Sayfalar

VEKİL MAAŞLARI ve BEN MECLİSTE DANIŞMANKEN

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, “Bir gazeteci böyle ‘suçlu' oldu!” başlıklı yazısında milletvekillerinin, geleceklerini garantiye almak maksadıyla kendi kendilerine yaptıkları maaş zammına destek vererek şöyle diyordu:

“Milletvekillerinin özlük haklarındaki düzenlemenin parasal boyutu hep olduğu gibi medyamızda ve halkımızda ciddi bir tepki ile karşılandı. Doğrusunu isterseniz ben genel eğilim gibi düşünmüyorum. Milletvekili, halkın TBMM'deki temsilcisidir. Ondan bütün mesaisini halk için çalışmaya ayırmasını bekleriz. Başka işler yapması yakışık da almaz, zaten başka işle meşgul olursa bizim için çalışamaz. Ve onlar da çoluk çocuk sahibidir, kimseye muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmelilerdir ki çıkar çevrelerinin oyuncağı olmasınlar…”

Mehmet Yakup Yılmaz, muhtemelen kendisi de inanmıyordur şu yazdıklarına. Sırf çeşit olsun, cinslik olsun diye yazmış olmalıdır böyle bir yazıyı. Milletvekillerine destek verdiği filan yok da gündeme farklı şekilde gelmek için sergilemiş olmalı bu tavrı. Ya da kaşınan bir yerleri var ki; kendisini 5-6 yüz lira maaş alan milyonlarca asgari ücretli, bu

FRANSIZ KALDIK!

Arabaya benzini TOTAL veya ELF'ten alsak,
Evin ihtiyaçlarını CARREFOUR, GIMA, DIA, ENDI‘den temin etsek,
Yeni bir ev yaptıran arkadaşımıza söyleyelim; malzemeyi ONDULINE’den alsın, betonu da LAFARGE’a döktürsün,
Yurt dışına çıkan arkadaşlarımız artık AIR FRANCE’ı tercih etsin,
BIC veya CARTIER ile sigara yakmak da bir hayli keyifli olur,
BIC ile tıraş olmak gibi...

Notları SHEAFFER kalemle yazsam,
DANONE yoğurdunu buzdolabından çıkartıp yesem,
Hanım TEFAL’de balık kızartsa,
Arabayı RENAULT, PEUGEOT veya CITROEN ile değiştirsem,
Hafta sonları şehir kalabalık olduğundan PEUGEOT motosiklet’e binsem,

HUTBELER KONUSUNDA BAKAN BOZDAĞ'I YANILTANLAR KİMLER?

Geçmişte MHP sözcülerinin (1), şimdi de CHP sözcülerinin ısrarla dile getirdikleri bir iddia var. Bu iddia, “Hükûmet AB ve ABD’den gelen baskılarla Diyanet’e baskı yaptı, Diyanet’te hutbelerde okunması geleneksel hâle gelen ‘Allah katında yegâne hak din İslam’dır’ ayetinin okunmasını yasakladı’ iddiasıdır. Hükûmet çevreleri ve Hükûmet'e yakın medya organları ise ısrarla bu iddianın doğru olmadığını ve böyle bir şeyin olmasının da mümkün olamayacağını dile getiriyorlar. Yani ortada bir kör dövüşü sürüp gidiyor. Bu konudaki en son yalanlama Diyanet’ten de sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan geldi. Bakan özetle; “Yok böyle bir şey” diyor.

Acaba gerçekten de böyle bir şey yok mu? Bu ülkenin koskoca bir bakanı, halkına yalan söyleyemeyeceğine göre acaba bakan yanıltılıyor olabilir mi? Ya da geçmişte MHP, şimdi de CHP, Diyanet’e ve Hükûmet'e iftira mı atıyorlar? Sorumlu bir vatandaş olarak, yöneticilerimize yardım etmek boynumuzun borcu olduğuna göre; bildiklerimizi

Getirisi Yok Götürüsü Çok Proje: "MELE PROJESİ"

Medyaya yansıyan haberlere göre; “Sözleşmeli Din Adamı” adı altında Doğu ve Güneydoğu’da istihdam edilmek üzere; Diyanet İşleri Başkanlığı’na 1000 kişilik kadro verilecekmiş. “Mele Açılımı” olarak da isimlendirilen bu projeye göre; Diyanet’e verilecek bu 1000 kişilik kadro, bölgede hâlen fahri olarak görev yapmakta olan ve “Toplum lideri” olarak kabul edilen itibarlı mahallî din adamlarıyla doldurulacakmış. Bu haberlerin medyaya yansıması üzerine; “Yeni Anayasada Din ve Diyanet Neden ve Nasıl Yer Almalıdır?” başlıklı yazıda söylenenler geldi aklımıza. Şöyle diyordu Sayın Abdulkadir Sezgin yazısında: 

“…Yeni Diyanet İşleri Başkanı 11.11.2010 tarihinde atandı. 12.11.2010 tarihli ‘Taraf’ gazetesi ise, manşetinden verdiği haberde, ‘Diyanet artık Kürtçe biliyor’ diye yazdı. Aynı haberin devamında, ‘Kürtçe anlayan Diyanet’ ara başlığı ile verilen bilgiler son derece ilginçtir. Sanki Diyanet’te daha önce hiç Kürt kökenli insan bulunmamıştı. Sanki

KARMA NAMAZ ve İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ'NDEKİ GÖREV DEĞİŞİMİ

Prof. Dr. Amina Wadut isimli zenci bir kadının, ABD’de aralarında erkeklerin de bulunduğu bir cemaate Cuma namazı kıldırması ve İstanbul’da bir camide erkeklerle kadınların birlikte namaz kılmalarına ilişkin görüntüler, yazılı ve görsel medya vasıtasıyla ortaya boca edilince, Türkiye’de âdeta yer yerinden oynadı. Hele hele İstanbul’daki bir camide karma namaza katılanlar arasında, Cüneyd Zapsu’nun eşinin de bulunuyor olması, epeyce bir dedikoduya ve spekülasyona sebep oldu Türkiye’de.

Çünkü Cüneyd Zapsu, sıradan bir adam değildi. O en başta Yasin El-Kadı gibi ABD tarafından El-Kaide terör örgütünün finansörleri arasında gösterilen Suudi bir iş adamı ile iş ortağıydı. Söylentiye göre; ortağı bulunduğu BİM’de Suudi iş adamı Yasin El-Kadı’nın da hissesi vardı. (1) Cüneyd Zapsu aynı zamanda Başbakan’ın has adamlarından ve akıl hocalarından birisiydi ama yine bir rivayete göre; danışmanlığını yaptığı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında ABD yöneticilerine, “Bu adamı deliğe

DİYANET'TEKİ DENETİMSİZ AKÇELİ İŞLER

Dr. Abdülkadir Sezgin, kendi yazdıklarından öğrendiğimiz kadarıyla 41 yıllık devlet memuru ve 39 yıllık Diyanet çalışanıdır. Diyanet’te pek çok görevde bulunmuştur ve hâlen en kıdemli başmüfettiş sıfatıyla aynı kurumda çalışmaya devam etmektedir.

Sayın Abdülkadir Sezgin, bilgili, donanımlı, onun için de cesur bir şahsiyettir. Bildiği doğruları söyleme konusunda hiçbir sıkıntısı yoktur. Ayrıca o, bir yazar ve gazetecidir. Uzun senelerdir kitap yayınlamakta ve gazetelerde köşe yazarlığı yapmaktadır. Yazarlık serüveni internet ortamında hâlen devam eden ve benim favori yazarlarım arasında bulunan Abdülkadir Sezgin’in, bu gözünü budaktan esirgemeyen doğru sözlülüğü yüzünden başına birçok sıkıntı da gelmiştir. 41 yıllık devlet memurluğunun 39 yılını Diyanet’te geçirmesine karşılık iki yılını başka kurumlarda geçirmesinin altında da onun bu özelliği yatmaktadır. Yani adı geçen, bu iki yılı, isteyerek değil, bir anlamda zorunlu olarak

KARADENİZ ve RUMLAR

Cumhûriyet’imizin kuruluşu ardından Ülke’nin yaşadığı en önemli olayların biri, Lozan’da, Yunanistan’la imzâlanıp karşılıklı uygulanan “Nüfus Mübâdelesi”dir. Bunun uyarınca, Türkiye’deki Ortodoks Rumlar Yunanistan’a, Ora’daki Türk ve diğer Müslümanlarsa Türkiye’ye gönderilmişlerdir.

Bugün birçok kişiye anlamak zor gelecektir ama… Rum dediğimiz Ortodokslar arasında Türkler de vardır! Bu Türkler, dinleri Hristiyan oldukları için “Mübâdele” kapsamına alınmışlardır. Ortodoks Hristiyan Türkler iki grupturlar. Trakya’da ve Edirne-Havsa arasında yaşamış Gagavuzlar ile Ankara, Kayseri, Konya arası ve çevresinde yaşamış Karamanlılar. Türkiye’ye göçürülen Müslümanlar arasındaysa… Türklerden başka Arnavut, Pomak (Karacaovalı), Patriyot, Ulah (Romen), Çingene gibi etnik unsurlar vardır.

ALEKSİS PARHARİDİS'LE MİHALİS KALİONTZİDİS'İN TÜRKLERİ TAHKİR EDEN KLİPLERİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Sayın Filiz Kaya Emek, "SESSİZLİĞİN SESİ KULÜBÜ"nde; Aleksis Parharidis'le Mihalis Kaliontzidis'in bir klibini yayınladı. Klibin Türklere karşı çirkin imajlar oluşturmak üzere üretildiği açıkça belli. Öyle ki neredeyse tamamı, reklamcıların da sıkça başvurduğu beyin yıkayarak etkileme metotlarıyla işlenmiş. Klibi görür görmez bu konuda bir hatırlatma yapmak istedim.
Defalarca ve ısrarla yazdığım tüm hatırlatma notları, tahminime göre Facebook tarafından silinince işi yazıya dökmek şart oldu.
İşte şart olan o yazı...

Her olayda olduğu gibi, klibin konusu olan "Mübadele Olayı" da iki yönlü. 
Önce şunu belirtmeliyim ki klibe konu mübadeleyi isteyen Türk tarafı değildi. 
Olması için bastıran da... 

Hep Rumların hep Ermenilerin zavallı görüntülerini, film ve kliplerde yoğun bir şekilde izliyoruz. Türklerin çektikleri nedense hiç yazılmıyor, konuşulmuyor. Üstelik Türkler

KALİMERA KALİSPERA . . . "tekrarlanan yayın"

Duymuşsunuzdur!
Yunanlı dostlarımız, Türkiye aleyhindeki eğitim ve öğretim kampanyalarına yeni eklemeler yaptılar. Türkiye aleyhindeki ders kitapları gözlerine az görünmüş olacak ki bu kez de Pontus işini bilmem kaçıncı kez yeniden pişirip eğitim pistine çıkardılar. Lisenin ilk sınıfından son sınıfına dek her yıl, "Cici Pontuslulara Öcü Türklerin yaptıkları soykırım"ı okutacaklarmış. Mutlaka, uygulamalı olarak sirtaki eşliğinde işlerler konuları…
Kadim dost Yunanlılar, şeytani kötülükleri başkalarının üzerinde uygulayıp bir taraftan da “Bana zarar veriyorlar, imdat!” feryatlı taktiğin mucitleridir ne de olsa…
Dersin tam adı “Pontus Soykırımı ve Helenizm'in Yönelimi”.
Hakkımızda yıllardır yönele döne bir şeyler anlatıp durur bunlar.
Genelde de her 19 Mayıs günü.
19 Mayıs neyin tarihiydi ki bu kadar önemli onlar için?