Bu türden yazılarımıza başlarken hep yaptığımız gibi, söze başlık yazımızın sözlük tanıtımıyla girmekteyiz. Astroloji [astronomiyle karıştırmamak gerek!] kavramı Türkçeye Fransızcadan geçmiş iken, bunun daha da öncesi eski Yunanca’dır. Türkçeye “yıldız bilimi” diye çevirebilirsek de aslında bilimle milimle ilgisi olmayan bir safsata olduğunu söylememiz gerekecektir!
Astrolojinin dayandığı temel unsur, gök küredeki bizim Zodyak dediğimiz Fransızca Zodiaque takım yıldızı kuşağıdır. Anılan kuşak üstüne eşit aralıklarla dizilen ve insanların onları dünyâdaki bâzı nesnelere benzeterek, bir takım asılsızlıklar yükledikleri daha küçük yıldız kümelerine de burç denmektedir. Burç ise Arapça bir sözdür.
Bilindiği üzere de bu burçlara rastlayan günlerde doğanlar astrolog denilen şarlatanların iddiâlarına göre, şöyle veyâ böyle olurlar diye tasnif edilmektedirler.
Burçların insan üzerindeki etkileri sözde günlük, haftalık, aylık ve bir ömürlük olabilmektedir! Her kültürden insanların burçlara inandıkları, hattâ kimilerinin hayatlarını bunlara göre düzenlemeye çalıştıkları hazin bir gerçektir. Hazin, diyoruz. Çünkü, akıl ve mantık sâhibi hiç kimsenin inanmaması ve uymaması gereken bu saçmalıklar, ne yazıktır ki kitleleri peşinden sürükleyebilmektedirler.
Öte yandan; fal, büyü ve muska gibi rüyâ tâbirleri de bu sınıfa girmektedirler. Bunların hepsinin iddiâsında gelecek vardır. Yâni gelecekte olacakları bilmek veyâ bunları yönlendirmek. Bu türden safsataların peşi sıra giden kişilerin akıl ve kültürleri genellikle alçaktan seyrederse de, arada bir aklı başında gibi görünen kişileri de bu kulvarda görmek mümkündür.
Konuya, şöyle en basit tarafından bakacak olursak; astrolojinin esâsını teşkil eden burçların sayısı on iki iken, dünyâda altı milyardan fazla insanın yaşadığını görürüz. Bu da demektir ki, her burca karşı beş yüz milyondan fazla nüfus düşmektedir. Dünyâdaki bu kadar insanın her bir günü, kendilerinin sokulmak istendiği burçlar kalıbına uygun bir şekilde yaşanacaktır! Elbette ki, astroloji denen, burç denen kavramları gerçek kabûl edersek!.. Bu hatâya düşecek olursak!..
Astroloji’nin "astro"su uzaydan ve yıldızdan geliyor. Bunun "loji"si de ilim oluyor! Peki, ilmin bir açıklama ve bir anlatımı var mıdır? Olmaz mı hiç, elbette ki vardır! İşte meselâ şöyle: Evrenin bütününü veyâ bunun içindeki olayların bir bölümünü konu alarak, denemeye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi. Demek ki ilim neymiş? Denemeye dayanacakmış ve de gerçeklerden yararlanacakmış!
Ya bu, astrolog denen şarlatanlar öteden beri ne yapıyorlar? Denemeler filân gibi?.. Evet, burçları değilse de çağlar boyunca insanları denedikleri bir gerçek! Deniyorlar, bakıyorlar ki piyasası var, müşterisi vardır... Böylece ellerindeki malı pazarlıyorlar, astrolojinin ticâretini yapıyorlar, o kadar! Burada da işte bu kural söz konusu oluyor.
Elimize eski bir gazete yazısı geçmiştir. Konumuzu da buna dayanarak yazmaktayız zâten. Avustralya’dan Geoffrey Dean ve Kanada’dan Ivan Kelly adlarındaki iki ilim adamı, kafalarını bizim gibi astrolojiye takmışlar. Ne var ki, ilim adamı bunlar. Bizim gibi lâfla yetinmeyip işi deney masasına yatıracaklar! Nasıl yaptılar, nasıl becerdilerse, aynı gün ve aynı saatte doğan tam iki bin kişiye ulaşmışlar. Bunları denek, yâni üzerlerinde deney yapılacak kişiler olarak seçmişler. Onları da buna iknâ etmişler. Deneklerin; işleri, medenî durumları, olaylara tepkileri, asabiyetleri, zekâ (IQ) seviyeleri, okuma, sanat, spor ve matematiğe yetenekleri gibi yüz ayrı konudaki durumlarını denemişler. Vardıkları sonuç, onları bir tesâdüfe bile götürmemiş! Yâni, bu iki bin kişiden meselâ ikisi benzerlik gösterseydiler, bu sâdece bir tesâdüf olacaktı ki, o dahi olmamış!
Astrolog denilen şarlatanlar, bir aylık periyotları gösteren burçların insanları etkiledikleri, onları bir kalıba soktukları iddâsında değil midirler? Başka bir anlatımla, kader denen şeyi târif etmemekte midirler!? İşte, buyurun size astroloji! Bırakalım bir aylık periyotları, aynı saatte doğanlar bile katiyyen benzememektedirler!
Astrolojinin hiçbir müspet değerinin olmadığı, hiçbir müspet ilim adamının da bunun arkasında durmadığı gerçeğine rağmen… Evet buna rağmen, dünyânın her yanındaki insanlar derece derece fal, astroloji ve benzerinin peşinden gitmeye devam etmektedirler. Yazıktır ki bunların her kültürde yerleri vardır.
İngiltere’de yapılan bu konudaki bir araştırmanın sonuçlarına göre, fal ve büyü türünden şeylere inananlar elli yıl kadar önce yüzde olarak on üç iken, şu sıralar ellilere varmışlarmış. Doğrusu bu da çok şaşırtıcıdır. Bir yanda uzayda cirit atan insanlık. Diğer yanda, hem de İngiltere gibi ileri bir ülkede yüzde elli!..
Homo sapiens… Antropoloji ve zoolojide insanın adı budur. Hem de akıllı ve bilgili insan demektir. İyi ki de akıllı ve bilgiliymişiz! Ya bir de böyle olmasaydık!.. Vay hâlimize! Buradan birkaç farklı sonuç çıkarılabilecektir. Biz ise global olarak şöyle düşünmekteyiz: İnsan, meraklı bir yaratıktır. Ancak, az sayıdaki kimi insan merakını doğru, akıllı ve faydalı işlere yöneltirken, büyük çoğunluk da yukarıki sınıfa girmektedirler. Yâni boş meselelerin peşinden giderek aldatan ve aldatılanlar olarak!
İnsanı, hayvanlar dünyâsından ayırarak yüceltenler, bildiğimiz başlangıçtan bu günlere getirenler, hep az sayıdaki beyinler olmuşlardır. Burada yazdıklarımız bu tespitin tekrarından başkası değildir.
Buradan ötesi psikolog ve sosyologların işi olup, bize de haddini bilmek düşüyor!
Ömer Sağlam