TAMER UYSAL *Binalar Binalar

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından. (Nazım Hikmet)

İnsanın anayurdu çocukluğudur... Jorge Amado demişti bunu. Çünkü çocukluğunuz evinizdir. Evinizden önce sokağınız mahalleniz yaşadığınız semt ordaki bahçe okulunuz kediler ağaçlar her şey çocukluğunuza aittir.
Elbette küçümsemiyorum hatta bazen yadırgadıklarımız da oluyor ama doğmadıkları çocukluğunu yaşamadıkları başka anayurtlardan kopup gelenler o yerde sizin yaşadıklarınızla aynı hisleri paylaşmazlar çünkü herbir şey her şeyden önce onlara değil size aittir… 

ÖMER SAĞLAM *Ay Akşamdan Aş da Gel Yaylalar Yaylalar

Rus Kızılordu Korosu'nun 64 üyesi, geçtiğimiz 25 Aralık günü, Suriye'nin Lazkiye üssünde bulunan Rus askerlerine moral konseri vermek için Suriye'ye giderken Karadeniz üzerinde düşen uçakta öldüler.
Bu koro, dünyanın en meşhur askeri korolarından birisiydi ve galiba çoğunluğu subaydı.
Türkiye'de birçok kere konserler veren, İstiklal Marşı'ndan Mehter marşlarına kadar repertuarında pek çok Türkçe marş, türkü, şarkı ve ezgi bulunan koroyu doğrusu ben de çok başarılı buluyor ve üstelik seviyordum da.
Toprakları bol olsun.
Rusya'nın Ankara büyükelçisinin öldürülmesinden sonra Kılızordu korosunu taşıyan uçağın düşmesinin de Rusya'nın Suriye politikası ile ilişkisi var mı bilmem.

CANAY DAVRAN *Yeniden Kentleşme: Rant

Uzun zamandır yazmak istiyorum ama inanın içimden hiç gelmiyor.
Ülkem berbat hâlde. İç ve dış siyaset yerlerde sürünüyor. Dünyaya her şekilde rezil olduk. Bizim için oldukça gereksiz bir savaşın içine sürüklenmemizden dolayı her geçen gün şehit sayısının artması ile patlayan bombalar yüzünden sinirlerimiz alt üst olmuş vaziyette. Ülkeyi yönetenlerin basiretsizliği had safhada. Üstüne üstlük kendilerine toz kondurmuyorlar mı, çıldırıyorum.

ÖMER SAĞLAM *"Cumhurbaşkanlığı Görünümlü Başkanlık" ve Yönetimde "Reis" Modeli




Geçtiğimiz cumartesi günü oynanan Beşiktaş-Bursaspor futbol maçından sonra yaşanan ve 37'si polis memuru olmak üzere 44 vatandaşımızın şehadetiyle sonuçlanan elim terör saldırısı, bir miktar üstünü örtmüşe benziyor ama aynı gün meclise sunulan bir yasa teklifi, Türk Milleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin istikbali açısından çok büyük etkiler yapacak türden özellikler taşımaktadır. Bu vesileyle terörü bir kez daha lanetliyor, şehitlerimize sonsuz rahmetler diliyorum. Ayrıca, PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C; adı her ne zıkkım ne olursa olsun hür türlü terör örgütüne karşı olduğumuzu ve terörle mücadelesinde devletimizin ve hükümetimizin yanında yer aldığımızı bir kez daha deklare ediyoruz. Bu ayrı mesele...

GÜNAY TULUN *UEFA Kendisini Hakemlerini ve Kiev'i Futboldan Men Etmeli

Salı gecesi, "Sevgili Beşiktaş"ımız, Ukrayna'nın Dinamo Kiev takımıyla "Şampiyonlar Ligi" maçına çıktı. Maçtan önceki iki gün boyunca Beşiktaş taraftarları Kiev halkı tarafından dövüldü. Sonunda iş öyle hâle geldi ki üzerinde siyah beyaz kıyafet olan herkes, bu dayaklardan nasibini aldı.

UKRAYNA USULÜ LİNÇ 
Linç girişiminden farksız bu eylemler sırasında birçok vatandaşımız travma geçirerek hastanelik

ÖMER SAĞLAM *FETÖ ve Fener Rum Patrikhanesi




Fener Rum Patrikliği, 1453 yılında İstanbul'un fethinden sonra Fatih sultan Mehmet'in çıkarmış olduğu bir fermanla kurulmuştur.
Daha doğrusu, bu fermanla düzenlenmiştir.
Fatih, bu düzenleme ile bir taraftan devletin Ortodoks Hıristiyan tebaasının inanç ve ibadet özgürlüğünü devletin garantisi altına alırken, bir taraftan da bu insanların Roma kilisesine olan bağlılıklarını ortadan kaldırmak, Roma'nın etkisini azaltmak, Batı kilisesine karşı doğuda ikinci bir kilise daha açarak Hıristiyan dünyasını bölmek ve böylece bu dünyayı zayıflatmak istemiştir.
Esasen Fatih Sultan Mehmet'in, 1480-1481 yıllarında giriştiği Otranto Seferi de, doğu kilisesinden sonra batı kilisesini de ele geçirerek, Hıristiyan dünyasını büsbütün yönetme amacı taşıyordu; ne var ki bu sefer başarıya ulaşamamıştır Büyük Fatih!

GÜNAY TULUN *Diriliş Ertuğrul ve Trol Orduları




Milliyetçi mukallidi trollerle dine sığınarak günahların içinde gezinen dinci troller hep dikkatimi çekmiştir. Diriliş dizisini pohpohlayıp izlemeyenlere saldırmayı bıraksalar da Atatürk'le Recep Bey'i kıyaslayan Müezzinoğlu'na bir ses etseler. Atatürk'e külhanbeyi diyen bu adama, çok yüzeysel de olsa bir eleştiri gönderseler.
Olmaz, yapamazlar. Atanma nedenleri farklı...

Troller! Bu sözlere itirazınız varsa yazımı sonuna dek okuyun. Bitince konuşuruz.
Önce sizlere bir haberim var.

ÖMER SAĞLAM *Kur’an Ayetleri Kürek Kemiğine mi Yazılıyordu

Kur’an-ı Kerim’in yazıya geçirilmesi ve tasnifi konuları anlatılırken umumiyetle; “Kur’an ayetleri nazil oldukça hem Müslümanlar tarafından ezberleniyor, hem de vahiy kâtipleri tarafından kağıt, bez, deri, taş, tuğla, ağaç kubukları, hurma yaprakları ve kürek kemikleri üzerine yazılıyordu” şeklinde bilgiler verilmektedir.
Acaba bu bilgiler doğru mudur ve bugün elimizde bu bilgileri doğrulayacak herhangi bir materyal ve arkeolojik buluntu var mıdır?
Şahsen ben bugüne kadar üzerinde Kur’an ayetlerinin yazılı bulunduğu ne bir taş ve tuğla duydum, ne de kürek kemiği, ağaç kabuğu veya hurma yaprağı duydum.
Duyan varsa lütfen haber versin de günaha bari girmeyelim!

ÖMER SAĞLAM *Tanrıların Üs Merkezi Mekke'de Kurban Kesmek




2000'li yılların başıydı. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın talimatıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nda hacda kesilen kurbanların etlerinin Türkiye'ye getirilip getirilemeyeceği konusunda bir toplantı yapılmıştı. Toplantıya Hac'dan sorumlu Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, Hac Dairesi Başkanı, Et Balık Kurumu ve Gümrük Müsteşarlığından da yetkililer katılmıştı. Toplantıda, hacda kesilen kurbanların, en ekonomik şekilde ve bozulmadan Türkiye'ye getirilip ihtiyaç sahiplerine dağıtılabilirliği enine boyuna tartışılmıştı. Toplantı sonunda varılan ortak kanaat, bu işin oldukça maliyetli bir iş olduğu, üstelik ülke hayvancılığı üzerinde olumsuz etki yaratabileceği idi.

GÜNAY TULUN *Çarpıtmayın Tarihi Çarpılacaksınız

Son zamanlarda en fazla takıldığım akla ziyan sözlerin başında “Kurtuluş Savaşı”yla “15 Temmuz İhtilal Denemesi”nin kıyaslanması geliyor. 
Neymiş efendim: 
15 Temmuz, Kurtuluş Savaşı’ndan büyük bir olaymış.

Önce, nihayet Kurtuluş Savaşı’mızı görebildikleri için kutlanmaları gerek.
Çok çok geç oldu ama olsun. Bu da bir adım.
Varsa yoksa Çanakkale Savaşları ve bu savaşları kazandığı söylenen görünmeyen

ÖMER SAĞLAM *Kurban Vurgunu ve Heba Edilen Millî Servetler




Bundan yaklaşık iki ay önce olmak üzere 05.09.2016 tarihinde yayınlanan "Vekâlet yoluyla kurban üzerinden yapılan din istismarı" başlıklı yazımızda, mâli bir ibadet olan Kurban konusunda, "Vekaleten kurban kesme kampanyaları" adı altında yaşanan istismarları enine boyuna dile getirmiştik(1).

O yazıda, 2016 yılı için açıklanan kurban fiyatları konusunda şöyle demiştik:

"Vekâlet yoluyla kurban kesen kurumlar peş peşe kurban bedeli açıklıyorlar. Türkiye Kızılay Derneği kurban bedelini, yurtiçi için 740, yurtdışı için 475 TL, Diyanet yurtiçi için 690, yurtdışı için 500 TL, LÖSEV yurtiçi ve yurtdışı için 750 TL, Mehmetçik Vakfı yurtiçi ve yurtdışı için 790 TL ve İHH yurtiçi ve yurtdışı için 550 TL olarak belirlemiş bulunmaktadır.

GÜNAY TULUN *Hadi Biraz da Gülelim

Çok küçük yaştan beri aile dostum, kardeşim Abdullah Bilgin, Amerika Birleşik Devletleri'nde... Ara sıra orayla ilgili bilgiler gönderiyor. İlgiyle okuyoruz.
Son başkanlık yarışında olduğu gibi... Sizlerin de aynı ilgiyle okuyacağınızı sanıyorum. Hepsi birbirinden nefis hepsi birbirinden komik. Komik dedim ya hadi gelin onu trajikomik olarak düzeltelim. Çünkü kahkahalarla güldürürken, insan olanı ağlatacak cinsten. Başlıyorum...
* * * * *
Muhabirimiz Abdullah Bilgin Washington'dan bildiriyor:

ÖMER SAĞLAM *Kur'an Müslümanlara "Siz Koyun Değilsiniz" Der

Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz 14 Kasım günü, Milli Tarım Projesi kapsamında Beştepe'de toplanan çiftçilere yapmış olduğu konuşmada dedi ki: "Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım. Hepiniz çobansınız, hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz buyuruyor Peygamberimiz. Anlamayan anlamaz. Anlamayanların geldiği durum belli."

Sayın Cumhurbaşkanı, bu türlü bir benzetmeyi neden yaptı bilinmez! Kim bilir belki de, milletin tıpkı çobansız bir sürü gibi dağılmak üzere olduğunu gördüğü için söyleme gereği duymuştur! Zira aynı şeyi, Osmanlı'nın çözülüp dağıldığı günlerde son Osmanlı Padişahı Vahidettin de söylemiştir. Bu konuda Milli Mücadele'nin kahramanlarından rahmetli Rauf Orbay'a kulak vermekte fayda var.

GÜNAY TULUN *Mesele Okan Bayülgen Değil

Altın Kelebek ödülleri töreninde bir cayırtı koptu. Efendim, "Okan Bayülgen" Diriliş Ertuğrul dizisine şöyle haksızlık etmişmiş de böyle terbiyesizlik etmiş.
Dalida'dan dönme Ajda Pekkan şarkısı gibi: Palavra!

Cayırtıyı koparan kesim; yandaşlar ve yandaş basın...
Neymiş efendim, pardon pardon kırk kere özür dilenmiş bir basit olayı tekrar anlatıp da kafası çalışan insanların içini karartmayayım. O nedenle bu "Neymiş efendim"le başlayan satırı görmezden gelin.

ÖMER SAĞLAM *Filmlerde Hz. Muhammed'i Canlandırmak Günah mıdır

Şu sosyal medya, iyiye kullanıldığında gerçekten etkili bir bilgi edinme ve iletişim aracıdır. İyi bir facebook kullanıcısı olarak, şahsen bunun çok faydasını görüyorum. Bazen abuk sabuk ve çoğu cinsel içerikli sapıkça mesajlara muhatap olsam da, sosyal medyanın son derece faydalı olduğunu düşünüyorum ben.

Mesela dün akşam başlayıp, bu sabah da devam eden oldukça faydalı bir bilgi alışverişinde bulunduk arkadaşlarla. Y.E isimli dostumun paylaşmış olduğu bir mesaj etrafında güzel bir tartışma yaptık arkadaşlarla ki; bu tartışma kesinlikle televizyonlarda yapılan çoğu tartışma programından çok daha faydalı ve seviyeli idi. Bu tartışmayı sizlerle de paylaşmak isterim izniniz olursa:

ÖMER SAĞLAM *Ehlen ve Sehlen Yâ Beşar

TSK desteğindeki ÖSO, yaklaşık bir aydır El-Bab'a 12 km. mesafede bekletiliyor.
Çünkü ABD öyle istiyor!
Membiç ise hala PKK'dan (PYD) temizlenmedi.
Öte yandan aynı ABD, bir taraftan 'PKK ile mücadelede Türkiye'ye tam destek veriyoruz' derken, bir taraftan da PKK'nın Suriye kolu PYD ile Rakka'ya operasyon başlatmış bulunuyor.
Rakka'ya birlikte operasyon konusunda adeta yalvaran Türkiye'ye ise nedense bir türlü sıcak bakmıyor.
Bir yandan da PKK'nın sözde Afrin kantonundan Yayladağı ilçemiz sınırlarına sürekli top atışları yapılıyor.
Dün de 4 adet top mermisi düştü bölgeye.

ÖMER SAĞLAM *İdam

Daha önce de söyledim; idam cezasına karşı bir adam değilim.

Özellikle kasten adam öldürmelerde, çocuk cinayetlerinde, işkence ile adam öldürmelerde, tecavüz ve gaspa bağlı ölümlerde, terör ve toplu katliam vs. suçlarda idam cezasının behemahal uygulanması taraftarıyım.

Ancak Türkiye gibi hukukun üstünlüğü ilkesinin tartışılır hale geldiği ve adaletten kuşku duyulan ülkelerde, icra edildikten sonra tamiri mümkün olmayan idam cezasının götürüsünün getirisinden daha büyük olabileceğini savundum ve hala savunuyorum. 

ÖMER SAĞLAM *Kahraman Hıyar-Şanlı Zambak ve Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil, Kazan'a "Kahramankazan" denilmesinin fazla şık durmadığını anlattığı yazısında güzel konulara temas etmiş.
Özellikle Esenboğa ismi çevresinde anlattıkları bilinen hikayedir.
Kazan hakkında anlattıkları da öyle.
Ancak "Kahramankazan" ismine karşı çıkarken ileri sürdüğü gerekçeler pek bir yapay ve iğreti geldi bana.
Efendim; Maraş'ın kahramanı, Urfa'nın şanlısı, Antep'in Gazi'si olurmuş ama Kazan'ın şanlısı olur muymuş?
Çünkü kazan, bildiğimiz kazanmış.

ÖMER SAĞLAM *Eceli Gelen Öküz Kasabın Bıçağını Yalarmış


CHP'nin, FETÖ operasyonları kapsamında "Mağduriyetler yaratılıyor" diyerek konuya ilişkin politikasını, sadece "Mağduriyet" söylemi üzerinden yürütmesi yanlıştır.
Unutulmamalıdır ki; FETÖ, dünyanın en iyi yalan söyleyen örgütüdür! 
Temeli yalan, amacı talan olan bir örgüttür FETÖ.
15 Temmuz kalkışması bunu apaçık göstermiştir. 
Dolayısıyla; CHP'nin, FETÖ mensuplarının yalanları üzerinden ve Başbakan'ın dün akşam Afyon'dan yapılan canlı yayında söylediği üzere; 100.000'i aşan mağduriyet

GÜNAY TULUN *Büyük Dost ve Muhteşem Müttefik: Çirkin ABD




Dün "17 Ekim"di... Nato'ya kabul edileceğimizi garanti altına alan protokolün 65. yıl dönümü... Bundan bir hafta sonra da yani ayın 24'ünde "Birleşmiş Milletler"e kurucu üye sıfatıyla katılmamızın 71. yılı... Bu iki kavram bir araya gelince bize Kore'yi hatırlatır. İlginçtir, bir ay önce bugün, yani 17 Eylül günü de ilk kafilemizin Kore'ye hareketinin 66. yıl dönümüydü.

Bakıyorum da bu önemli olaylar hakkında hiç kimse konuşmuyor. Kimse konuşmuyor ama ben de susacağım diye bir kural yok ya! Ben konuşacağım.
Bu olaylar, Amerika'nın ne olduğunu da ortaya koyar. O nedenle günümüz yöneticileri

ÖMER SAĞLAM *Kara Mustafa Paşa Değil, Fatih Sultan Mehmet Olmak Gerek

Sayın Devlet Bahçeli, bugünkü hamaset dolu grup konuşmasında, Büyük Atatürk'ün belirlediği, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın da onayladığı Misak-ı Milli sınırlarına atıfta bulunarak şöyle dedi:
"Misakı Milli muhteşem dirilişin belgesidir. Geri çekilme akışına son vermek için Misakı Milli'nin kaleme alındığı bir gerçektir. Türkiye bu şuura sahip oldukça Şam'la, Halep'le, Musul'la, Kerkük'le ilgilenecektir. Kanadımız kolumuzu tahrip ettiler taarruzla cevap verdik. Hayallerimiz bir oldu özlemlerimiz bir, kıblemiz bir oldu inancımız bir. Elifi görse mertek sananların bunları idrak etmesini beklemiyoruz. İfadelerimizi millet sahiplensin, Türkiye'yi yönetenler bilsin bize yetecektir. Daha önce söyledim, anlamlandırmada güçlük çekenlere tekrar hatırlatıyorum. Misakı Milli mülkü millettir.

GÜNAY TULUN *Hilekâr Devlet ABD


Birleşik Amerika’nın yeni seçimlerindeki en güçlü başkan adayı Hillary Clinton, son zamanlarda sıkça dile getirilen “Türkiye’nin kullanım süresinin dolduğu” görüşünde olduğunu, konuşmasında Türkiye sözcüğünü geçirmeden aşağıdaki sözlerle ifade etti:
"Başkan olursam Obama’dan farklı (!) olarak değerlendireceğim şey, Kürtleri silahlandırmaktır. Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de en iyi ortaklarımız Kürtlerdi. Birtakım çevrelerin bu konuda hayli endişeli olduğunu biliyorum ama  buna rağmen Kürtlerin ihtiyaç duydukları donanıma sahip olmaları gerektiği kanısındayım. Amerikan askerlerinin Suriye’de fiilen savaşmasına da karşıyım." 

ÖMER SAĞLAM *Sızmak ve Sızdırmak FETÖ'nün Genlerinde Vardır


Mustafa Kemal ve arkadaşları, Milli Mücadele'yi verirken din faktöründen ve din adamlarından ziyadesiyle istifade etmişlerdir. Onlar, din adamlarıyla olan ilişkilerini Milli Mücadeleyi zaferle sonuçlandırdıktan sonra bile devam ettirmeye özel önem vermişlerdir. Bu din adamlarından birisi de Said-i Kürdî, yani sevenlerinin tabiriyle Said-i Nursî'dir.[1] Said-i Kürdî'nin Milli Mücadele sırasında herhangi bir etkisi ve katkısı yoktur. Ancak Mustafa Kemal, Milli Mücadele sonrası kendisini Ankara'ya davet ederek mecliste kendisiyle bir görüşme yapmıştır. Görüşmenin asıl maksadı, Doğu'da özellikle İngiliz propagandasına kanarak sürdürülen ayrılıkçı hareketlerin önlenmesinde, Said-i Kürdî'den istifade etmektir. Çünkü o sırada Said-i Kürî, şöhretli bir din adamı ve kanaat önderi durumundadır doğu vilayetlerindeki halk nezdinde.

GÜNAY TULUN *Çanak Yalayıcılar! Nasıldır İyi mi Haberler

Dün gece saat 4.oo'e kadar saçma sapan kanallarda saçma sapan programlar izledim. Hepsi de “yandaş, çıkardaş, koldaş, yoldaş, yağdaş” kanallardı. İşin komiği programların hepsi de tarih üstüneydi.

O kanalları tarafsız gözle izleyenler bilir.
Aman Allah'ım! Ne yalanlar ne iftiralar!
Biri yalanı basıyor, sonra hep birlikte o yalanın çevresinde dolaşmaya başlıyorlar. Örnek mi? Buyurun...

Efendim, “Lozan Sevr'den betermiş.” Bu yalan üzerinde doktora tezi yazılırken hooop başka bir yalana geçtiler. “Lozan’da Sevr aynen kabul edilmiş.”.
Affedersiniz ama salaklığında bir derecesi olmalı.

ÖMER SAĞLAM *Joseph C.Grew'e Göre Lozan Barış Görüşmeleri ve İsmet Paşa

Cumhurbaşkanı'nın geleneksel hale getirdiği "Muhtarlar Toplantısı"nda Lozan Barış Anlaşması hakkında söylediği ağır sözler, ister istemez tartışma konusu yapılıyor birkaç gündür. Doğrusu bu çıkışıyla "Usta" tabirini fazlasıyla hak ediyor Sayın Cumhurbaşkanı. Neyin ustası? Elbette siyasetin ustası. Zira Cumhurbaşkanı gördü ki; FETÖ soruşturması kapsamında oklar Ak Parti'ye yöneldi, bazı Ak Partililerin FETÖ'nün elebaşıyla fotoğrafları çıktı ve parti yönetimi bir miktar zorda kaldı, hemen devreye girdi ve böyle bir suni gündem yaratarak dikkatleri başka yöne çekti! Elbette

GÜNAY TULUN *İhanet! Topraklarımızı Yunan'a Peşkeş Çektiler




Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz 2016’daki FETÖ ihtilal denemesinden hemen sonra, 24 Temmuz günü, “Lozan Anlaşması”nın yıl dönümü nedeniyle yaptığı konuşmada Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşlarından Lozan’la ilgili övgüler yağdırmıştı. Aradan 2 ay 4,5 gün geçtikten sonra, bu kez “Lozan’ı bela” olarak gösterdi. Yine iyi dayandı. Çünkü onun bu hâllerine alıştık. Önce söyler, sonra tam tersini söyler. Hatta bazen tersini söylediğinin de tersini söyler. Bu tersten terse

ÖMER SAĞLAM *Ulu Hakan II. Abdülhamid Han

Son günlerde bir II. Abdülhamit polemiğidir gidiyor. Özellikle yandaş medya, Abdülhamid'i gündemde tutmak için yoğun bir uğraşın içinde. Meğer ne büyük adammış şu II. Abdülhamid de bir türlü kıymetini bilememişiz!

TBMM Başkanı İsmail Kahraman bile Ekim'in ilk haftasının Abdülhamid'in doğum yıldönümü olarak kutlanması için hazırlık yapıyormuş. "Kutlu Doğum Haftası" adı altında Hz. Peygamber'in doğum yıldönümünün cılkını çıkaranlar, anlaşılan bu kez de II. Abdülhamit'in doğumu üzerinden sömürecekler insanlarımızın temiz duygularını.

ÖMER SAĞLAM *Hz. Peygamber Dünya İşlerinden Anlamaz mıydı




Değerli dostlar, izninizle bugün bir miktar Mesut Yar'lık yapacağım. Yani televizyon programı eleştirisi yapacağım. Umarım Mesut Yar'lık yapacağım derken bir hıyarlığın altına imza atmış olmam. Ancak durduk yerde size magazin programı eleştirileri yapacak değilim herhalde. O 
konular Mesut Yar'lık konular.

Tartışma mı Atışma mı?
Bizim üzerinde durmak istediğimiz programlar, "Açık Oturum" türü tartışma programlarıdır. Ne yalan söyleyeyim, bu tür programları ben de seviyorum. Ancak

ÖMER SAĞLAM *İkinci Viyana Kuşatması ve Fırat Kalkanı Harekâtı




Bizim tarihimizde "İkinci Viyana Kuşatması" ya da "Viyana Bozgunu" olarak bilinen bir olay vardır. Bir hayli dramatik bir hadisedir İkinci Viyana Kuşatması ve arkasından gelen bozgun. Olayın kahramanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşadır(1634-1683). 1683 yılında ve Avcı Mehmet de denilen Padişah IV. Mehmet döneminde yaşanmıştır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Osmanlı'nın son dönemlerinde sadrazamlığa getirile ender Türk devlet adamlarından birisidir. Tıpkı kayınpederi Köprülü Mehmet Paşa ve kayınbiraderleri Fazıl Ahmet Paşa ve Fazıl Mustafa Paşa gibi. Kara Mustafa Paşa, 1672-1676 yıllarında Lehistan (Polonya) ile yapılan, 1676-1681 yıllarında Ruslarla yapılan savaşları kazandığı halde, nedense hep İkinci Viyana Kuşatması ve arkasından gelen bozgunla anılmaktadır. Tarihçiler, İkinci Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasını çeşitli sebeplerle açıklamaktadırlar. Bu sebeplerden birisi de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın, hırslı ve şöhrete oldukça düşkün bir devlet adamı olması ve Kanuni Sultan Süleyman'ın bile almaya muktedir olamadığı Viyana'yı fethederek, ondan daha büyük bir üne sahip olmak istemesi, bunun için de zaten duraklama dönemine girmek üzere olan Osmanlı'nın zayıf bir döneminde yeterli ve gerekli hazırlıkları yapmadan böyle büyük bir işe kalkışması şeklinde açıklanmaktadır.

ÖMER SAĞLAM *Türklük Utanılacak Bir Haslet midir*




Dün internette dolaşan Levent Kırca ve arkadaşlarının parodisini görünce hatırladım olayı. Olay 2009 yılında Uşak’ta yaşanmıştı ve Metin Deniz Savaş isimli vatandaşa, 10 Kasım Günü taşımacılık filosuna ait araçlarının üzerine “Ne mutlu Türküm diyene”şeklinde yazı yazdığı ve Türk Bayrağı taktığı için trafik polislerince ceza kesilmişti. Dikkat edileceği gibi, bu yazı yazma ve bayrak takma olayı sadece bir güne, Atatürk’ün vefatının yıldönümü olan On Kasım’a özgü bir davranıştır. 

ÖMER SAĞLAM *Vekâlet Yoluyla Kurban Üzerinden Yapılan Din İstismarı




Her sene Kurban Bayramı geldiğinde bazı kuruluşlar Vekâlet Yoluyla Kurban Kesme kampanyaları düzenlerler, bunun için de en acıklı ve dokunaklı cümlelerle çığırtkanlık yaparlar. Oysa geçmişte, zaman zaman bu yolla Müslümanlardan kurban parası topladıkları halde kurbanları kesmeyen, dolayısıyla bir anlamda vatandaşları dolandıran kurumların olduğuna ilişkin haberler ve iddialar yansımıştır medyaya.

GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Bu Yol Padişahlığa Çıkar

15 Temmuz'dan bu yana yapılan tüm uygulamalar, Bay Recep'in padişahlığa taşınması sırasında kat edilecek yolun asfaltlanmasından ibarettir. Zaten onun da en büyük hayal ve ideali, Cumhuriyeti yıkarak padişahlığını ilan etmektir.

ÇOK YÖNLÜ BİR ÂDEMOĞLU
15 Temmuz öncesinde de malum YYKY takımı tarafından; "beyefendi, reis, emir, başkan, padişah, evliya, peygamberden de öte" ve tövbe haşa "Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde toplamış" yani "Allah" olarak ilan edilmiş, kendisi de bunların hiçbirine itiraz etmeyerek hepsini kabullenmişti.
Bugüne dek yaptıklarına bakarsak başka yaratıkların evliyası olabilir ama Allah'ın evliyası olmasına imkân yok! Son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teala aleyhi vesellem efendimiz olduğuna göre, peygamber olma ihtimali de yok! Peygamberden öte, örneğin melek olmasını gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Ben getiriyorum ve bu da beni çok güldürüyor.
Elinde kala kala padişahlık kalıyor. Kendisini yaptığı yolsuzluklar nedeniyle sözlü ve görüntülü CD'lerle sıkıştırmaya kalkan Fetullahçı ortaklarını tasfiye ettirir görünerek, muhalifleriyle Cumhuriyetçileri de devreden çıkarttığına göre, padişahlık için önünde biz vatanseverlerden başka engel kalmamış gibi...

GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Suikastçılar, Bir Papa ve Fetullah




15 Temmuz’da yaşanan ihtilal girişiminden sonra, “dini kullanarak topluma egemen olmaya çalışan örgütlerin” orduya sızma planlarının başlangıç tarihi tartışılır oldu. AKP’liler ve sempatizanları “30, 40 yıl”dan söz ederken karşısındakiler de  “AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren” demeye başladılar. 

Bu tarihsel farklılık, bir tarafın “Benden önce başlamıştı!” savunmasına sığınması; karşısındakilerin de “Bunları devlet kadrolarına sen doldurdun! Yeni dönemde bu yanlışları tekrarlama!” uyarısından kaynaklanıyordu. 
Her iki taraf da “Dediğim dediktir!” havasından sıyrılamayınca, hakemlik işi; konuyu önceden irdelemiş olan tarafsızlara düştü. Onlar her iki tarafa da kafa salladılar ama ister istemez muhaliflerin yanında durdular. 

ÖMER SAĞLAM *Diyanet'in Yetiştirdiği Sahte Mehdiler

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından, Din Şûrasını olağanüstü toplantıya çağıran Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez; "Bu yumuşak huylu görünen emre amade robotlar şebekesi milletimizi Allah ile peygamberi ve onun sahabesi ile aldatmıştır. Allah'ın ayetlerini, Resul-i Ekrem'in hadislerini, ulemanın hikmet ve irfan erlerinin bilgi mirasını, bu toprakların Mevlana, Yunus Emre başta olmak üzere bütün değerlerini kendi gizli emel ve gayeleri için araç olarak kullanmıştır... Uzun yıllardır varlığı bilinen ve her türlü yolu kendi emelleri için mubah gören, dini ve dini duyguları istismar eden; bu duygularla milletimizin zekâtını,

GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Reis, Muşçina, Misterler ve Hoca

Sürekli okurlarım, doğruluğu birkaç kez sınanmamış hiçbir şeyi yayınlamadığımı iyi bilirler. Hatta bu yüzden sansasyon yaratabilecek birçok olayı yazdığım hâlde yayınlamadığımı da… Eksik olmasınlar, yine de derledikleri bilgileri gönderirler. Hepsine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli yazar kardeşimiz Sayın Ömer Sağlam, “Gerzekler, Günü Gelince...” sözleriyle başlayan makalesiyle konuyu sanal medyaya taşımasaydı, “yeterli doğrulamayı yaptıramadığım için beklettiğim” bugünkü konu da aynı akibeti paylaşacaktı.

27 Temmuz günü, gruplarımızın haberleşme adresine gönderilen internet mektubu, Sayın Sağlam’ın anlattığı “Putin, Erdoğan, Obama” oyununu teyit eder mahiyette. Gelen internet mektubunda belirtildiğine göre yazı; MDN, Armed Forces Journal ve NM adlı üç yerde de yayınlanmış.

Yine değerli bir okurum, o mektubun bir gün sonrasında "SOTT Signs of The Times" adlı bir sitedeki yazıyı kopyalayıp gönderdi. Bu ilginç olayla ilgili teyit kokan bilgilerin çoğalması sonucu olayı sayfalarıma aldım.

ÖMER SAĞLAM *Gerzekler Günü Gelince Altlarına Tezekler

"İster maddi güçleri bakımından, isterse kendi ülkesindeki güç kaynakları bakımından ve gücü temsil eden kaynaklar bakımından, isterse ilim mahfilleri bakımından, isterse toplumun büyük kısımlarına bu duygu ve düşünce ile ulaşmaları bakımından, belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar, bir şekilde hizmete devam etmeleri şart, zaruri ve lüzumludur. Yanlış bir şey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gerekli mesafe alınmadan, bir kısım 'erken huruç' diyebileceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya başlarını ezer! Ve Müslümanlara Cezayir'deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye'deki 82 vakası gibi yeni bir fecaat yaşatırlar. Her sene Mısır'da yaşanan fesat ve fecaat gibi bir fesat ve fecaat yaşatırlar.

ÖMER SAĞLAM *Atatürk Çarpsın ki Bu Film Washington Yapımıdır

15 Temmuz'dan sonra, tarihinde ilk defa olmak üzere; Ankara'daki Ak Parti Genel Merkez Binası'na dev bir Atatürk posteri asılmış. Allah Allah, rüyamda görsem inanmazdım. Ancak rüya değil, gerçek; vallahi billahi de asılmış. İyi de olmuş, üstelik çok da yakışmış. Neydi kardeşim o "Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” ve "İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor." şeklindeki gereksiz çıkışlar.

Ak Partililer, sadece binalarına Atatürk posteri asmakla kalmadılar, "Demokrasi Nöbeti" veya "Demokrasi Şöleni" adı altında meydanlarda yapılan mitinglerde 10.Yıl Marşı'nın çalınmasına da müsaade ettiler. Sadece bunlar mı, hayır; AK Partililer, Grup

ÖMER SAĞLAM *Darbeyi Altı Sene Önce Böyle Haber Vermiştim

Aslına bakılırsa; 15 Temmuz'daki FETÖCÜ darbe girişiminin ayak sesleri, yıllar önce duyuluyordu. Yani darbe ta o günlerde "geliyorum" diyordu. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davaları, bunun en büyük habercisiydi. Ayrıca o tarihlerde yazılan bazı yazılarda, açık açık ordunun genç generallere teslim edilmesi ve gençleştirilmesi dile getiriliyordu. 

15 Temmuz'daki darbe girişimine, daha doğrusu silahlı tedhiş eylemine karıştıkları gerekçesiyle göz altına alınan, tutuklanan ve ordudan ihraç edilen subayların genelde yarbay, albay ve tuğgeneral gibi daha alt rütbelerde olan insanlardan oluşması, orduda değişim fikrini savunanların görüşlerinin yıllar önce hayata geçirildiğini göstermektedir. Eski Askeri Savcı Albay Ahmet Zeki Üçok'un birkaç gündür yapmış olduğu açıklamalara göre; bu gerçek dikkate alındığında, darbe girişimi olmasaydı bile en fazla 6 yıl sonra TSK tamamıyla FETÖCÜ subayların eline zaten geçiyormuş! 

GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Hedef Darbe mi Başladı













Dostlar haber verdi: Radikal gazetesi kökenli Doğan Medya yazarlarından biri, "Bir İhtilal Komedyası"nda verdiğim örneklerden birine itiraz etmiş. Bu kısır görüşlü insanların nasıl gazetecilik yapıp da toplumu aydınlattıklarına (!), hatta, hâlâ topluma yön verebilme imkânı olan o makamlarda tutulduklarına şaşıyorum. Neden mi? Yazdıklarım arasından çekip çıkardığı örnek, Almanya tarihinin en çok ses getirmiş birkaç olayından biri de olsa "15 Temmuz Darbesi"yle benzerliği ancak ve ancak niyetindedir. Benzetilmesi gereken olaysa "Röhm Darbesi"dir.

Aynı medya grubunun yazarlarından bir başkası da birkaç gündür, ihtilal girişimine 
tiyatro diyenlere hakaret yağdırıyor. Bu kardeşimiz, yazılarında sık sık, ne denli özgürlükçü ve demokrat olduğunu, aldığı eğitim sayesinde ne denli terbiye saçtığını anlatır bize... Gel gör ki, kafasındakilere aykırı bir düşünce olunca salvo hakaret... Ne yapsa ne dese yine de terbiye ondan sorulurmuş havalarında...
Ahlak küpü mübarek!

ÖMER SAĞLAM *Darbe İmamdan, İstihbarat Enişteden, Uçaklar Diyarbakır'dan


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Katar merkezli televizyon kanalı El-Cezire'ye vermiş olduğu mülakatta, 15 Temmuz'da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimini aynı gün saat 20 sularında eniştesinden (Ziya İlgen) öğrendiğini söyledi! Eniştesinin asıl görevi nedir bilmiyoruz. Ancak en azından istihbaratın başında olmadığını biliyoruz. Demek oluyor ki; halktan birisi olan enişte Ziya İlgen, bütün

ÖMER SAĞLAM *TSK'de Tasfiyeciler Sonunda Kendilerini Tasfiye Ettiler




Yakın geçmişte, Ergenekon ve Balyoz gibi sanal davaların açılmasına sebep olacak şekilde, meslektaşları hakkında asılsız ve kurmaca deliller üreterek hukuku yanıltmak suretiyle, arkadaşlarını ordudan tasfiye etmeye kalkışan cunta, en sonunda hırslarının kurbanı olarak kendi kendilerini tasfiye ettiler. Tıpkı akrebin kendi kendisini sokarak intihar etmesi gibi bir şeydir yaptıkları. 

Bu subayların, genelde AKP iktidarı döneminde terfi ettirilen ve YAŞ toplantılarında "İrtica Sebebiyle Ordudan ihraç" edilmelerine dönemin Başbakanları ile Milli Savunma Bakanları tarafından karşı çıkılan, bu kararlara adı geçenlerce şerhler konulan kişilerden oluştuğu gözlenmektedir. Özetle; Cuma gecesi yapılan darbe girişimi, AKP iktidarı açısından tam da "Besle kargayı oysun gözünü" gibi bir anlam taşımaktadır.
2012 yılında yayınlanan bir yazımızı, günün anlam ve önemine binaen tekrar yayınlıyoruz(*)

[ GEREKTİĞİNDE SÜPÜRGEDEN YANA OLABİLMEKTİR ADALET ! ] 


Balyoz fena indi

Balyoz Davası ile ilgili mahkeme kararı açıklanmazdan az önce not defterime (facebook sayfama) “365 kiliseye karşı 365 asker” başlıklı şu notu düşmüştüm:

GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Bir İhtilal Komedyası




Gece yarısını geçeli bir hayli oldu. Yeni günde ilerliyoruz.
Artık dün gece diyebileceğimiz bir zaman diliminde kalan kanlı ihtilal oyununda rol alan tanklar, uğultular çıkartarak kışlalarına dönmekteler. Televizyonlardaysa saçma sapan, komik mi komik yorumlar yapılıyor. Devran değişti ya, bir süre önce söyledikleri her şeyin tam aksini söylemekteler. Ekranların altında saatlerdir aynı cümleler yazılı ve hepsi “Son dakika” haberi. Hani bayat balığı, solungaçlarını boyayıp satarlar ya, bunlar ona da gerek görmüyor. Yeni güne girmemize rağmen hiçbir değişiklik yapmadan aynı şeyleri ekrana yansıtıyor ve bunu da “Son Dakika” ayıbıyla yayınlıyorlar.

Tam bunları yazarken bir değişiklik oluyor. Ekranın altında yer alan “78 milyon tek yürek oldu, darbeye geçit vermedi” yazısı, aniden 79 milyona çıkıyor. İşte, al sana değişiklik! Sanırım 78 milyon gözlerine az geldi.

TUTUKLAMALAR HER YERDE
78 milyon onlara ne kadar az geldiyse bu darbe girişimi de bana o denli ilginç geldi. Haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Daha şimdiden tutuklamalar var. Neredeyse her ilde tüm üst düzey komutanlar tutuklanıyor. Az buz değil, hepsi; ordu, kolordu, garnizon, il jandarma komutanları… İnsanın aklına ister istemez; "Türk ordusunun tasfiye programı bitmedi mi? Şimdi de cumhuriyetimize sahip çıkanlar mı hedefte?" soruları geliyor.

Bu işin pek yakında fırıldak gibi dönüp, Atatürkçülerle muhaliflere de erişeceğine eminim. Ayrıca polis, bürokrat, iş adamı, bilim adamı denen bazı insanlar da sıradadır ama biz yine günün konusu olan orduya dönelim.

Gelin, hep birlikte tespit yapalım. İnsan ve silah kaynaklarının başını tutan bu kadar çok sayıda üst kademeyle bu kadar çok il söz konusuysa o ihtilal başarısız olabilir mi? Kime sorduysam aşağı yukarı şu cevabı aldım: "Hayır, bu ihtimal sıfırdan öte gitmez!".

Peki, darbe deneyimi bir hayli yüksek olan "Türk Ordusu"nun, bu kadar acemice bu kadar akıl dışı ve kendisini küçük düşürüp alay konusu ettirici bir organizasyonla darbe yapmaya kalkması olası mıdır?
"Hayır, girişim ordunun küçük bir kısmından bile gelse değildir."

E, o hâlde?..

İhtilal komedyenlerinin hiç kimseyi tutuklamamasından tutun da bir darbenin nasıl yapılacağını bilmemesine dek, ortada rezil bir durum var. Bu ihtilalciler, rütbelerini ordudan değil de terzilik okulundan almış gibiler. "Küçükken Tom Miks, Teksas okumuş olanlar bile bu işi daha iyi becerirdi." demiştim ya, yalancı çıkmadım. Bakın, planlamayla ilgili söylemiyorum. Çünkü planlamanın nasıl yapıldığını bilmiyorum. Aslında bir planın olduğunu da sanmıyorum ya neyse!

Neden mi sanmıyorum?
Uygulamanın dıştan görünüşü aynen şöyle: Sanki birileri "Yallah!" demiş, bu sesi duyan herkes koşturmaya başlamış. Akılsızca, hatta rezilce... Askerciklere, "Gidin ve aklınıza gelen tüm saçmalıkları yapın!" şeklinde bir emir verilmiş ve onlar da bu emre çocukça bir iştahla uymuşlar gibi... İşin içinde başka işlerin olduğu ayan beyan belli!..

Önce kendime şu soruyu sordum:
“Bu girişim kime ya da kimlere yaradı?”
Siz de kendinize sorun ve cevabı kendinizden başkasına vermeyin.

İlk saatlerde yazdıklarımı biliyorsunuz. Tekrarlayıp kimseyi sıkmak istemiyorum. Başka anlatacaklarım da var. Konumuz tarihî tespitler içerdiğinden, bunun üstüne bir ya da birkaç yazı daha yayınlayabilirim. Lütfen sabır gösterin.


O SORUYA CEVABIMDIR
Sizlere “Cevabı kendinizden başkasına vermeyin.” dedim ama kendi cevabımı yazmak istiyorum. Kanlı ihtilal oyununu duyduğum ilk anda zaten bu cevabı sosyal medyada yayınlamıştım. Aynen aktarıyorum:

"... Bu girişimden en fazla yararlanacak parti AKalPe*, kişiyse Recep Bey olacaktır. Önce eski ortak FETÖ’den kurtulma imkânı doğacak, devletin hemen her kademesine hatta partilerine bile yerleştirdikleri FETÖ militanlarını kamuoyuna açıklama yapmadan tasfiye olanağına da kavuşacaklardır. Kendileri de aynı örgütten olmalarına ve söyledikleri her söz kayıtlarda durmasına rağmen hiç olmamışlar gibi hareket ederek insanları şaşırtmaları ve tüm eylemlerinin çıkar ilişkisi içinde oldukları gruplar tarafından da desteklenme ihtimali çok yüksektir. Geçmişteki yolsuzluklar, sınav soruları, Rusya’yla uçak krizi, Suriye politikası, Suriyelilerin ve Yunanlıların düşürdükleri uçaklarımızla ilgili suspus politikası, bir türlü bitirilemeyen ve ‘terörü bitirmek istemiyorlar’ propagandasına sebep olan terörle mücadele, komşularımızla aramızın iyiden iyiye açılması, on sekiz ada ve bazı kayalıklarımızı Yunanistan’a peşkeş çekme olayı, ‘Atabeyler, Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy’ gibi suç içeren diğer tüm uygulamalarını eski ortaklarına mal ederek kendilerini dünya kamuoyu önünde aklamaya çalışacaklardır. Aklanabileceklerini sanmam ama muvaffak olurlarsa zaten suçlu olan FETÖ kendi suçlarının yanında ortağının da suçunu üstlenmiş olacaktır. Allah bilir ya Rus uçağını da onlar düşürmüş (!), futboldaki şikeyi de onlar (!) yapmıştır."  
 
"... FETÖ’ye gelince; bugüne dek yaptıklarıyla bugün "isteyerek ya da itilerek" yapmaya kalktığı ihtilalin ülkemize verdiği zararlarla olayda yaşanan ölümlerin hesabı hemen sorulmalıdır. Gerek FETÖ gerekse benzer örgüt ve cemaatleri devlet çarklarına yerleştirenlerse kim olursa olsun bu hesabı ortaklarıyla birlikte vermek zorundadır.

"... İhtilal planlayıcısı ülke ve uluslararası örgütlere gelince… Onlarla ilişkiler yeniden ve dikkatle düzenlenmeli, yaptıkları unutturulmamalı, uluslararası ilişkilerin özü olan karşılıklı denge politikasına uygun şekilde onların adisyonları da önlerine konmalıdır.”


Bu komedya hakkındaki ilk fikrim, adamların ihtilal yapmaya zorlanmış olmaları. "Zorlayıcılar" komedya başlamadan saatler önce "ya iş çığırından çıkar da ters bir şeyler olursa" düşüncesindeki padişahlarını, onun işaret ettiği güvenli bir yere götürdüler. Sonra ihtilalcilerin içindeki kendi adamlarıyla ihtilali özellikle hiç başarılı olamayacağı saçma sapan bir saatte ve yerde başlattılar. Eğer gelen haberler doğruysa olan, emir kulu askercikler, çocuk yaştaki askerî öğrenciler ve "kendisi güvenli bir yerde hiç heyecanlanmadan çayını, kahvesini içen" padişahın talimatıyla sokağa dökülen garibanlara olur. Ya ölürler ya sakatlanırlar ya da hayat boyu "Darbeci!" olarak lekelenirler.

Dikkatimi çeken bir başka şey daha var.
Bana kalırsa hem padişah hem reis hem de başkomutan olan şahıstan emir gelir gelmez insanları sokağa dökmek için görevlendirilmiş kışkırtıcı ve yönetici gruplar da vardı.
Yine bana kalırsa telefonla ulusa sesleniş her yanıyla düzmecelik kokuyordu. Ya da başka bir şekilde yapılacakken araya adı muhalif olmakla damgalanmış bir medya grubunun çalışanı girerek, “Zorlayıcılar”ın ekmeğine yağ sürdü. Şimdi, egemenlerce istenmeyen herkes ihtilalcilerle aynı kefeye konulup tasfiye edilecek.

Özetlersem; İlk yazımda ve sosyal medyadaki ilk paylaşımlarımda, yani baştan beri söyleyip anlatmak istediğim şu: “Haber verildiği için beklenen, beklendiği için bilinen, bilindiği hâlde önlenmeyen; insanlar ölecekmiş, sakat kalacakmış diye umursanmadan bir an önce gerçekleşmesi için zorlanan ve tek kişinin arzusuna uygun olarak sonuçlandırılan bir lhtilal oyunuyla karşı karşıyayız.” Akıl sahiplerinin yazıp söyleyeceği özet bundan başka bir şey olamaz. Akılsızlarsa beni ilgilendirmiyor. Tabii ki bunlar bence bence ve de bence…

HADİ GELİN, BUGÜNÜ KOLAY ANLAYABİLECEĞİMİZ ÖRNEĞE GİDELİM
1933 yılının dünyasına gidelim. Gözlerinizi yumun…
Şu an o günlerin Almanya’sındayız.

Weimar Cumhuriyeti birtakım seçim oyunlarının da oynandığı bir seçimle alaşağı edilmiş, yerine Nasyonal Sosyalist dediğimiz Naziler gelmiş. Ardından da “Üçüncü Reich” ilan edilmiş; Hitler, Üçüncü Reich’in bin yıl süreceği konusunda nutuklar atıp durmakta… Yani bin Yıllık İmparatorluktan, aslına bakarsak, bin yıllık iktidardan söz edip durmakta… Ha bire hayali düşmanlar yaratılıyor. Komünistler, Yahudiler derken; insanlar kökenlerine göre parçalara ayrıltılarak, bir arada yaşayamayacak kadar derin çizgilerle birbirlerine düşman edilmekte…

ÜÇÜNCÜ REICH
“Üçüncü Reich”; aslında tek adam rejimi, sistemin adıysa “Führer Devleti”…
Devlet ve halk adına her türlü kararı tek başına alan Führer, tüm ülkenin önderi… Bölgesel ve yerel yönetimlerle ne kadar siyasal kuruluş varsa hepsi onun, yani Führer’in partisi olan “Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi”ne bağlı.

Führer Devleti; Parlamenter sistemin yavaş işlediği iddiasıyla muhalefeti sistemden silen, tek parti ve tek adamlığı kabul eden diktatoryal bir sistemdir. Birçok konu referanduma götürülerek, halkın egemenliği esas alınıyormuş havası oluşturulurdu. Referandum sonuçları, konulardan habersiz halkın oylarıyla daima Führer’in istediği yönde sonuçlanırdı. İsterse sonuçlanmasın, referandum oyunları devreye girmek için daima alestaydı.

FÜHRER HİTLER ve SUÇ ORTAĞI ALMANLAR
Niyetim Hitler’i anlatmak değil. Bir iki cümleyle ne mal olduğunu ve Almanların bu işteki payını hatırlatmak. Hepsi bu!

Hitler, bugünlerde sıkça kullanılan “karizma” sözcüğüyle tanımlanacak bir tipti. En büyük meziyetleri; vücut dilini iyi kullanması, yalanla hayali gerçek gibi sunabilmesi ve hitabetteki gücüydü. O güç sayesinde, kitleleri hemen ve derinden etkilerdi. Bunu bildiğinden, tüm konuşmalarını kalabalık kitleler karşısında ve şaşaalı ortamlarda, bayraklar ve sancaklar altında yapardı. Bu ortamların oluşması için tüm kamu kurum ve kuruluşları, öğrenciler, askerler ve halk; biraz mecburiyetten fazlasıyla da Hitler’e olan ve sonu gelmeyecekmiş gibi görünen hayranlıktan yollara düşer, onun tekrarlanmasını istediği yerlerde sözlerini tekrarlar ve büyük bir coşkuyla adını haykırırlardı. Hitler’in, gerek hitabet gücü gerekse dekoratif etkileme metotlarını çok iyi kullanması, o döneme ait filmleri izleyenleri bugün bile etkiler.

Hitler’in adını coşkuyla haykırarak dünyaya kan kusturan Almanlara gelince… Alman halkı, ülkeleri perişan bir şekilde teslim olduktan sonra “Onlar Nazi’ydi, bizse mis kokulu tertemiz Almanlarız” havasıyla işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Çalıştı ama bu uyduruk sav, bazı çıkarcı ve idare-i maslahatçı çevreler tarafından kabul görse de doğru değildi. Hitler’in her yaptığını sonuna dek onaylamış, Hitler’in her yaptığına konumları elverdiğince katılmışlardır. Ta ki her şey bitip, Almanların “Dünyaya hâkim olamayacaklarını anladıkları o son gün gelinceye dek!". Gerisi laf-ı güzaf!

“Onlar Nazi’ydi, bizse mis kokulu tertemiz Almanlarız” sahtekârlığına sığınan soykırım suçlusu Almanlar; bugün yepyeni bir devlet olan Türkiye’yi, faili değil tam tersine kurbanı olduğu bir soykırımla suçlamaktadır.
İşte, “Men dakka dukka” denen şey tam da budur.

SA, SS ve GESTAPO
Ordu içinde üç buçuk milyon kişiden oluşan, çekirdekleri kıyaslandığındaysa Alman ordusundan kat be kat kalabalık olan; görünüşte partiye, aslındaysa Almanya’nın tüm kurumları gibi Führer’e bağlı SA, yani “Taarruz Bölüğü” adlı özel bir ordu vardı. Bu SA’lar, Nazilerin politik rakiplerini yok etmeleriyle de ünlüydü.

Hitler, SS yani “Koruma Timi” olarak bilinen bir başka özel orduya da sahipti.

Zamanla değişik işlerle de görevlendirilen SA ve SS’ler; zırhlı araç, tank, top ve benzeri ağır silahlarla da donatıldı, hatta tümenler hâline getirildi.

Gestapo’ysa başlarda askerî inzibatken, sonradan başka görevler de üstlendi. Almanya karşıtı casusların yok edilmesi, savaş sırasında propagandayla halkı yönlendirmek, toplama kamplarında disiplin sağlamak bu görevlerden birkaçıdır. SS’lerle yaptıkları çalışmalar, kendi orduları içindeki generallere bile korku salmaları, yarattıkları terör hareketleri ve yaptıkları işkenceler hâlâ anlatılır. Gestapo’yu, gizli devlet polisi olarak da tanımlayabiliriz.

BİRAHANE DARBESİ
Hitler’in, Weimar Cumhuriyeti’ne karşı olan herkesi bir araya toplayarak, önce Bavyera Hükûmeti’ni sonra da Weimar Cumhuriyeti’ni devirip, yönetimi ele geçirmeyi amaçladığı başarısız bir darbe girişimidir. Olaylar, 8 Kasım 1923 akşamı Münih’teki ticari örgütlerin bir birahanede düzenlediği geceyi Nazilerin basması sonucu çıkmış, 3’ü polis, 16’sı Nazi olmak üzere 19 kişi ölmüş, birçok insan yaralanmıştır. Hitler kaçmış. İki gün sonra yakalanıp tutuklanmıştır. Olay başarısızlıkla sonuçlanmıştır ama Nazilerle Hitler’in adı tüm Almanya’da bilinir olmuştur.

Şimdi, kendinize şu soruyu sorun ve cevabı kendinizden başkasına vermeyin:
“Bu girişim kime yaradı?”

REICHSTAG YANGINI
Hitler, başbakan olunca beklenmedik bir iş yapıp, “Genel seçim kararı” alır. Tüm partiler yoğun çalışmaya girişir. Tam bu sırada meclis binası yakılır. Suç ihalesi, bunalımlı kişiliğe sahip bir komünistin üstüne kalır. Dengesinin hayli bozuk olduğu söylenen bu adamcağız, olayı itiraf da eder. Eder ama bu itirafnamenin nasıl alınmış olacağı hepimizce malum. Bu bahaneyle sanıkla birlikte tüm komünist yetkililer yargılanır. Oysa, yangının kundak olduğu ve Naziler tarafından çıkarıldığı yolunda da hem iddia hem de üstü örtülmeye çalışılan deliller vardır.

Hitler; yangının hemen ertesi günü, kişisel hak ve özgürlükleri yok eden bir kararnamenin Cumhurbaşkanı Hindenburg tarafından imzalanmasını sağlar.

Böylece, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin yükselişinden önce Weimar Cumhuriyeti’nin en büyük milliyetçi partisi olan Almanya Ulusal Halk Partisi’yle Naziler dışında kalan tüm partilerin seçim çalışmaları durdurulur. Komünist Partisi’nin tüm yetkilileriyle hâlen parlamenter olan 181 milletvekili tutuklanır.

Şimdi, kendinize şu soruyu sorun ve cevabı kendinizden başkasına vermeyin:
“Bu yangın kime yaradı?”

RÖHM DARBESİ
“Sinekkuşu Operasyonu” ve intikam anlamına gelen bir deyişten yola çıkarak “Uzun Bıçaklar Gecesi” adı da verilen ünlü darbedir. Nazileri ve dolayısıyla Hitler’i iktidara taşıyan “yandaş, koldaş, yoldaş ‘SA’ ve onun başı Ernst Röhm”ün, Hitler’in elde etmeye başladığı sınırsız politik güce ortak çıkması sonucu tehdit olarak görülmesi nedeniyle başlatılan ve bu sayede ordunun da avuç içine alındığı “tek taşla iki kuş” operasyonlarından biridir.

Oysa, Hitler muhaliflerine korku saçan, yoluna çıkan tüm engelleri yok eden, itirazda bulunanları düzmece delillerle önce hapislerde süründürüp sonra yok eden en büyük güç; Röhm ve SA’larıdır. O güne dek Hitler; SA’lar ne istedilerse yapmış, ayrıca Röhm’ün talep ettiği her atamayı bizzat onaylamıştır.

1934 yılında, 30 Haziranı 1 Temmuza bağlayan gece gerçekleşen olayda; Gestapo ve SS’ler eliyle 100’ü aşkın cana kıyılmış, 1000’den fazla tutuklama yapılmıştır. Bunlar resmen kayıtlara geçmiş rakamlardır. Resmî olmayanlarsa bilinmiyor.

Hitler, darbeden sonra 13 Temmuz 1934’te yaptığı Reichstag konuşmasında, kendisine “Alman Halkının Yüce Yargıcı” payesini vermiştir.

Şimdi, kendinize şu soruyu sorun ve cevabı kendinizden başkasına vermeyin:
“Bu darbe kime yaradı?”

KATLİAM GECESİ
Kristal Gece, Kasım Kıyımları gibi adlarla da bilinir. 17 bin Polonya asıllı Yahudi, Nazilerin aldığı bir kararla sınır dışı ettirilerek, Polonya’ya gönderilmiştir. Polonya tarafından da kabul edilmeyen bu insanlar, iki ülke arasındaki sınırda sıkışıp kalmış; açlık, hastalık, iklim şartları gibi nedenlerle yaşamlarını yitirmişlerdir. Ölenler arasında ailesinin de olduğunu öğrenen 17 yaşındaki bir genç, Paris’teki Alman Büyükelçiliği’ne giderek, karşısına çıkan ilk kişiyi öldürmüştür. İşte bu suikast gündeme getirilerek, Almanya’da yaşamakta olan Yahudilere ait iş yeri, ev, tapınak ve mezarlıklar 9 Kasım 1938 gecesi tahrip edilmiştir. Gecenin bilançosu; 91 Yahudi katledilmiş, 1000 civarı Yahudi ağır yaralanmış, 200’e yakın sinagog ya yakılmış ya yıkılmış, 8000 civarında iş yeri talan edilmiş, mezarlıklara karşı vahşi saldırılar düzenlenmiştir.

Goebbels ve ajanlarının kışkırtmasıyla Kasım’ın 9’unu 10’una bağlayan gece başlayan ve neredeyse tüm Alman halkının katıldığı bu saldırılara polis müdahale etmemiş, itfaiyeler İstasyonlarından çıkmamış, hastaneler Yahudileri kabul etmemiştir. Katliam atmosferi ancak 13 Kasım’da durulmuştur.

Şimdi, kendinize şu soruyu sorun ve cevabı kendinizden başkasına vermeyin:
“Bu ölümler kime yaradı?”

GÖR, DUY, UYAN

Buraya kadar yazdıklarım; Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren hâller için geçmişin gönderdiği “Gör, Duy, Uyan” armağanıdır. SA’larla SS’lerin, Gestapo’yla özel orduların ülkemizde olmadığını düşünüyorsanız; ülkemizle ilgili tüm bilgilerinizi yeniden gözden geçirin. Gözden geçirirken de özel ordu kurma işlemlerinin bu olaydan sonra daha da hızlanabileceğini, ihtimal olarak, hafızanızın bir yanına not edin.

Şuna inanın ki, ülkemizde yalnız PKK’nin, irili ufaklı Mafya gruplarının ve siyasal fraksiyonların değil, dinsel kisveye bürünmüş çok sayıda cemaatin de silahlı orduları var. Ordu kuramayanların da militanları…

Bu yazım; Hitler’in yaptıklarını ve yapmak istediklerini, öğrenip özümseyen ve yolundan gitmeye çabalayanların hepsine dostane uyarı olsun. Çünkü “Hitler Yolu”nun sonu; kendisi ve sevdikleri için intihar, insanlık içinse 73 milyon cana mal olmuş, onlar hangi bahaneyi üretirse üretsin tüm Alman ulusunu da sonsuza dek “soykırım suçlusu” olarak lekelemiştir. Yazdığım kayıpların yalnızca resmî rakamlar olduğunu da unutmayın.

Dostane uyarım yalnız Hitlercilik oynayanlara değil, “Belde’t-ûl’İkbâl”e sevdalanıp “Bâtınî”lik oynayanlara da… Biz, son iki yıldır bu insanları “Alamut, Hasan Sabbah ve Haşhaşin” adlarıyla çok duyduk ama onların dünyaya korku salan asıl adları; “Suikastçılar”dır.

Allah, ülkemizi Nazi taklitlerinden de suikastçılardan da korusun.
Amin!

Hatırlatmaları da içeren bu yazı yalnızca girizgâhtı.
Nasipse devam edeceğim.

'
'
*Yeni moda siyasetçilerin konuşmalarına göre; CHP CeHaPe olursa MHP
MeHaPe olursa AKP’nin de AKaPe veya AKalPe olarak okunması gerekir.
– Belde’t-ûl’İkbâl: Hasan Sabbah’ın, fedailerinicennet vaadiyle kandırarak Haşhaşilik’i yaydığı,Alamut  yani “Elemûtlar Devleti”nin başkenti…– Bâtıni: Bâtıniye mezhep veya tarikatından, yani“Görünürdeki olayların ardında gizli gerçeklerinbulunduğunu varsayan” görüşten olan kişi… 
 Günay Tulun
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.