Türkçe!
Dünyanın en güzel dili.
Bunu yıllardır anlatmaya çalışanlardan biri de benim.
Bazı kişi ve kurumların, üzerinde sürekli oyunlar oynamasına rağmen hâlâ, "Yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan tek dil"dir Türkçem.
Bu büyük ata mirasına sahip çıkıp onu korumamız ve bozmaya çalışanlara yardımcı olmaktan korkmamız gerek. Unutmayalım ki bağımsızlıklarını kaybeden devletlerin tarihlerini incelediğimizde, karşımıza hep aynı sonuçlar çıkıyor. Açıkça görünen şu:
O ülkelerin, önce dil ve ona bağlı olarak da özgün düşünme yapıları bozulmuş; kültürleri alaşağı edilmiş... Ardından; müstemleke olmanın adı çağdaşlık yapılarak toplumun psikolojik güdülmesi tamamlanmış, aklı başında her itiraz; alayla ve bizde de sıkça
oynanan "Komplo Teorisi" oyunlarıyla karşılanarak gözden düşürülmüş...
Sonucunu yazmama bile gerek yok! Müstemlekeciler ve işbirlikçileri o ülke yönetiminin her noktasına çöreklenerek yalayıp yutabileceği her şeyi yalayıp yutmuş, taşıyıp götürebileceği her şeyi de taşıyıp götürmüş.
Arkada kalansa; enkaza dönmüş, yer altı ve yer üstü servetleri tüketilmiş bir ülke veeskisinden de yoksul bir halk...
Gençlerimize bakın!
Ne söyleseniz ne kadar uyarsanız da boş...
Türkçe de olmayan "x, q, w" harflerini içeren sözcüklerle yazışıp duruyor, üstelik buyanlışı, tüm uyarılara karşın, kültür üstünlüğüne bağlı bir marifet gibi sürdürüp duruyorlar.
Allah, insanı "yarı aydın"lardan korusun.
Gerçek aydınla kara cahilin veremeyeceği zararı, kıt bilgileriyle bunlar verir.
Uzunca bir süredir Türkçemize; "Yazı diliyle konuşma dili ayrıdır." diyen bir ekol egemen olmaya çalışıyor.
Bunu söyleyenlere, bu saçmalığı uygulayanlara inanıp; onların yanlışlarına ortaklık etmeyin lütfen.
Yok böyle bir kural...
Neden olsun ki?
Bu ekolün temsilcilerinin yoğun olduğu reklam, dizi ve sinema filmlerinden tek bir örnek versem?.. Örneğin doğruluğuna şahit olduktan sonra, hem bana hak verecek hem debu tuhaf konuşma şekline, fark ettirilmeden alıştırıldığımızı keşfedeceksiniz.
Çoğu ünlü sanatçı, ama...
Bakın, aklıma hemen geliveren şu saçmalıktaki gibi neler yapıyorlar:
"Burdiyım!"
Neredeymiş neredeymiş? "Burdiymış".
O da ne demek demeyin sakın. Kendince buradayım demekte. Türkçede var mı böyle bir kelime? Söylenmesi gereken "Buradayım!" değil mi?
Bir de bunların çoğu; televizyonlara sunucu, sinema ve tiyatrolara da oyuncu yetiştiriyor; eğitmen, öğretmen takımından sayılıyorlar.
Yani...
Şimdi de bir başka örnek:
"Bay Örnek'e, Bayan Başak'a" olarak yazılan sözcükleri telaffuz edecekler ama söyleyiş şekilleri o kadar bozuk ki!
Örnek'e ve Başak'a olarak yazılan o sözcükler "Örneke, Başaka" olarak okunmaz. Ayıp!
Bu bir ilkokul bilgisidir ve yumuşatılarak "Örneğe, Başağa" olarak okunması gerekir. Tıpkı "kazağım, çarığım, tarağım"da olduğu gibi...
Hangi birini yazmalıyım ki? Ne düzeltme işaretlerinin nasıl kullanılacağı doğru dürüst bilinir ne de noktalama işaretlerinin.
Hâlâ yazacakken hala yazanlardan mı söz edelim, kâbus yazmaları gerekirken kabusdiyenlerden mi?
Büyük, hatta büsbüyük olduklarını iddia eden gazetelerin, büyücek köşe yazarlarına bakıyorum. Bunların içinde Hristiyanlar hakkında yazmayı neredeyse meslek edinmişler var. Hayatlarını, onların üzerine olumlu ya da olumsuz yazı yazmakla geçiren bu insanlar; Hristiyan demeyi bile beceremiyor, sözcüğü hâlâ, "Hıristiyan" olarak seslendirip çoğu zaman da "hıristiyan" olarak yazıyorlar.
Hastalıklı bir bahane de şu grubun oluşturduğu başıbozuk düşünce...
"Efendim, biz Türk Dil Kurumu'nun yazılmasını istediği gibi yazmak zorunda mıyız? Onların değil, bizim yazdığımız doğrudur. Onlar bize uysun."
Dil birliğindeki bozulmanın, ulusal birliği bozmanın temel taşı olduğunu yeniden hatırlatırım onlara.
Hoş onların derdi dildeki birliği bozmaktan çok, bilgisizliklerini kamufle etmek.Sözcüklerin doğrusunu bilseler, paşa paşa yazacaklar da...
Konuyu madem bir kez daha ele aldım. Burada bırakacağım sanılmasın. Devam yazısı olmayacak ama bu konuda söyleyeceklerim bitmedi daha... Hem bir gün, yıllar önceyaptığım gibi, Türk Dil Kurumu'nu da yeniden yazmak isterim.
İnşallah!..
Günay Tulun