Davutoğlu, Korkarım Şimdi de Evlad-ı Fatihan'ı Ateşe Atacak

 Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır. 
Yazmış olduğu "Stratejik Derinlik" isimli kitabından hareketle yürütmüş olduğu dış politika sebebiyle Dışişleri Bakanlığı yapmış olduğu dönemde muarızları tarafından sık sık "Düş İşleri Bakanı" olarak isimlendirilen Davutoğlu, korkarım ki şimdi de Başbakan olarak büyük bir hataya imza atmak üzere!

Ahmet Davutoğlu, komşularla "Sıfır Sorun" diyerek çıkmış olduğu yolda sıfırı tüketip, Türkiye'yi sıfır komşu ile bırakmış bir siyasi figür olarak tarihe geçmek üzeredir. Abartmıyorum; Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi dışında iyi ilişkiler içinde bulunduğumuz hiç bir komşumuz sanki kalmadı gibi. Yunanistan ve Bulgaristan ile ilişkilerimiz ise büyük ölçüde eh işte türünden yürüyor.

İmam Araba Sevdasında, Cemaat İblis'ten Şefaat Peşinde

Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır.
"Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem'in 1898 yılında yayımlanan romanıdır... Bihruz Bey tam da dönemin burjuva gençliğinin olması gerektiği gibi Fransız kültürüne hayran züppe bir gençtir... Ayrıca Bihruz Bey, mirasyedi bir gençtir ve hayatı lüks alafranga kıyafetler ısmarlamak, kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde lüks arabasıyla gezmekten ibarettir. Yine Bihruz Bey'in diğer bir karakteristik özelliği ise istediği her şeye sahip olması ve bunun verdiği şımarıklığın pençesinde olmasıdır ki; hikayenin ana kısmı biraz da bu konu üzerinden gelişir... Bir devlet memurunun oğlu olan Bihruz Bey, yarım yamalak bir öğrenim görmüş, 23-24 yaşlarında bir gençtir. Babası ölünce, annesiyle kendisine 28.000 liralık bir servet kalır. Yazları Çamlıca'da, kışları Süleymaniye'de oturur. Bütün merakı pek zarif arabasıyla gezinti yerlerinde dolaşıp kendini göstermek, herkesten daha şık giyinmek, Türkçe cümleler arasında

Ahmet Şık'tan Helallik İsteyen Kumpasçılar Benden de İstemelidir

Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır.
Bu yazımda aslında Diyanet İşleri Başkanı'na Türkiye Diyanet Vakfı hesaplarından 1 milyon TL'ye satın alındığı iddia edilen Mercedes marka S500 model makam aracı etrafında Diyanet'te sebep olunan israfı anlatmayı düşünüyordum. Ancak "Paralel Yapı" adı verilen Gülen Cemaati'ne ait medya organlarına yönelik operasyon kapsamında 30'u aşkın kişinin gözaltına alınmış olması, ister istemez Mercedes konusunu tehir etmeme sebep oldu.

Samanyolu ve Zaman gazetesine yönelik operasyondan keyif mi aldınız derseniz, kesinlikle hayır derim. Zira ben düşünce özgürlüğüne getirilen her türlü engellemeye karşıyım. Bu anlamda Samanyolu ve Zaman grubuna yapılan operasyona da karşıyım. Tıpkı bu cemaatin sebep olduğu ve büyük oranda birer kurmacadan ibaret Ergenekon ve Balyoz Davaları kapsamında rast gele yapılan tutuklamalara karşı olduğum gibi.

Sultanım Abdülhamid'im, Emanetin Emin Ellerde Sen Rahat Uyu

Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır.
Türk Milliyetçiliği'ne gönül vermiş benim gibi insanların, ne Osmanlı'ya, ne de Osmanlıcaya karşı çıkması elbette düşünülemez. Çünkü bize göre; Türk Tarihi'nin en çok şan ve şerefle dolu sayfaları, Osmanlı asırlarında yazılmıştır. Elbette Türk Tarihi'nin derinliklerinde yazılmış şanlı sayfalar da vardır; gelin görün ki; biz onları hayal meyal görebiliyor ve çok az hissedebiliyoruz. Bunun sebebi, Osmanlı asırlarının nispeten yeni olması ve ortada az çok bizim gözümüzle yazılmış belgelerin bulunuyor olmasıdır. Türklerin eski asırları ise bize oldukça karanlık ve biz o tarihleri, daha çok yabancılar tarafından kaleme alınmış belgelerden ancak öğrenebiliyoruz. Çin ve İran kaynakları olmasa, Sakalardan, Hunlardan, Göktürklerden ve Uygurlardan asla haberimiz

İnkilâp mı İnkılâp mı? Ya da Köpekleştirmek mi Köpekleşmek mi?

                    Gruplarımızda yayınlanan makaleler sansürlenmez. 2012′den beri de redakte dahi edilmeden özgün şekliyle yayınlanır.
İnternet ortamında yazmış olduğu yazıları beğeni ile okuduğumuz Mahmut Emin"Köpekleştirerek Entegrizm" başlıklı yazısında şöyle diyor:
"İktidar sahipleri, ‘muktedir’ olabilmek, iktidar sürelerini uzatabilmek amacıyla, ahaliyi kendileri gibi yapmak yolunda dönüştürme çalışmaları yapıyorlar. Bir nevi entegrizm yani... 'Peki, nedir entegrizm? Dini veya siyasi inancı, tarihin bir önceki döneminde sahip olduğu kültür yapısı veya müesseseleriyle özdeşleştirmektir. Böylece mutlak bir doğruya malik olduğuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmaktır.'(‘Entegrizm üzerine, Roger Garaudy’den aktaran Ayhan Karaçam, Değirmen Dergisi, sayı 73). Garaduy’nin tanımı tam da ülkemizdeki olanları anlatıyor. ‘mutlak doğruya inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmak’. Bunu her taraftan yüksek sesle

*19. Millî Eğitim Şurası, Artuklu Üniversitesi ve Medresetüzzehra Projesi [Ö. Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır. 
Antalya'da tamamlanan 19. Milli Eğitim Şurası'nda alınan kararların en belli başlıları, ilkokul 1, 2, ve 3. sınıflarında da zorunu din dersleri verilmesi, Osmanlıca'nın İmam-Hatip ve sosyal bilimler liselerinde zorunlu, diğer liselerde seçmeli ders olarak okutulması oldu. Böylece, yani din derslerinin ilkokulun birinci sınıfından itibaren zorunlu hale getirilmesiyle, Cumhuriyet okullarının, tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi medrese olmalarının yolu da açılmış oldu. Hatta, yaz aylarında Diyanet'in bütün camileri Kur'an Kursu'na tahvil ederek çocukları buralarda toplayıp yoğun şekilde din eğitimine tabi tutması da dikkate alındığında, Türkiye'nin büsbütün din devleti olacağı yönündeki tahminlerin bir hayli güçlendiğini görmemek, büsbütün fikri körlük ve öngörüsüzlük olacaktır.

Gilindire'de Sürpriz

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Gilindire Yılanları"...
Gilindire'yle ilgili anılarımın arasında bir de geride çok hoş bir seda bırakan ve hatırladıkça içimi ısıtan doğum günümde yaşadıklarım var. 
Burada o günden bahsetmemek o güzel güne katkıda bulunanlara büyük haksızlık olur kanısındayım. Onun için mutlaka anlatmalıyım. 

Önce bizim ailede doğum günlerinin çok ayrı bir önemi olduğunu belirteyim. Bu nedenle doğum

Atatürk İnkılapları ve Ömer Tuğrul İnançer'in İnkilaplığı

Atatürk ve Türkiye düşmanları, durup dinlenmeden yeni haltlar peşinde...
Son günlerin en büyük haltı, dün, Ömer Tuğrul İnançer'den geldi. 
Hem de Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde... 
"A Ka Pe"lilerden aldığı konferans davetiyle coşan ve Meclis çoğunluğunu oluşturan bu partinin bir kısım üyelerini mutlu etmek için değerlerimize bir kez daha saldıran İnançer için, kimdir derseniz, hamileler hakkında yakın bir zamanda sarf edilmiş en çirkin sözleri hatırlayın. Kendisine o adresten ulaşırsınız. 

Önce bu beyefendinin Meclis'e davet nedenini açıklayayım. Efendim, kendileri "Mevlâna Celâleddîn-î Rûmî Hazretleri"ni en iyi bilen en yetkin fikir adamlarından biriymiş. O nedenle kendisinden, "Hazreti Mevlâna'yı Anlamak" konulu bir konferans vermesi istenmiş. 

Atatürk ve Cumhuriyet Düşmanları İşbaşında

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"Atatürk, dinci yobaz Said-i Kürdi'yi huzurundan neden kovdu" başlıklı yazımızda Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ten şu alıntıyı yapmıştık:
"Hz. Peygamber'in kader savaşı Bedir'e benzeyen savaşlarıyla Kelimei Şehadet'in esir edilmesini engelleyen Mustafa Kemal'e de deccal dediler. Ne ilginçtir ki, bu sonuncu ithamı, Haçlılarla ilk günden beri bir biçimde işbirliği yapan dinciler ortaya attı...Sonuncu deccale açtıkları savaşta, kendilerine destek veren 'İslamcı-dincileri' ürkütmeden yanlarında tutmak için ilk deccale (Hz. Muhammed'e) açtıkları savaşı, perde arkasından ve çok dikkatli, çok usturuplu yürütmekteler"(1).

Atatürk, Dinci Yobaz Said-i Kürdî'yi Huzurundan Neden Kovdu?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, "İmamı Âzam Savunması" isimli kitabında "İslam tarihi boyunca, üç büyük isim deccal ithamına maruz kalmıştır. Bu üç ismin ortak özelliği, zulme ve onun kurumu olan emperyalizme savaş açmalarıdır" dedikten sonra bu üç ismi Hz. Muhammed, İmamı Âzam Ebu Hanife ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk olarak sıralıyor(1).

Hz. Muhammed hakkında "Kilise babaları, Hz. Muhammed'e, bir peygamber olarak sahneye çıktığı ilk günden beri deccal (antichrist) gözüyle bakmışlar, onu zındık, dinini de zındıklık olarak damgalamışlardır. Batı'nın en büyük şairlerinden sayılan İtalyan Dante, ünlü eseri İlahî Komedya'da, Hz.

Tunceli'nin Kerbelâ Yapıldığı Gündür 28 Kasım

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır. 
"Devlet Bahçeli'ye Açık Mektup: Tunceli Seferiniz Kutlu Olsun!" başlıklı bir önceki yazımda Sayın Bahçeli'ye dedim ki; "Keşke bu seferi; vekil başvekilin 'Hodri Meydan' çıkışını beklemeksizin yapabilseydiniz. Zira şimdi bu seferinize, Vekil Başvekil Davutoğlu'nun geçtiğimiz salı günü parti grubunda sizi hedef alarak yapmış olduğu 'Tunceli Türkiye'nin bir vilayeti mi? O zaman bu söylediklerini Tunceli'de söyle, cesaretin varsa...' şeklindeki çıkışın gölgesi düşecektir!"

Davutoğlu Abûzer Efendilikten Bir Türlü Kurtaramadı Kendisini!
Doğrusu Davutoğlu beni hiç yanıltmadı. Demek ki; az çok mürekkep yalamış hemen herkes gibi ben de siyaset yapma tarzını ve şahsi karakterini yeterince

“Asgari Cennet"in “Rakam”ları

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
“Bu kentte bir şeyler ters gitmiş!”
Ağır laf.
Söyleyen kasabanın ekonomik röntgenini çekebilen bir uzman olunca “Ağır Roman*” bu lafın yanında “Mavi Tüy**” kalır!
Defterdarımız  hiç çekinmeden lafı ortaya atıvermiş.
Hem de kasabanın ağır abisinin önünde. 
Ağır abi sinirlenmiş tabii.
Bir iki çemkirmiş. Ama nafile! Rakamlar kabak gibi ortada.
Yıllardır kasabanın “Asgari ücretliler cenneti”nden ibaret  olduğunu söyleyip yazıyoruz.
Bize inanmayanlar şimdi oturup rakamları afiyetle yesinler.

Devlet Bahçeli'ye Açık Mektup: Tunceli Seferiniz Kutlu Olsun!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Devlet Bey'im,
Dahili ve harici bedhahların ağız birliği etmişçesine Dersim'e mutantan (tantanalı) seferler düzenlediği bir zaman diliminde sizin Tunceli'ye bir sefer eyleyeceğinizi işittim ve çok mesut ve bahtiyar oldum. Allah seferinizi kutlu, sonucunu milletimiz ve partiniz açısından mutlu eylesin. Bu mutluluk temennisiyle size bu mektubu yazıyorum.

Devlet Bey'im,
Bu sefer, geç kalmış olsa da yapılması elzem olan ve topyekun Türk Milleti'nin beklediği bir kutlu seferdir. Şahsen ülkemiz, milletimiz ve partiniz için hayırlı sonuçlar doğuracağına kesinlikle inanıyorum. Keşke bu seferi; vekil başvekilin "Hodri Meydan"çıkışını beklemeksizin yapabilseydiniz. Zira şimdi bu seferinize, vekil başvekil Davutoğlu'nun geçtiğimiz salı günü parti grubunda sizi hedef alarak yapmış olduğu"Tunceli Türkiye'nin bir vilayeti mi? O zaman bu söylediklerini Tunceli'de söyle, cesaretin varsa...”(1) şeklindeki çıkışın gölgesi düşecektir!

Bülent Arınç: Ula Selo Apo'nun İtibarıyla Oyniysiz Ha!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Başrollerini Kemal Sunal ve Şener Şen'in paylaştıkları Davaro isimli bir Kartal Tibet filmi vardır.  Davaro ve Hıyarto aileleri arasındaki kan davasını konu alan oldukça komik bir filmdir Davaro. Film, Davarolardan Memo (Kemal Sunal) ile Hıyartolardan Sülo'nun (Şener Şen) arasında geçen trajikomik ilişkiler üzerine kurulmuştur.

Sülo, Memo'nun babasının katilidir ve töre gereği Memo'nun Sülo'yu öldürmesi gerekir. Ahali de onu bu konuda yüreklendirir. Memo ile sevdiği kız Cano'nun (Pembe Mutlu) düğünlerinin olduğu bir sırada babasının kanlısı Sülo hapisten çıkar gelir ve trajikomik olaylar bundan sonra başlar. Ancak Memo'yu babasının kanını almaya teşvik eden köyün Ağası'nın (İhsan Yüce) asıl maksadı Sülo'nun eşi Ayşo'ya (Ayşen Gruda) konmaktır. Memo ağanın bu niyetini öğrenince, Sülo'yu öldürmekten vazgeçer.

Ülkücüler Musa'yı Beklerken!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Hiç kimse kusura bakmasın ve ucuz siyasi polemik peşinde koşarak hakaretler yağdırmaya kalkışmasın; Milli Görüş'ün ve Türk Milliyetçiliği'nin son 50-60 yılda geçirmiş olduğu evrelere, atlatmış oldukları antidemokratik badirelere baktığımızda ve bu iki siyasi akımı birbiriyle kıyasladığımızda karşımıza, çalışanların sürekli kazandığı, çatışanların ise sürekli kaybettikleri şeklinde bir siyasi tablo çıkmaktadır. Çünkü demokrasilerde çatışanlar değil, çalışanlar iktidar olurlar. 

Bilindiği gibi; 1950'lerde Demokrat Parti, 1960'larda ise Adalet Partisi'nde örgütlenerek merkez sağ partiler içinde yer almayı tercih eden Türkiye'deki Siyasal İslamcı Akım, 1970'lere gelince bağımsız bir parti şeklinde örgütlenmeyi tercih etmiştir. 1969 genel seçimlerinde Konya'dan bağımsız

Amerika 711 Yılında Araplarca Keşfedilmiştir

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Daha önce de defalarca dile getirdim; Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve bu kurumun yönetimindeki derneklerin ve vakıfların faaliyetleri, iyiden iyiye iktidar partisinin siyaset alanı haline gelmiş bulunmaktadır. Tayyip Bey, başbakan iken edindiği bu alışkanlığı, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da son sürat devam ettirmektedir. Malum geçenlerde bilim dünyasını ayağa kaldıran açıklamasını da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul'da düzenlenen "1.Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi"nde yaptı ve Diyanet çalışanlarından bol bol alkış aldı.

Aynı şeyi Tayyip Bey'in adeta yerine vekil bırakır gibi başbakan atadığı Ahmet Davutoğlu da yapıyor. O da geçenlerde Hacıbektaş-ı Veli'yi anma etkinliklerinde Alevi yurttaşlara hitaben yapmış olduğu konuşmada bir STK olan Türkiye Diyanet Vakfı tarafından kendi kaynaklarıyla basılan Alevi Klasiklerini sahiplenerek "Alevi gençler Alevilikle ilgili adap ve erkanı öğrensinler diye Alevi klasiklerini bastırdık.." anlamında laflar etmemiş miydi?

Seni Kimler Keşfetsin?

Tarihi anlatmak, Vikipedi veya Wikipedia’dan bir şeyleri aparıp yayınlatmakla olmuyor. Amerika hadisesi gündeme düştüğünden bu yana isminin başında profesör, doçent gibi akademik unvanlarla edebiyatçı, yazar gibi saygın mesleklerin oturduğu bir dolu insanın bu yolu seçtiğini gördüm. Bilim ve yazın dünyamız için utanılacak olay. Kusura kalmasınlar ama zaten şüphelenirdim, bu algım iyiden iyiye güçlendi. 
Bir de vıcık vıcık yağ kokan, ama belli kesimlerce aliyyülâlâ olarak tanıtıldıkları için saygın işler yaptıklarını sandığımız insancıklar var. Ağızlarından çıkan harfler bile etrafa yağ sıçratıyor.

Keşif, Keşşaf, Kesbiç

Gelin, Şu Keşiflere Bir de Birlikte Bakalım
Bu tür rakamlara, kesinlik açısından pek itibar etmem ama Amerika’ya ilk yerleşimin bundan kırk bin yıl önce olduğu iddiası var.
Bence çok az, çok saçma ve aptalca…
Şu kırk bin yılı beğenmedim ama onun kırkta biri bile keşif konusuyla dalga geçmek için ideal…Bering Boğazı
Amerika kıtalarına yapılan göçlerin genelde kuzeye, oradan da güneye yöneldiği sanılıyor. Genellikle denirse ona sözüm yok. Kesin ifade kullanılırsa itirazım başlıyor.

America, I Love You

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.

Mister Number One
Geçen gün, “Ustalar Ustası Recep Bey”imiz öyle laflar etti ki, yerlisiyle yabancısıyla herkes mizahçılığa soyundu: Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil, 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178’te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb, anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. Ben şimdi Küba’lı kardeşimle konuşurum. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani

Gilindere Yılanları

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Gilindere Günleri"...
Gilindire'nin iklimi çoğumuzun o güne kadar görmediği derecede sıcaktı. Bize yöre halkının giydiği şalvarlardan yaptırmışlardı. Desenli basma kumaştan, son derece basit ama havadar giyeceklerdi bunlar. Birbirine iki yanından tutturulmuş iki dikdörtgen kumaşın üst kısmı kıvrılarak içine lastik geçirilmiş, altının ise ortası dikilerek iki yanında ayak girecek kadar iki açıklık bırakılmıştı. Kafalarımızda şapkalar olmasına rağmen hepimiz simsiyah olmuştuk. Gülünce dişlerimiz olduklarından çok daha beyaz görünüyordu. Benim kahverengi olan saçlarım güneşin etkisiyle açılmış, adeta sarı olmuştu. Gündüzleri çok sıcak olan hava akşam üzeri saat beş gibi çıkan rüzgârla biraz olsun serinliyor, geceleri rahat nefes almamızı, uyuyabilmemizi sağlıyordu. Fırsat buldukça da sahile iniyor, yakınlardaki koylarda denize girip biraz serinliyorduk.

MHP'ye Seçim Kazandıracak Projeler

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçenlerde kıramayacağım bir Ülkücü ağabeyin daveti üzerine yine Ülkücülerce düzenlenen bir toplantıya dinleyici olarak katılmıştım. Toplantıya katılanlara söz verildi ve isteyen kürsüye çıkarak MHP'nin iktidar olması için neler yapılması gerektiği konusundaki fikrini açıkladı.

Ağrılı olduğunu ve Ankara civarında arıcılık yaptığını söyleyen bir Ülkücü arkadaş kürsüye çıkarak şu anlamda laflar etti:
"Tenkit etmek kolay. Hep tenkit ediyoruz. Proje üretenimiz yok. Oysa MHP yönetimi bizlerden seçim kazandıracak projeler bekliyorlar. Ben arıcılık yapıyorum. Tabiri caizse dağlarda arı çobanlığı yapıyorum. Bir gün MHP'ye nasıl yardımcı olabilirim diye düşünürken bir proje aklıma geldi. Türk Tarihi'nin önemli olaylarını ve kahramanlarımızı konu alan bir çizgi filim yapalım ve

Seninle Ülküdaş Değiliz Artık

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
197... yılında uluslararası bir toplantı için Türkiye'yi temsilen Afganistan'ın başkenti Kabil'e gitmiştim. Türkiye'ye verilen değeri göstermek için beni Amanullah Han'ın sarayına yerleştirdiler. Saray dedimse, bizim Anadolu'da bulunan sıradan evler gibi bir yapı. Bir sabah yanık bir kaval sesiyle uyandım. Pencereden dışarı baktığımda karşıdaki duvarın dibinde yere çömelmiş bir ihtiyar gördüm. Kavalı o çalıyordu. Hemen giyinip yanına vardım.
-Hayırdır baba" dedim, "ne yapıyorsun burada?"
İhtiyar doğruldu ve sarayın önündeki gönderde asılı Türk Bayrağını eliyle göstererek;
-"Bu bayrağın sahibi kadın efendi sen misin?"
-"Benim baba" dedim,"ne oldu ki?"
Adam birden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ağlaması biraz geçince konuşmaya başladı:
-"Ben bir Özbek Türküyüm. Çok uzaklarda çobanlık yapıyorum. Duydum ki; Türkiye'den

“Is That Real?” ya da “这是真的”

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Uçaneller Kuklaevi olarak geçtiğimiz hafta belediyenin daveti nedeniyle Milano’daydık.
Bizim belediye’den bahsetmiyoruz elbette. Bizim belediye bizi davet etse etse ipe balkona serilmez ceza makbuzlarını tebliğ etmek için davet eder!
İtalya’nın Milano Belediyesi, "Open Street" ile ortaklaşa düzenlediği sahne ve sokak sanatları festivaline "Uçaneller Kuklaevi"ni de davet etti. 
Biz de bu davete icabet edip Milano’ya gittik. 

Bizim aklı evvellerin gürültü yapıyorlar diyerek 72 liralık utanç cezası kestirdiği  (hem de utanmazlığa tavan yaptırıp iki kere üst üste) festivalimizin ve kuklalarımızın dünyanın dört bir yanından gelen çocuklar ve sanatçılarla hasbihâl etmelerini sağladık.

Milano nire Lüleburgaz nire?

Atam'a Mektup

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Sevgili Ata’m, 

Aramızdan ayrılalı sen, tam yetmiş altı yıl olmuş. 
Nasıl da akıp geçmiş zaman! 
"Bir su misali " derler ya hani, işte öyle akıvermiş. 
Peki bu yetmiş altı yılda, senden sonra neler oldu? 
Özellikle de son on iki yılda!

Erenköy Kız Lisesi’nde okurken, orta okul ve lise yıllarımda müthiş bir tarih öğretmenim olmuştu. Bana tarihi, özellikle de Cumhuriyet Tarihi’mizi sevdiren Remziye Baturbaygil’i rahmetle anıyorum. Bizlere Cumhuriyet dönemini, o dönemin politikasını inanılmaz bir dille anlatırdı. Tabii çoğu şeyi anlamazdık. Anlamazdık ama hikâye dinler gibi dinlerdik. 
İyi ki dinlemişim. 
Sonraki yıllarda politikanın getirilerini, götürülerini daha iyi anladım!

Bu Ülkede Sessiz Sedasız Bir Oruç Tutuldu, Farkında mısınız?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bu ülkede bu günlerde sessiz, sedasız, gösterişsiz, tantanasız ve son derece ağırbaşlı bir oruç tutuldu, farkında mısınız?!
Değilsiniz değil mi?!
İtiraf edeyim ki; ben de farkında olmadım!
Çünkü farkında olmak için bu orucu tutmak gerekirdi!
Oruç tutarak aç kalanların halinden anlamak için oruç tutup aç kalmak gerekir çünkü!
Tok ne bilsin ki açın halinden?
Onun için de Sünniler olarak hiç kimse farkına varmadı Türkiye'de böyle bir oruç tutulduğunun!

Gilindere Günleri

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Stajyerim"...
İkinci sınıfın sonunda yine dersler bitmiş ama okul bitmemişti. İki ay süre ile staj yapacaktık ancak bu kez okulda değil de uzaklarda, hem de bir ilkokul yapacaktık. Sınıf iki gruba ayrılmıştı, benim grubum Mersin'in Gülnar ilçesinin Gilindire nahiyesine gidecekti. (yeni adıyla Aydıncık) Hepimizi bir sevinç ve telaş sarmıştı. Hem yaz tatilimizi bilmediğimiz bir sahil yöresinde geçirecek, hem de okul gibi yararlı bir işe katkıda bulunacaktık.

Bir sabah erkenden, staj hocamız Prof. Dr. Feyyaz Erpi komutasında, (kendisini buradan saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum) hocamızın asistanı, ahçılarımız ve 7 si kız olmak üzere yaklaşık 30 öğrenci otobüsle Gilindire'ye doğru yola koyulduk. Uzun ve

Yalnızlık / Yoruldum

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yalnızlığını sev. Çünkü ondan başka kimsen yok senin. Herkes gittiğinde yanında kalan bir o vardır. Kimse seni anlamadığında yine o anlar seni. Yine o dinler sesini, gözyaşlarını, haykırışlarını. Kimseye söyleyemediklerini söyleyebilirsin ona. Çünkü o bilmez yargılamayı, seni küçük görmeyi. Hatta kimseye bile söylemez o dertlerini, sırlarını. Her şeyi saklar o. Asla ihanet etmez sana. İstemesen bile yanında olandır o. Kimse yokken seni avutan, gözyaşlarını silendir. Sen ağlarken seninle ağlayandır o. Bir ayna gibidir aslında. Sen nasılsan o da öyledir. Asla kandırmaz seni. Asla arkadan bıçaklayan olmaz. Seni terk eden olmaz. Ona alıştıktan sonra senden vazgeçmez o. Yarı yolda bırakmaz insanlar gibi. Onların sözleri, yalanları gibi. O vardır sadece o. Her zaman o. Her yerde o. Bu yüzden sevmelisin işte onu. Korumalısın, asla ama asla

...Ve Tanrı Türkleri Uyardı: Maden Ocaklarınız Göçebilir

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçenlerde, Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel'in adıyla bir grafik paylaşıldı sosyal medyada. Grafiğe göre; Almanya dünya kömür üretiminde ilk sırada, Türkiye ise 28. sırada. Son 30 yılda Almanya'da hiç madenci ölmemiş, Türkiye'de ise tam 1580 kişi ölmüş. Dile kolay; tam 1580 kişiden bahsediyoruz. Bu bilgiye göre Türkiye'de son 30 yıl içinde yılda ortalama 53 maden işçisi hayatını kaybetmiş bulunuyor. 2014 senesinde ise bu satırların yazıldığı tarih itibarıyla sadece son 7 ayda toplam 322 maden işçisi hayatını kaybetti. 13 Mayıs'ta kömür ocağında yanarak ölen 301 vatandaşımızın acısı henüz tazeliğini korurken 28 Ekim'de Ermenek'te 18 maden işçisi su baskını sonucu hayatını kaybetti. Ermenek'tekiler henüz su altında çıkarılmayı beklerken bu sefer 1 Kasım'da Bartın'da meydana gelen maden kazasında 2, Zonguldak'ta meydana gelen

Abdullah Gül'ün Acısı ve Biji Serok Obama

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.

"Dostum" diyebileceğim seviyede sevdiğim ve bütün Türkiye'nin de yakından tanıdığı bir Müftü Efendi, facebook sayfasında, yandaş medyanın önemli elemanlarından Yeni Şafak gazetesinden bir videoyu paylaşarak şöyle bir yorum yapmış:

"Hey gidi günler hey.. Başındaki örtü dolayısıyla Meclisten kovulan kızımıza bu zulmü reva gören bu merhum zat-ı Muhterem bu gün Mecliste olsaydı acep ne derdi ki doğrusu merak ediyorum..."

Yeni Şafak ise görüntüyü şu açıklama ile  paylaşmış okurlarıyla:
"1999 seçimlerinde milletvekili seçilen Merve Kavakçı başörtülü olduğundan dolayı Meclis'te DSP'li vekiller ve dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in provokasyonlarına maruz kalmıştı. O an Meclis'te bulunan MHP'li, DYP'li ve ANAP'lı vekillerse Kavakçı'ya karşı yapılan sözlü saldırılara sessiz kalarak bu anti-demokratik eyleme destek vermişti."

Alçak

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"Alçak" kavramı, bir niteleme sıfatı olarak Türkçemizde şu anlamlara gelmektedir; yerden uzaklığı az olan, "yüksek" karşıtı. Aşağı, yüksek olmayan. Kısa boylu. Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, bayağı, soysuz, namert, rezil ve hain.

"Alçak" kavramı insanlar için kullanıldığında ağır hakaret ve küfür anlamlarına gelir; hem de en galizinden! Yani bu kavram, Anadolu'da bir kişi için kullanıldığında, kavga ve hatta cinayet sebebi olacak derecede küfür ve sövme olarak anlaşılmaktadır. Dolayısıyla; bu kavramın insanlar için öyle kolayca kullanılmaması gerekir.

Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle emreder biz Müslümanlara:

Doğum Günün Kutlu Olsun Canım Ülkem

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bilindiği üzere padişahın vurdumduymazlığı, beceriksizliği ve aç kurtların etrafını sarmış olmasından dolayı ülke, tarihten silinmek üzereydi. 
Halk bitmiş, tükenmiş, çaresiz bir durumdayken bir lider çıktı ortaya. 
O lider Mustafa Kemal’den başkası değildi. 
Kendisine inananlarla birlikte MİLLÎ MÜCADELEYİ başlattı.

Savaşarak geçen uzun yıllar süresince düşüncesi hep cumhuriyet rejimiydi.

Mustafa Kemal, yanlış hatırlamıyorsam, arkadaşları ile birlikte ülke sorunlarını tartıştıkları bir toplantıda, hem konuşmayı dinliyor hem de elindeki kalemle bir şeyler çiziyormuş. Yanındaki arkadaşı bakmış ve bir şey anlamamış. “Ne çiziyorsun ?” diye sorduğunda “Geleceğin Türkiye sınırlarını.” diye cevap vermiş. Bu haritanın o dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları ile alakası olmadığını gören arkadaşı gülmüş. “Hayal peşinde koşma.” demiş.
O hayal, çok zor olsa da, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından gerçekleştirildi.

Stajyerim

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "İlk Günler"...
Ders yılı sonunda dersler bitmiş ama okul bitmemişti. Birinci sınıf stajını yapmak durumundaydık ve staj iki bölümden oluşuyordu. İlk bölümü yapı (construction), ikinci bölümü ise topoğrafya stajıydı. Birinci bölümde fakültenin bahçesinde, kantinin önündeki boşlukta çeşitli tuğla duvar örgüleri yaptık. Stajın ikinci bölümünde ise mira kullanarak fakülte bahçesinin topoğrafik haritasını yaptığımızı, sonra da kartonları keserek haritasını yaptığımız arazinin maketini yaptığımızı hatırlıyorum.

Birinci sınıfın staj günlerine ilişkin hafızamda yer eden iki olayı burada paylaşmak istiyorum: İlki şöyle: fakülte kantininin bahçeye bakan büyük camlarından biri kırılmış,

Sanki

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Aşık olmuştum be. Yıllar sonra yeniden aşık olmuştum. Ümidimi kaybettiğim zamanda bulmuştum ben bu duyguyu. Birden karşıma çıkmıştın. Ve bir anda bütün vücudumu sardı o sıcakcık duygu. O unuttuğum, o özlediğim sıcaklık... Yayıldı bütün vücuduma. İçimde bir şeyler kıpırdadı. Yeniden mutlu olduğumu hissettim, yeniden ümit dolu hissettim kendimi. Çünkü o kadar uzaktı ki her şey. Sanki paslanmıştı duygularım, taşlaşmıştı kalbim. Ama sen... Sen yeniden canlandırdın onları. Onlara yeniden hayat verdin. Peki ne oldu? Yine bir umutsuzluk yine gözlerde yaş... Sırf mutluluğu değil hüznü de yaşattın bana. Acıyı, yalnızlığı, sevgiyi, heyecanı... Birbirinden zıt bütün duyguları yaşattın sen bana. Sevgiyle nefreti yaşattın bana aynı anda. Ama

Samsun İl Müftüsü, Mesih misin Peygamber mi?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Samsun müftüsü: "Kadınlı-erkekli horon haramdır."
Oflu Hoca'dan İnciler!
"...Bunu söylemek benim görevim. Sizi uyarmazsam bana da hesabını Allah sorar. Yanınızdaki kardeşiniz bile olsa kadınlı- erkekli el ele tutuşup horon oynayamazsınız. Kadınların kendi aralarında horon oynamalarının İslam’a göre hiçbir sakıncası yoktur. Kendi aralarında oynarlar, kendileri izlerler. Samsun Müftüsü olarak ben bile izleyemem kadınların o horonunu. Siz hiç izleyemezsiniz. Demek ki kadın oynayacak kadınlar izleyecek. Erkek oynayacak, kadın- erkek izleyecek. Kadın erkek karışık şekilde oyun oynamak İslam’a göre haramdır ve hesabı vardır. Türküler de müstehcen olmayacak."(1).

"Aileler çocuklarına Sanem ismi çocuğa verilmemeli, Sanem, put demektir. Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı üstümüze bela, sıkıntı demektir”(2).

Türk'ün 1500 Yıllık Orta Doğu Macerası ve Çöldeki Osmanlı

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Türklerin Anadolu'ya gelişini 1071 ile başlatanlar yanılıyorlar. Türkler, Anadolu'ya çok daha eski tarihlerde gelmişlerdir. Çok daha önceki çağlara gitmeye gerek yoktur; mesela Hunlar, M.S. 4. yüzyılın sonlarında Kafkasya üzerinden gelerek yıldırım hızıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerinden Suriye ve Mısır'a kadar gitmişler, aynı hızla ve geldikleri yolu takip ederek Orta Asya'daki anayurtlarına dönmüşlerdir. Bu askeri harekat sırasında, çeşitli sebeplerle bazı Türk bakiyelerinin bu coğrafyada kalmadıklarını herhalde hiç kimse iddia edemez.

Bununla birlikte Türklerin, isimleriyle, cisimleriyle, kültürleriyle, örf ve adetleriyle Orta Doğu coğrafyasında yerleşik olarak yer almaları, hemen hemen İslamiyet'in doğduğu yıllara isabet eder. Zira Hz. Peygamber'in zuhur ettiği yıllarda Mekke'de az da olsa Türk kökenli insanlara rastlanmaktadır ki; Süreyc ailesi bu ailelerden sadece birisidir.

Peşmerge'ye Özel Tezkere ve PKK'nın Kobani Zaferi

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir topluluğun milletleşmesi ve bir milletin devlet kurabilmesi için bazı şartların lazım geldiği muhakkaktır. Bir topluluğun millet haline gelebilmesi için en başta dil birliği gerekir. Üzerinde birlik sağlanan dilin ise edebi ürünler üretmeye ve teknolojik gelişmeleri kavramlaştırmaya elverişli olması gerekir.

Geçenlerde bir konferansta dinlemiştim bir dil bilimciden; bir dilin özgün, yani diğer dillerden bağımsız ve başlı başına bir dil olabilmesi için öncelikle temel renkleri (beyaz, siyah, mavi, kırmızı... vs), sayıları (bir, iki, üç ...10, yüz, bin vs) , vücudun organlarını (el, ayak, göz, yüz... vs) ve akrabalık isimlerini (ana, baba, dede, nine, elti, bacanak...vs) karşılayacak kavramlara sahip olması gerekmektedir.

Bu açıdan bakılınca Kürtçe'nin, bu özelliklerin hiçbirisini karşılamadığını görürüz. Zira

Aptallığın Sürdürülebilirliği

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Tutuklular verilip, rehineler alınıyor. 
Bohçacılar çarşısı gibi oldu ortalık. 
Narko-terör örgütü ile başlayan pazarlık denemeleri, uluslararası terör örgütleri ile devlet geleneği hâline geliyor.

İlk anda insanın canı sıkılsa da buna da alışacağımız kesin. 
Hem bunun dahası da var.

On binlerce cana kast eden eski tapu kadastrocu yeni çözüm ortağı, yakında Ankara’da Meclis'e girerse kimse şaşırmasın. Bir teröristten halk kahramanı yaratma süreci biteli çok oldu. Sırada milletvekili yaratma süreci var.

Ben bu sıranın bir an önce gelmesinden yanayım. 

İlk Günler

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Selamla ODTÜ'yü"...
Şimdi biraz da okuldaki ilk günümden bahsetmek istiyorum. Okulun açıldığı gün, yatakhane arkadaşlarımla birlikte Meclis'in önüne kadar yürüyerek servis otobüslerine bindik. Mimarlık Fakültesi ilk durak olduğundan otobüsten önce ben indim. Projesi bir yarışma sonucunda seçilen binanın ilk görüşte beni çok etkilediğini hatırlıyorum. O zamana kadar gördüğüm binalara hiç benzemiyordu. İçine girdiğimde hayranlığım daha da arttı. Sora sora birinci sınıfların ders yapacağı yeri buldum.

Bu adına 'stüdyo' denilen kocaman bir salondu ve bir tarafı bahçeye diğer tarafı da avluya bakan bir koridora açılıyordu. Yere kadar inen cam pencereleri vardı ve yüksek tavanı ızgara biçiminde karelenmişti. Duvarları badanasızdı (çıplak beton) ve beton
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.