Aması şu: İtiraf edeyim ki, sözcüklerin doğru yazılış ve telaffuzundan umudumu kesmek üzereyim. Hele hele Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan insanların Türkçe öğretmenliği yaptığını gördükten sonra... Yerimde siz olsanız ne yazardınız? İşte bu konuda, benim de onu yazdığımı varsayın lütfen!
Yıllar önceki bir yazımda yazdığım gibi; Türkçe ve edebiyat denildi mi hemen, eskiler dolar gönül perdeme. Mükemmel öğretmenlerle yetiştik biz.
Düriye Güneri, Seyfi Bey, Bahire Orbay, Zeki Öztanrısever, İbrahim Işık, büyük Türkçeci ve Türkçe âşığı Sedat Günay, Hayrettin Mutlu, büyük şair Bekir Sıtkı
Erdoğan, Nahid Gelenbevi Fıratlı...
Onların hepsi, bize; çok okuyup, korkmadan yazmayı aşıladı hep. Allah hepsinden razı olsun. Bir kısmı da Bahire Orbay ve Sedat Günay'ın yaptığı gibi yazı yazdırır, derslerin bir kısmını şiir ve romana ayırırdı.
Bizim nesil çok okur, kitapları nerdeyse eline geçirdiği an bitirirdi.
Allah için kitaplar da çok ucuzdu ya!
Başta "Varlık Yayınları" olmak üzere; "Remzi Kitabevi"nin, "İnkılâp Kitabevi"nin ve "Ekicigil Yayınları"nın hizmetini unutabilmek mümkün değil. Ya "Millî Eğitim Bakanlığı"na ne demeli; tüm klasikleri çevirip, kirlenmez ciltlerle sundu hizmetimize...
Çılgınca okurduk. Alphonse Daudet, Victor Hugo, Somerset Maugham, Panait Istrati, Charles Dickens, O'Henry, Mark Twain, Jack London, Orhan Kemal, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Fakir Baykurt, Giovanni Guarechi, Luigi Pirandello, Vasfi Mahir, Mehmet Emin Yurdakul, Yaşar Kemal ve daha birçokları...
Liste o kadar uzun ki say say bitmez.
Edgar Allan Poe'nun "Annabel Lee" şiirine hayrandım.
Bir daha Melih Cevdet Anday gibi çeviren çıkmadı onu.
Eskilerin deyişiyle o yıllar, "mahrumiyet yılları" idi. Bir şeylere elinizi uzatsanız da elde edememe yılları...
İnsanlar her türlü sıkıntıya rağmen; hem kendilerinin hem de çocuklarının kitap okuyabilmesi için, bütçelerinden para ayırırdı. En değerli hediyeydi kitap.
Bugünse okuyan o kadar az ki!
Neden?
Gözlemlerimin söyledikleri şu...
En başta, bugünkü öğretmenlerimizin bu tür insan yetiştirme amaçları yok. Ya maddi sıkıntı içinde boğulup silikleşmişler ya da bu sıkıntılarını gidermek için özel ders yolunda "vakit nakittir" felsefesine abone olmuşlar.
Kitaplar da öyle pahalı ki!
İnsan nereye para ayıracağını şaşırıyor. Gidip bakın kitap reyonlarına; ortalama kitap fiyatları, kötü siyasetçilerin; uyduruk enflasyon hesabına almaktan korkacakları kadar yukarılarda geziniyor.
1950'den beri yaşananları hatırlıyorum da o siyasetçilerin iyisini, hükûmet ederken görmemişim hiç!
Bu demek ki!..
Ne demekse o işte...
Devlet, eskiden "halkı okusun" diye, kitaplara destekleme politikası uygulardı. Sonra öyle bir furya başladı ki, yandaştan başkası desteklenmez oldu.
Eh! Üç kuruş maaşa talim ettirilip sürünerek yaşama mucizesini sergileyen; işçi, memur, emekli aileleri yararlanacak değil ya bu destekten.
Onlara gelince: Vergiye vergi koydum, öde; havaya zam yaptım, öde; denize zam yaptım, öde! Sonuçta garibin ailesi de garip oluyor. Yalnız bizim gariplerimiz de bir tuhaf. Baksanıza çevrenize... Herkes ozan olmuş, herkes yazar olmuş döktürüyor.
İşte asıl mucize bu!
Belki de dertlerdir eline kalem veren, insanın...
Kim bilir?
Romanlar yazarlarından çok, okuyucunun gönlünde can bulur. Hangi film özdeşleştiğimiz bir romandan güzel. Okuyalım bıkmadan, usanmadan yazalım. Varsın bizden başka okuyanı olmasın. Ne çıkarmış olmazsa. Okur olarak biz varız ya !
Binlerce yıllık Türkçeyi küçümseyip başka dilleri yüceltenlere de buradan iki satır laf göndermeden duramayacağım. Bir başka yazıda onlara da değinir, o gün sıkarız canlarımızı. Şimdi sırada, ülkemizin adını korumaktan aciz kalmamız var, çünkü...
Yazmıştım bir zamanlar, "Etiyopyalılar kadar olamadık" diye...
Habeşistan denilen ülkelerini, inatla ve bir yıl içinde Etiyopya olarak kabul ettirmişlerdi tüm dünyaya... Hem de ne pahasına... Ticari anlaşmaları, hasretle beklenen mektupları bile iade etmişler, bu arada belki de çok şey kaybetmişlerdi.
Etiyopyalılar kadar olmama inadını sürdürüyoruz hâlâ...
Hem de milletçe...
Bize hindi diyenlere; "Basın ve yayın kuruluşları, dil bildiğini göstermek amacıyla figür saçan iş adamları, hatta bilim insanlarımızla bakanlarımız bile koro hâlinde eşlik etmekte..."
TRT bile ülkesini bu adla çağırıyor.
Onların ve sizinkini bilmem, ama benim ülkemin adı; TÜRKİYE'dir.
Turkey değil...
Şu dil konusu yaz yaz biter mi dersiniz?
Bu kafalar oldukça bitmez tabii...
Bitmez de bir kişi uyansa bir kişi doğru yola uzansa o da kâr değil mi?
Günay Tulun