak için herhalde yemin olarak belirlenen metni, başkalarının huzurunda eksiksiz ve doğru olarak okumak veya eğer ezberlenmişse ezberlenen metni söz olarak eksiksiz şekilde yine başkalarının huzurunda ifade etmek gerekir. Yemin için belirlenen bu şekil şartı, yasaların, başka bir tabirle pozitif hukukun öngördüğü şekil şartıdır.
Bunun dışında mesela tek başına da olunsa, Tanrının karşısında ve Tanrının adı zikredilerek yapılan yemin de geçerli bir yemindir ve bu yemine bağlı kalınmanın
mükafatını veya kalınmamanın cezasını da herhalde adına yemin edilen Tanrı verecektir. Yeminin bu yanı, kişinin imanıyla alakalı bir durum olsa gerekir...
mükafatını veya kalınmamanın cezasını da herhalde adına yemin edilen Tanrı verecektir. Yeminin bu yanı, kişinin imanıyla alakalı bir durum olsa gerekir...
Bu açıdan bakılınca; Recep Tayyip Erdoğan'ın 12. Cumhurbaşkanı olarak 28 Ağustos günü TBMM Genel Kurulu'nda yapmış olduğu yemin geçerli bir yemin değildir! Çünkü Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanları için tespit edilen ve Anayasa'nın 103. maddesinde şeklini bulan yemin metnini yanlış okuyarak yemin için geçerli olan şekil şartına uymamıştır. Cumhurbaşkanı olmak için ant içmek anayasal bir zorunluluk olduğuna göre; bizim kanaatimiz, Tayyip Erdoğan'ın yemin etmiş sayılamayacağı ve buna bağlı olarak Cumhurbaşkanı sıfatıyla atmış olduğu imzaların da herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği yönündedir!
Anayasanın 103. maddesinde Cumhurbaşkanları için öngörülen ve cumhurbaşkanlarının görevlerine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde içecekleri ant şöyledir:
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 28 Ağustos günü TBMM'de bu metni okurken metin içinde geçen "ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA" yan cümlesini, "ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINI" şeklinde telaffuz etmiştir.
Böyle olunca; "BAĞLI KALACAĞIMA" yükleminin kapsadığı cümleler, şu şekli almıştır: "Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarını ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma ... Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim"(1).
Yani Tayyip Erdoğan, "ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA" yan cümlesini zikrederken, ismin "e" hali yerine "i" halini kullanarak "BAĞLI KALACAĞIMA" yükleminin anlam kaymasına, daha doğrusu bu yüklemin kapsamına giren cümlelerin anlamsızlaşmasına sebep olmuştur.
Dolayısıyla en azından bize göre; Tayyip Erdoğan'ın yapmış olduğu yemin yanlıştır, yanlış olduğu için de yasal yönden ve hukuken geçersizdir. Üstelik anayasaya da aykırıdır. Yine bize göre; Tayyip Erdoğan, 15 Ağustos'tan bu yana yoğun bir şekilde ihlal edip, çiğnediği Anayasa'yı, büsbütün paspas yapacağını da ortaya koymuştur dün itibarıyla!
Geçmişte, yine TBMM Genel Kurulu'nda benzer şekilde yemin metnini yanlış okuyan veya yemin metnine fazladan kelime ve cümleler ekleyen bazı milletvekilleri çıkmış, ancak oturumu yöneten başkanların talebiyle bu kişiler yemin metnini tekrar tekrar okumuşlardır. Ta ki, yemin metnini doğru olarak okuyuncaya kadar. Bu konuda ilk akla gelen, Elazığ Eski Milletvekili Ali Rıza Septioğlu ile dönemin Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana arasında geçen diyalogdur. TBMM Başkanı Cemil Çiçek eğer eyyamcılık yapmayıp Merhum Ali Rıza Septioğlu'nun göstermiş olduğu hassasiyeti göstermiş olsaydı, herhalde Erdoğan'ı uyarır ve yemin metnini tekrarlamasını isterdi. Ancak ne var ki; Cemil Çiçek, dün Erdoğan'ın karşısında öyle ezildi, öyle küçüldü ki; mazbatayı vermesi bile seyirlik bir manzara halini aldı Cemil Çiçek'in.
Bu itibarla; Tayyip Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'na gelip yemin metnini tekrar okumadığı sürece yemin etmiş sayılmaz. Üstelik bu durumda hiç kimse kendisine "TAYYİP ERDOĞAN ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA BAĞLI KALACAĞINA DAİR BÜYÜK TÜRK MİLLETİ VE TARİH HUZURUNDA NAMUS VE ŞEREF SÖZÜ VERDİĞİ HALDE YEMİNİNİ ÇİĞNEMİŞTİR" diyemez! Çünkü Tayyip Erdoğan, en azından şimdilik Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına dair namus ve şeref sözü vermiş değildir!
Cadı Avı Diyanet'e mi Sıçradı?
Cemaate ait medya organları, "Hükümetin 'cadı avı' sonunda camilere de sıçradı" şeklinde başlıklar atmışlar. Onlara göre; polise yönelik operasyonlar birer "Cadı Avı"dır ve bu av Diyanete de sıçramış bulunuyor. Haberin konusu ise Antalya'da geçiyor. Habere göre; Antalya Müftülüğü, kentte görev yapan 5 İmam-Hatip hakkında, Gülen Cemaati'ni övdükleri ve hükümeti tenkit ettikleri gerekçesiyle soruşturuluyormuş! Soruşturmayı yapan ise Antalya İl Müftülüğü ve merkez Muratpaşa İlçe Müftülüğü imiş(2). Yani işin içinde polis ve savcılık bile yok! Böyle olunca sıradan bir il müftülüğünün, kendi bünyesindeki murakıplar vasıtasıyla imamlar hakkında soruşturma başlatması nasıl oluyor da "Cadı Avı" oluyor doğrusu çok ilginç! Oysa bu tür soruşturmalar her zaman olur Diyanet'te.
Gelin görün ki; halen Antalya İl Müftüsü olan Osman Artan, iktidar partisine yakın birisidir! Kendisini Manavgat İlçe Müftüsü olarak tanıdığım Osman Artan'ın, siyasi istikametini en iyi bilen kişi muhtemelen Eski Antalya Müftüsü ve MHP Eski Antalya Milletvekili de olan Osman Müderrisoğlu'dur. Kendisinin İl Müftüsü olduğu sırada, İl Müftü Yardımcısı olan Osman Artan ile nasıl tatlı tatlı siyasi içerikli atışmalar ve muhabbetler yaptıklarını herkes bilir Antalya Müftülüğü'nde. Özetle; Antalya İl Müftüsü Osman Artan, iktidara yakın bir isimdir ve şu anda Antalya'daki din görevlilerinin hükümet cenahından çeşitli şekillerde itham edilmesi ve haklarında işlem yapılması için uygun bir zemin vardır.
Oysa bize göre; eğer hükümet "Paralel yapı"yı ciddiye alıyorsa ve emniyetteki operasyonu Diyanet'e kaydırmak istiyorsa; ilk operasyonu Diyanet'in başındaki adama yapmak zorundadır. Zira düşünceleri, Gülen Cemaati'nin fikir temelini oluşturan Saidi-i Nursî'nin, namı diğer Kürt Sait'in "İşârât'ül İ'câz" isimli eserini Diyanet Yayını, yani Devlet Yayını olarak basıp, âlây-ı vâlâ ile Nur Cemaati'nin önderlerine hediye olarak dağıtan odur. Yani Mehmet Görmez demek istiyoruz. Mehmet Görmez ve yakın çevresini hedef almayan her paralel operasyon, sadece tırışkadan nağmedir biline.
Hele hele Diyanet'te, Zaman gazetesini veya cemaate ait yayınevleri tarafından yayınlanan kitapları koltuğunun altına sıkıştırıp pazarlamaya çalışan veya iktidar partisinin yalaması pozisyonuna gelmiş Murakıp, Müfettiş ve Başmüfetişler olduğu sürece, Diyanet'in kendi bünyesinde yaptırmış olduğu hiçbir soruşturmadan devlet ve millet adına olumlu hiç bir netice elde edilemez.
Önümüzdeki Günler Çok Şeylere Gebedir
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, görevi devreder devretmez İstanbul'da metfun Necmettin Erbakan'ın kabrine, arkasından da Eyüp Sultan Camii'ne koşması, Prof. Dr. Beşir Atalay, Prof. Dr. Emrullah İşler ve kabinenin güçlü isimlerinden üstelik de Erdoğan'ın hemşerisi ve yakın dostu Hayati Yazıcı'nın kabine dışı kalması, CHP'li Engin Altay'ın meclis Genel Kurulu'nda TÜZÜK kitapçığını havalandırıp, MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Erdoğan'ın yemin töreni sırasında parti grubunun tavrına uymayarak Genel Kurul'a geldiği halde ayağa kalkmaması, bize oldukça anlamlı gelmiş bulunmaktadır. CHP'li Engin Altay ve MHP'li Erkan Akçay Parti Disiplin Kurullarına gönderilir mi bilmem. Engin Altay neyse de Erkan Bey, bu tavrıyla umarım Ali Güngör'ün durumuna düşmez.
Bu sebeple önümüzdeki günler çok şeylere gebe gözüküyor. Önümüzdeki günlerde mesela Saadet Partisi, mecliste grup kuracak çoğunluğa ulaşırsa şahsen hiç şaşırmam ben. Üstelik Abdullah Gül'ün, eşi Hayrunnisa Gül vasıtasıyla medyaya servis ettiği "Bizi çok üzdüler... Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi sanıyorlar? Her şeyin farkındayız... Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.” şeklindeki beyanatı ortada iken...
Ömer Sağlam
________________
1-http://www.youtube.com/watch?v=4qCeER4YTU8,
2- http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Hukumetin-cadi-avi-sonunda-camilere-de-sicradi/1059953/