Hükûmet'ten İtiraf: Ergenekon ve Balyoz Davaları Siyasi Davalardır

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Tayyip Bey, 17 Aralık'ta patlak veren "Yolsuzluk operasyonu"nu başlatanları"çetecilik" yapmakla suçluyor ve bu operasyonlara destek verenleri "Vatan Hanliği" ile itham ederek operasyonların ekonomiyi 120 milyar dolar zarara soktuğunu söylüyor(1). Asıl hedefin oğlu Bilal Erdoğan üzerinden kendisi olduğunu iddia ederek soruşturmalara engel olmak için elinden geleni yapıyor. Bunun için"Adli Kolluk Yönetmeliği"ni bile değiştirdi başbakan. Hem de hukuka aykırı olarak ve "Maç başladıktan sonra kural değiştirilmez ve yeni kural konulmaz" sözünü diline pelesenk ettiği halde. Bereket versin bu ülkede hâlâ siyasetin emrine girmemiş hakimler de var. Zira Danıştay 10. Dairesi, hükümetin yapmış olduğu bu değişikliği iptal etmiş bulunuyor. Başbakansa, HSYK'nın Danıştay'a emir verdiğinde ısrarlı. Her gittiği yerde bunu dile getiriyor ve kendi şekillendirdiği HSYK'yı halka şikayet edip meydanlarda "Yuh" çektiriyor. 

Alo ASKİ, Asikiciğim; Bak Fethullah Hoca'ya Şikâyet Ederim Seni

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Kusura bakmayın bugün kendimi yazacağım. Ancak "Mektup yazdım Hasan'a, ha Hasan'a ha sana" türünden bir yazıdır bu yazı. Çünkü anlatacaklarım bu ülkede, hele de benim gibi Ankara'da yaşamak zorunda kalan  herkesin başına gelebilir.

Aslında yazının başlığını "Bugün birisine mutlaka sövmem gerekir! Ancak kime?" şeklinde koymak istiyordum. Çünkü bize "Sövmek, beynin osuruğudur. Psikolojik bakımdan insanı rahatlatır..." diye öğretmişlerdi bir zamanlar. Fakat Yunus Emre'ye kulak verince vazgeçtim bu düşünceden. Çünkü Yunus Emre, çağlar ötesinden şöyle fısıldıyordu kulağıma:
"Biz gelmedik dava için,
Bizimkisi sevda için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim"

ÜAKL Yollarında

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Anneanneyle Torunları"...
Ablam 5. sınıfa geçtiğinde ailemizi tatlı bir telaş ve heyecan sarmıştı. Annem ve babam bizim yabancı dil öğrenmemizi çok istiyorlardı. Onlara göre bir dil bir insan, iki dil iki insandı. Bunun için orta öğrenimimizi yabancı dille eğitim veren bir okulda yapmamız gerektiğine inanıyorlardı. Dünyada en yaygın olarak kullanılan dilin İngilizce olması onları dil seçiminde İngilizce'ye yönlendirmişti.

İki çocuğu İstanbul'da yatılı olarak okutacak maddi imkanları yoktu ancak benim canım anneannem büyük bir özveriyle bizim sorumluluğumuzu üstlenmeyi kabul etmişti. Onun yanında kalacaktık. Okula gidip gelişimizin kolay olması açısından okulumuz Anadolu yakasında olmalıydı. Yaptıkları araştırmalar sonucunda Anadolu yakasında en iyi İngilizce eğitimi veren okulun Üsküdar Amerikan Kız Lisesi (ÜAKL) olduğu sonucuna varmışlardı. Kuşkusuz yıllar önce bu okuldan mezun olan Necla yengemin de onların bu seçimlerinde büyük payı olmuştu.

Hayrettin Karaman: Muhsin Yazıcıoğlu'nun Öldürülmesi Caizdir

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
 beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Diyanet'te Genel Müdür seviyesinde bir bürokrat olan dostum, bugün (pazar günü) kendi facebook sayfasında şöyle bir paylaşımda bulunmuş:
"Dostlukta ve düşmanlıkta, kin ve nefrette ölçümüz, heva ve hevesimizin ya da şer güçlerin bize pompaladığı muharrik duygular olmamalı. Müminler olarak Abdullah b. Sebe'nin çağdaş türevlerini sevince boğmayalım. Safımızla, akıllımızda, alimimizde, cahilimizle onlara teslim olmayalım. Bir dakika dur ey vicdan, ey insaf diyelim. Allah ve resulünü tavrımıza ortak edelim. Onay ve reddi onlara havale edelim. Öfke ve kinimiz adalete, fitne ve fesat kardeşlik ve iman bağımıza galip gelmemeli. Müslümanlar arasında birilerinin tam beklediği ve arzu ettiği şekliyle gerçekleşen oyunun süreç içinde nice yaralar açacak bir konuma dönüşmemesine gayret edelim. Hüseyin'leri şehadete sevk eden yezidilere ortam hazırlamayalım. 

Becerikli Mahdumlar

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
 beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Türkiye deprem gibi bir operasyonla sarsıldı… Üç bakan oğlunun ve bir bakanın isimlerinin karıştığı rüşvet olayının ortaya çıkması bir anda gündemi değiştirmedi, kökünden sarstı. Dış dünyada da yankılanan bu olay Türkiye’nin de imajına zarar verdi. Böylesi bir olay Batı ülkelerinde olmuş olsaydı (oralarda olması hayal bile edilemez) o bakanlar bir gün bile yerlerinde kalamaz istifa eder, belki de hükûmet bile düşerdi. Ne var ki, bizim ülkemizde istifa diye bir sözcük yalnızca sözlüklerde kalıyor. Türkiye’de istifa müessesesini nedense kimse hatırlamıyor. Belirli görevlere gelenler koltuklarına sanki zamkla yapışıyor. Bu öyle bir zamk ki, maşallah Japon yapıştırıcısından bile çok daha güçlü…

Bakan çocuklarının da isimlerinin karıştığı akıl almaz rüşvet operasyonunda şimdilik kabak polisin başına patlamış olacak ki, başta İstanbul Emniyet Müdürü olmak üzere

Hûn Bixêr Hatin Amed ve Ya Beşar Men Dakka Dukka!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Hükümet, şahsen benim de destek verdiğim dershaneler konusunu gündeme getirmekle başına büyük dert almış bulunuyor. Zira, Türkiye'deki dershanecilik sektörü, büyük ölçüde tarikat ve cemaatlerin elindedir. Fethullah Gülen Cemaati'nden tutun da geçtiğimiz Eylül ayında ölen ünlü vaiz Rıza Çöllüoğlu'nun kurucusu bulunduğu Muradiye Vakfı ile Işıkçılar ve Süleymancılar denilen cemaatlere varıncaya kadar hemen bütün cemaat ve tarikatların ya özel okulları vardır bu ülkede ya da dershaneleri. Bunların bir kısmı, Kur'an Kursu işletmeciliği de yapmaktadır bu ülkede. Hem de bu iş görevleri değilken ve bu konuda yetkileri bulunmazken. 2008 yılında Konya'nın Taşkent İlçesi'nde bulunan ve tüp patlaması sonucu hâk ile yeksan olup, 35 genç kızın ölümüne sebep olan kaçak Kur'an Kursu'nda olduğu gibi.

Anneanne ve Torunlar

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: " İstanbul'da Yaz Keyfi"...
Anneannemin genç kızlığı Karamürsel'de, Yunan askeri tehdidi altında geçmiş. Erkekler savaşa katıldığından geceleri kadınlar ve çocuklar bir evde toplanırlar, korkuyla bekleşirlermiş. Yunan askerlerinin özellikle genç kadın ve kızlara karşı acımasız tavrından çekindikleri için kendilerini çirkinleştirmeye çalıştıklarını, anneannemin haminnesinin ona "sen de hiç güzel çirkin olamıyorsun" diye çıkıştığını anlatırdı anneannem. Yunanlıların Karamürsel'i yakacağını duyduklarında, anneannem el emeği göz nuru çeyizlerini bir kuşak yaparak beline sarmış, babasının çeyiz olarak aldığı Singer dikiş

Gazi Meclis'in Lağımcısı

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Dikkat; Meclis'te Lağımcı Var!
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milli Mücadelesi'ni yürüten kurumdur. Bu yüzden "Gazi Meclis" olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının en büyük eserlerinden birisidir. Meclis, aynı zamanda Türk Milleti'nin iradesinin tecelligâhı ve demokrasimizin mabedi ve kıblegâhıdır.

Gelin görün ki; bütün kurumlar gibi TBMM de artık iyiden iyiye kokuşmaya başlamış bulunmaktadır. Bütün kurumlarımız gibi seviye ve itibar kaybetmektedir. Bunun en büyük sebebi de milletin, kendisini temsil etsin diye seçip gönderdiği vekiller ve bu vekillerinin mecliste sergiledikleri tutum ve davranışlardır. Milletvekilleri, büyük ölçüde paralı insanlar arasından ve parti liderlerinin tercihlerine göre seçildiğinden maalesef, meclisini itibarına yakışmayan adamların da vekil sıfatıyla meclise gelmeleri olasıdır. Bunun en canlı örneği ise, AKP Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'dır.

İstanbul ve Trakya'nın Koması: Kanal İstanbul


"Gezi"ydi, "Anayasa Mahkemesi"ydi, "Avrupa İnsan Hakları"ydı, "Cemaat"ti derken; iktidarın yanlışları karşısında itirazı olanlarda minimal bir hareketlenme, minimal bir cesaretlenme görülür gibi oldu. Gibi diyorum ya, şundan: Olumsuz söylemlerin balyoz (!) olup kafalarına düşme ihtimali korkutuyor onları... 

KANAL İSTANBUL KORKUTUCU ve ÖLÜMCÜL BİR UCUBEDİR 
Bugün 15 Aralık 2013... Şükürler olsun!
Tam bugünlerde, "Olacak!" inadıyla yeniden gündeme düşen "Kanal İstanbul" konusunda da üç beş gerçekçi ses duyabildim, sevindim.
 Biliyorum; birkaç gün içinde onlar da susacak ve ülkeme karşı yapılan bazı komploları gözden kaçırmak için üretilen yapay gündemlerin peşinde koşacaklar. İnsan yine de umutlanıyor. "Y
etmez ama evet"çiler gibi konuşacağım, "Yetmez ama buna da şükür!".

Bundan üç yıl kadar önce, basınımız; Karadeniz'in Trakya üzerinden aşırılarak birtakım yerlere bağlanacağı ve bu iş için yirmi milyar dolar harcanacağı haberleriyle çalkalanmıştı. Yağlar, ballar, "Çılgın Proje" ve "Asrın Projesi" şakşakları arasında; fikrin sahibinin Başbakan, projeyi yapan kişininse adı A Kal

Türk Devleti'nin Huzurunda PKK'lılar İçin Düet Yaptılar

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçenlerde internette sörf yaparken rastladım Rus Kızılordu Korosu'nun Türkçe müzik parçalarıyla yapmış olduğu şova. Doğrusu ya; bayıldım. "Ceddin Deden"marşın tutun, "Çanakkale" Türküsüne ve ünlü "Yaylalar" isimli  Erzurum-Aşkale türküsüne varıncaya kadar harika söylüyorlardı. Hele hele "Çanakkale" isimli Türkü'yü seslendiren askerin sesine bayıldım arkadaş. Bizim darbe ve ihtilal günlerinin vazgeçilmez Türkücüsü Hasan Mutlucan'ı aratmıyordu desem yeridir. Ha bir de  "Yaylalar" türküsünü söyleyen bayan sanatçı var. Bayıldım kadının sesine. İtiraf edeyim ki; tekrar tekrar dinledim söylemiş olduğu türküyü. Bana kalırsa siz de dinleyin. Sizler de bayılacaksınız(1).

Kürtleri 1000 yıldır Türkleştiremedik!
Rus Kızılordu Korosu'nun çalıp söylediği Türkçe parçaları dinlerken ister istemez aklımdan şöyle bir düşünce geçti ve şöyle mırıldandım: Rus Kızılordusu'nu bile Türkleştirdiğimiz halde Kürtleri 1000 yıldır Türkleştiremedik!

"Haliçte Yaşayan Simonlar"ın Foyası Çıktı, Hanefi Avcı'ya Özgürlük!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Eskişehir Emniyet Müdürü olduğu dönemde, muhtemelen elde edeceği gelirle rahat bir emeklilik hayatı yaşamayı düşleyerek "Haliç'te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat" adıyla bir kitap yazan Hanefi Avcı'nın başına gelmeyen kalmadı galiba. En sonunda "Devrimci Karargah Örgütü" denilen ve bugüne kadar adı-sanı duyulmamış bir terör örgütüne yardım etmek suçlamasıyla 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası ve 10 bin TL para cezasına çarptırıldı. Şu anda kodeste gün sayıyor Hanefi Avcı.
 
Hanefi Avcı, anılarını anlatmış olduğu ve yaklaşık 600 sayfa tutan kitabının 400 sayfasını ilk bölümünü polislik kariyerine, 200 sayfalık ikinci bölümünü ise Fethullah Gülen Cemaati'nin emniyetteki yapılanmasına ve emniyet teşkilatını ele geçirme çabalarına ayırmış. Vay; sen misin cemaatin polis teşkilatını ele geçirme çabalarını ifşa eden? Yallah kodese! Çünkü Hanefi Avcı, kitabının yayınlanmasından kısa bir süre sonra tutuklanarak soluğu hasiphanede almış bulunuyor... 

Özelleştirmelerin Yarattığı Hırsızlar Ülkesi: Türkiye

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Mal ve hizmet üreten özel sektörün temel maksadı kâr elde etmektir. Daha doğrusu kârını maksimuma çıkarmak. Belki diğer ülkelerde bizimki gibi değildir ama bizim ülkemizde özel sektörün müşteri memnuniyeti ve sunulan mal veya hizmetin kalitesi noktasında problemleri vardır. İşte böyle bir ortamda devlet kurumu, elinde bulunan mal ve hizmet üreten kurumları "Özelleştirme" adı altında özel sektöre satarak vatandaşların mağduriyetine mağduriyet eklemektedir.  Hele hele özelleştirilen kurumlar "TEKEL" niteliğinde olan kurumlar ise bu mağduriyetin boyutu çok daha önemli hale gelebilmektedir. Örnek mi istiyorsunuz benden? İşte size cap canlı örnekler:

TÜV-TÜRK: Bilindiği gibi bu kurum, özelleştirme yoluyla Türkiye'deki Araç Muayene hizmetlerini satın almış bir kurumdur.

İstanbul'da Yaz Keyfi

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: " Tatiller ve İstanbul"...
Yaz gecelerinin vazgeçilmezlerinden biri de yazlık sinemalardı. Hemen her mahallede böyle bir sinema vardı. Bu sinemalar genellikle apartmanlar arasında kalmış büyük bir bahçe içinde olurdu. Bahçenin bir tarafında yüksekte kocaman bir beyaz perde olur, film bu perdeye yansıtılır, seyirciler sıra sıra dizilmiş tahta sandalyelere oturarak, kapıdan aldıkları ya da dışarıdan getirdikleri kuruyemişlerini yerken filmi izlerlerdi. Çevredeki apartmanların balkonları bu sinemaların ücretsiz localarıydı. Ancak perdenin arkasında kalan apartmanların sakinleri çok şanssızdılar çünkü filmlerin sadece sesini duymakla yetinmek zorundaydılar. Tek bilete genellikle üst üste iki film gösterilir, en son vizyona giren Türk filmlerinin yanı sıra Türkçe seslendirilmiş eski yabancı filmler de oynatılırdı. Burada seyrettiğimiz filmler Beypazarı'nda aylar sonra gösterime girdiğinden tatil dönüşünde arkadaşlarımıza bunları ballandıra ballandıra anlatırdık.

Geçici Köy Korucuları Silahlı İsyana mı Hazırlanıyor?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
İki gün önce medyaya düşen bir haber, beni oldukça düşündürdü. Düşündürmek ne kelime, korkuya bile kapıldım bir ara! Habere göre; Geçici Köy Korucuları arasında yapılan bir araştırmaya göre, korucular "Devlet bizi tasfiye ederse silahlarımızı bırakmayız" diyorlarmış! Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün (DİSA), yapmış olduğu ve "Geçmişten Günümüze Türkiye’de Paramiliter Bir Yapılanma: Köy Koruculuğu Sistemi" ismiyle kitaplaştırdığı bir araştırmaya göre; Devlet ile PKK arasında kaldıklarını anlatan ve 1 Şubat 2013 tarihi itibarıyla sayıları toplam 49.195 olarak verilen korucuların açıklamalarının özü şuymuş: “Silahlarımızı bıraktığımızda PKK’nın hedefi oluruz. Devlet eğer güvence vermeden bizi tasfiye ederse, biz de isyan ederiz. Teröre karşı devlet dursa da biz durmayız”!(1).

Doğrusu korucuların bu çıkışı, devlet için bir tehdit mi, yoksa kendilerini emniyet ve sosyal güvenlik açısından garanti altına alma çabası mı pek kestiremedik! Ancak şu konuda haklı korucular: Devlet vatandaşının güvenliğini sağlamak ve onları terör tehdidinden emin kılmak zorundadır. Aksi takdirde, devletin acziyeti gündeme gelir ki; bu da vatandaşın devlete güvenini sarsar ve onu kendisine güvende hissedeceği başka arayışların içine iter.

2013 İstanbul'unda Bir Marmara Adası Daha Kayboldu da Haberimiz Olmadı

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
İyi saatte olsunlara mı karıştı, gulyabaniler mi götürdü, anlamak mümkün değil.
Kafamız; “Darbeci, Gezici, Ergenekoncu, Balyozcu; AVM’ci, rantçı, şakşakçı, satıcı; yalancı, iftiracı, bölücü ve bilumum cı, ci, cu, cü”lerle meşgulken, İstanbul’un bir adası daha kayıplara karıştı.
Gel de çık işin içinden.

Geçen gün, İstanbul’un ünlü “Kızıl Adaları”nı anlatan “Vordonisi Yazıları”yla ilgili bir soruyu cevaplarken, adaları saymak gerekti. Başladım tabii…
Yanımdaki arkadaş kolumu dürttü:
- Ne ada dedin, ne ada?
Sayımı yeniledim:
- Tavşan Adası, Sivriada, Yassıada…
- Anlamadım!
Yine baştan aldım:

Öğretmen Bir Peygamberin Cahil Ümmeti: Müslümanlar!

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Zavallı İslam Dünyası; asırlardır kan ve göz yaşı içinde yüzüyor! Kimisi "Allah'u ekber" diyerek birbirini boğazlıyor, kimisi de boğazlanmaktan korktuğu için yurdunu ve yuvasını terk edip başka din mensuplarına sığınmak için çabalarken denizlerde boğuluyor! Ölen de Müslüman, öldüren de! Kaçan da Müslüman, kaçıran da! Ve üstelik Müslümanlar, bütün bunları, sözüm ona din ve Allah adına yapıyorlar. 

Ancak, din dedikleri İslam değil, kitap dedikleri Kur'an değil, Peygamber dedikleri Hz. Muhammed (s.a.v) değil! Sadece onların isimlerini kullanıyorlar. Aslında herkes kendi muhayyilesinde yaratmış olduğu dini yaşıyor. Yaşamakla kalmıyor, bir de bunu başkalarına dayatıyor. Zaten bütün kavga ve niza da buradan çıkıyor. Oysa "Ben Müslümanım" diyen herkes, gerçek Allah, gerçek Kur'an ve gerçek Peygamber etrafında toplansa hiç mesele kalmayacak, hiçbir maraza çıkmayacak. 

F ve S Tipi Evler de Dikizlenecek mi?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Dershanelerin kapatılacak olması, en çok Gülen Cemaati'ni telaşlandırmış bulunuyor. Öyle ya; en büyük gelir kapıları kapanmakla karşı karşıya. Cemaat, en küçük ilçelere varıncaya kadar dershanelerini yaymış bulunuyor. Dolayısıyla; dershanelerin kapatılması, en çok onları etkileyecektir. Bu sebeple; cemaatin mevkutelerinde yazan erbabı kalem, yavaştan yavaştan hükümete yaylım ateşi açmaya başladı bile. Fethullah Gülen ise cemaat mensuplarını sabırlı olmaya, incinseler de incitmemeye ve hacet namazı kılmaya davet etmiş bulunuyor...

Dershaneler kapatılır mı bilmem. Galiba hükümet bu kararından geri dönme manevraları yapmaya başladı. Zira dünkü bakanlar kurulu toplantısında Tayyip Bey, konunun taraflarının dinlenmesi ve görüşlerinin alınması konusunda Milli Eğitim Bakanı'na talimat

Gizem'den Mektup Var... Desteğinizi İstiyoruz

Büyüterek okumak için resmi tıklayınız
Greenpeace, Gazprom, Rusya ve Gizem olayını duymayan kalmamıştır. Çok uzun zamandır gündemde ve o yeri koruyor. 

Gezegenimizin geleceği için, Rus Gazprom şirketinin yaptığı ve hâlen sürdürmekte olduğu uygulamaların yanlışlığını ortaya döken ve dünyaya duyurmayı başaran barış dolu Greenpeace eyleminin içinde yer alan yiğit kızımız Gizem; bir mektup yollamış.  

O bizler için; o soğuk ülkede, o buzlar ülkesinde canını ortaya koyarken, bizler, sıcacık koltuklarımızda, sımsıcak yataklarımızda korunmaktayız soğuktan. Gizem ve arkadaşları da korunmayı hak etmedi mi sizce...

Tatiller ve İstanbul

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: " O Yılların Moda Oyunları"...
20 Temmuz'da, adli tatil başlar başlamaz, İstanbul'a, anneannemle dedemin yanına giderdik. Anneannemlerin ahşap evi üç katlı bir apartmana dönüştürülmüştü ve 3. katta anneannemler, 2. katta da küçük dayımlar oturuyordu. Bu yüzden evde, dayımın oğlu Aykut ve Aytun'la beraber, 5 kişilik bir çocuk ordusu oluyorduk. Birlikte oyunlar oynar, şarkılar söyler, ailecek gezmelere giderdik.

O zamanlar daha İstanbul'un her yerinden denize girilebiliyordu. Kurbağalıdere'de sandalcı teyzeden bir sandal kiralar, Fenerbahçe açıklarında demir atardık. Ben sudan çok korkardım. Herkes, benden küçükler bile korkmadan sandaldan denize atlarlar, ben

Kahraman Kime Denir?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bugün 10 Kasım! Büyük bir insanın, Mustafa Kemal Atatürk´ün aramızdan ayrılışının 75. ölüm yıldönümü. Hepimiz biliyoruz ki "Birinci Dünya Savaşı" sonrasında yurdumuz tam bir enkaz hâlindeydi. Elde bir şey kalmamış, halk aç ve inanılmaz derecede fakirdi.

İşte o anda; kaybettiğimiz güveni yeniden kazandıran bir önder çıktı ortaya. Türk'ün hür ve bağımsız olarak yaşayacağını, yurdunu ve bayrağını düşmana çiğnetmeyeceğini söyleyen bir kahraman. Mustafa Kemal!..

“Atatürk’le Birlikte Slogan Attık” Desem Bana Güler misiniz?

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Meşhur fıkradır; öbür dünyada olup bitenleri merak eden Nasrettin Hoca, komşularının bütün karşı çıkmalarına karşın bir gün mezarlıkta bulunan boş bir mezara girmiş, ne olup biteceğini beklemeye başlamış. Gece yarısına doğru yandaki yoldan bir şangırtı, bir gürültüdür kopmuş. Hoca ne olup bittiğini anlamak için başını mezardan çıkarıp bakmış. Hocanın başını çıkarmasıyla da kıyamet kopmuş! Meğer o sırada, yoldan üzerlerinde kap, kacak, çanak, çömlek ve fincan türünden züccaciye malzemeleri taşıyan bir katır kervanı geçiyormuş. Katırlar karanlığın ortasında hocayı görünce ürküp şaha kalkmışlar ve üzerlerinde bulunan onca yükü kırıp dökmüşler.

Kervancılar, bu katırlar neden ürktü diye aranıp dururken, boş mezar çukurunda duran hocayı fark etmişler ve çekip çıkarmışlar. Sonra da “Sen burada ne arıyorsun be adam” deyip hocayı bir güzel pataklamışlar. Üstü başı kan revan içinde köye dönen hocaya komşuları; 

Komedyen, Zalim, Nankör ve Dalkavuk

Sizlere, eskiye hatta düne bile gitmeden, yalnızca bugüne ait haberlerde bulabileceğiniz zulümler demetinden birkaç çeşni sunuyorum.

Okusanız da okumazsanız da; okuyup kafayı çalıştırsanız da çalıştırmasanız da; okuduktan sonra ne yapmanız gerektiğini kavrayabilseniz de kavrayamasanız da hepinize sevgiler!..

Başbakan, mikrofonları görünce her zamanki gibi yine döktürmüş:
  • Üç “durun rakamla da yazayım 3” çocuk yapın. Hatta üç de yetmez 5 “bu kez yazıyla da yazıyorum beş” çocuk istiyorum. 
Tüm kararları kendisinin aldığı “Bakanlar Kurulu”ndaysa insanın en hayati organlarından olan gözden başlayarak ağız, diş tedavi ücretleri, bunlarla ilgili ilaçlar ve bunların dışında kalan birçok ilaç da SGK kapsamı dışına atılmaya hazırlanıyor. Yani: Gözlerinden hasta mısın? Bastır parayı muayene ol! Doktor reçete mi yazdı? Bastır parayı al ilacı… Gözlük mü lazım? Göz ameliyatı mı? Anca gidersin. Basacaksın parayı, alacaksın tamamını…

Türküm, Doğruyum, Odunum, O Hâlde Yanmaya Müstahakım

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yıl, 1970’ler. Sovyet sisteminin dipdiri ayakta olduğu soğuk savaş yılları. Yer Özbekistan’ın başkenti Taşkent. Yavuz Bülent Bakiler, Kültür Bakanlığı adına Taşkent Film Festivali için Özbekistan’a gidiyor. Yavuz Bülent Bakiler’in Özbekistan’da geçen anılarını da anlattığı “Türkistan Türkistan” isimli kitabında can yakıcı anılar yer alıyor. Bu anılardan birisi de Taşkent’te kalmış olduğu otelde, muhtemelen birinci cihan harbinin devam ettiği yıllarda kan davası yüzünden yurtlarını terk edip önce Batum’a, oradan da Taşkent’e gidip yerleşen Diyarbakırlı bir ailenin çocuğu olan delikanlı ile aralarında geçen diyalog.

O Yılların Moda Oyunları

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: " Oyun Günleri"...
"Amiral Battı" oyununda yan yana iki büyük kare çizilir, bu kareler enine ve boyuna 10 a bölünerek küçük karelere ayrılır, üstlerine soldan sağa doğru harfler, sol yanlarına da yukarıdan aşağıya rakamlar yazılarak her karenin koordinatlarla tarifi sağlanırdı. (örneğin 2a, 5c vb.) Bu karelerden birincisi kendi denizimiz, ikincisi de karşımızdakinin denizi olurdu. 

Herkes karşısındakine göstermeden kendi denizine gemilerini işaretlerdi. (4 tane tekli, 3 tane ikili, 2 tane üçlü, 1 tane de 4'lü yani amiral gemisi) Tekli gemiler tek kare boyunca, ikililer iki, üçlüler 3, dörtlü ise 4 kare boyunca uzanırdı. Gemilerin birbirine değmemesi kuraldı. Oyuna başlayan bir kareyi tarif eder, örneğin 3c, 6b gibi, diğerinin o karede bir gemisi varsa ve tekliyse battı, daha büyük bir gemiyse yara aldı der ve

"Türkeş Bey" Söylemi Yanlıştır

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Öteden beri rahatsız olduğum ve son derece hatalı bulduğum bir söylem vardır. "Nedir o rahatsız olduğunuz ve hatalı bulduğunuz söylem" derseniz; cevabım hazırdır "Türkeş Bey" söylemi! Evet, açık söylemek gerekirse ben bu "Türkeş Bey" söyleminden hem Merhum  Alparslan Türkeş adına, hem de Türk Milleti'nin ses bayrağı olan "Güzel Türkçe'miz" adına çok rahatsız oluyorum arkadaş.
 
Aslına bakarsanız bu söylem, sadece beni değil, birçok Ülkücüyü, Türk Milliyetçisini ve hatta Türkçe üzerine ihtisas yapmış birçok dil bilimciyi ve edebiyatçıyı da rahatsız etmektedir. Daha doğrusu etmelidir diye düşünüyorum. Çünkü ilk bakışta insana son derece iyi niyetli, masum ve doğru söylenmiş bir tabir gibi geliyorsa da "Türkeş Bey" söylemi, en başta Türkçe yazım kurallarına, bir başka tabirle Türkçe imla kurallarına aykırı bir söyleyiş ve yazılıştır.

10. Yıl Nutku [MUSTAFA KEMAL ATATÜRK]

Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız.
Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
*
Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
*
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük 
işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.

Cumhuriyeti Ölümüne Kurduk Ölümüne Sahip Çıkarız

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"Büyük Millet Meclisi'nin Bütün İslam Âlemine Beyannamesi (09 Mayıs 1920)"

İslam Dünyasına

"Güney çöllerinin bir köşesinde arzın seslerini dinleye dinleye yatan şanlı Peygamberimizin ruhlarımızla birleştirdiği İslam kardeşlerimiz, DİN-İ MÜBÎN'İN SON ASKERİ, kuşatılmış bir kale içinde size hitap ediyor.

Her yerden üstümüze saldırarak, yüksele yüksele Osmanlı ülkesini büsbütün boğmak isteyen ölüm kuvvetleri tehlikelerle çevrili bir ada içinde kalmış gibiyiz. Size nidalarını yetiştirmek isteyenler, öfke ve kin ufuklarından kopup gelen tehdit ve küfürler, yalan ve iki yüzlülük gürültüleri arasında gerçeğin sesini duyurmayı başarabilecekler mi?

Bir Çanta Bir Çoban Bir Öykü

Böyle bir konuyu yavaş yavaş, insanı hazırlaya hazırlaya vermenin hiçbir anlamı yok. Doğrudan söze girip başlayacaksın anlatmaya...
Şaşıran şaşırır, şaşırmayanlarsa akıllarındaki ilk şeyi söyler.

Olayı, duymamış okurlarımız için özetliyorum.
Sarıkamış şehitlerini anmak için, bu yılın Temmuz ayında yapılan "Top Yolu Yürüşü” sırasında, içinde değerli bir telefonla özel eşyalar bulunan bir çanta, 3153 metre yükseklikteki Naldöken Tepesi'yle bir sonraki güzergâh arasında düşürülür. Davarları otlatan bir çoban çantayı bulur. Ait olduğu kişinin adresini araştırır. O adrese erişir. Bulduklarını paketler. İşini gücünü bir arkadaşına emanet edip kilometrelerce yolu kat ederek kente iner. Verir bir kargo şirketine, gönderir.

Oyun Günleri

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Arkadaşlar"...
Yağ satarım, bal satarım oyununda bir daire şeklinde yere otururduk. Arkaya bakmak yasaktı. Hep bir ağızdan "yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım" diye bağırırken ebe olan elinde bir mendille arkamızda dönerdi. Karar verdiği bir zamanda mendili usulca birinin arkasına bırakıp koşmaya başlardı. O zaman herkes mendilin bırakıldığını anlar, arkasını yoklardı. Mendili bulan kalkıp ebeyi kovalamaya başlar, bu arada onu yakalayıp ebeliyebilirse yerini kaybetmez, ancak yakalayamadan ebe onun yerine oturursa yerini kaybeder ve ebe olurdu. 

Bazen de beştaş oynardık. Beş küçük taşla oynanan bu oyunda kural taşlardan birini havaya atarak o düşene kadar diğer taşları kurallara göre avuçlayıp taşı tutmaktı.

Türk Tarihinin Derinliklerinden Yansıyan Kahramanlık Ruhu VI son

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Sözlükler “Kahraman” kelimesine, “savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren kimse, alp, yiğit. Bir olayda önemli yeri olan kimse.”(58), “Yiğitliği, gözü pekliği, üstün nitelikleriyle dikkati çeken kimse; yiğit, batur, alp”(59)şeklinde anlam vermektedirler.“Serdengeçti” kelimesini ise “Fedai”(60), “Osmanlı Ordusu’nda fedai ve gönüllü askerlere verilen ad -Ölüm eri ya da dalkılıç da denirdi-. Serdengeçti birliklerinin görevleri, düşmana baskın düzenlemek, düşman ordusu içine beklenmedik saldırılarda bulunarak karşı tarafın moralini çökertmek, kuşatma sırasında bir kalenin ele geçirilmesi için ön hareketi gerçekleştirmek, düşman kuşatmasının yarılmasında öncülük etmek, düşmanın her türlü yığınını ortadan kaldırarak savaş gücünü azaltmak vb. idi”(61)şeklinde tanımlamaktadırlar.

Hz. Peygamber'in Başında Gözyaşı Döken Başkumandan V

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Onca karalamalar ve saldırılar içinde şahsiyetini, karakterini ve dünya görüşünü anlamakta güçlük çektiğimiz Şehid Enver Paşa’nın hayatında bilinmeyen birçok karanlık nokta bulunmaktadır ki; bu noktalar özellikle ve ısrarla görmezden gelinmeye çalışılmaktadır. Enver Paşa deyince akla hemen İttihat ve Terakki, II. Abdulhamid, Birinci Dünya Savaşı ve özellikle Sarıkamış Faciası gelmektedir. Oysa böyle bir değerlendirme topal, böyle bir kanaat büyük ölçüde kördür, önyargılarla beslenmektedir.

Leyla Hanım'ın Voksi'si

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yakın arkadaşlarımdan Leyla'nın, bir zamanlar; emektar mı emektar, külüstür mü külüstür bir VosWos'u vardı.
70 küsur model falan... Muhtemelen…
Hani şu kaplumbağa denenlerden...
Gerçi günümüze uygun bir arabası daha vardı ama VosWos'u da kullanırdı sıkça...

Bir gün iş seyahatine çıkması gerekti. Öyle durumlarda birçokları gibi Havaş otoparkına kadar kendi aracıyla gelir, otosunu orada bırakır; seyahat dönüşünde de taksilerle kovalamaca oynayıp sinirlerini bozmadan kendi aracına binip evinin yolunu tutardı.
O gün, bir haftalığına şehir dışına çıkarken, kanımca, diğer arabası otoparkta zarar

Kocatepe Camii'nde Namaz Kılmak Caiz Değildir [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Aykırı ilahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk'e bakılırsa; Türkiye'de bırakın kişi ismi taşıyan yeni camilerde, İstanbul'da Fatih, Bayezit, Mihrimah Sultan, Süleymaniye ve Sultan Ahmet gibi tarihi camilerde, Edirne'deki Selimiye Camii'nde ve Ankara'daki Hacı Bayram Camii'nde bile namaz kılmak asla caiz değildir! Yani buralarda ne vakit namazı, ne cuma ve bayram namazı kılınamaz!
 
Yaşar Nuri Öztürk'ün konuya ilişkin fetvası şöyle: "Ahmet'in, Mehmet'in camii, Hasan'ın camii.. Bir şey daha söyleyeyim. Ey ahali iyi dinle. Kişilerin adlarına izafe edilen camilerde şer'an namaz caiz değildir, kılınamaz. Tevhidin temel undelerinden birine aykırıdır. Cin Suresi 18'e aykırıdır. İbadete şirk koşmak, Allah dışında birini katmaktır."(1).

Enver Paşa ve Türkistan Millî Mücadelesi IV

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Enver Paşa’nın hayatının en ilginç yanlarından birisi de hiç şüphesiz onun Türkistan’da yürütmüş olduğu hürriyet mücadelesidir. Bu mücadele, tamamen Alperence, serdengeçtice ve belki de tamamen tarihe bir kahramanlık destanı bırakmak istercesine yapılmıştır. Çünkü soyunmuş olduğu mücadele, onun bir başına altından kalkamayacağı kadar büyük bir mücadele idi ve etrafında ne bir mücadele gücü vardı ne de görüş birliği. Her grup kendi başına Ruslara karşı mücadele ediyordu. Enver Paşa ise her ne kadar “Buralar benim ata yurdum” dese de gerçekte Türkistan’da bir yabancı idi ve etrafında ancak bir avuç Türk Serdengeçtisi vardı.

Üç Beyinsiz mi Yoksa Üç Şahsiyetli Adam mı III

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Her ne kadar II. Abdulhamid hayranı olan ve ona “Ulu Hakan Abdulhamid Han” nazarıyla bakan Necip Fazıl tarafından topa tutulmuş olsalar da ve Mustafa Müftüoğlu gibi bazı yazar ve edipler tarafından  “Üç Beyinsiz!” olarak nitelendirilseler de(26) İttihat ve Terakki Partisi’nin üç lideri Talat, Enver ve Cemal Paşalar, birinci Dünya Savaşı’na girişimizin sorumluluğunu üzerlerine almış ve ülkeyi terk etmişlerdir. Şüphesiz bu davranış, onurlu bir davranıştır. Peki terk etmeselerdi ne olurdu? Terk etmeseler belki de talih onlara güler, yeni devletin kuruluşu belki de onlara nasip olurdu. Ya da çıkacak paşalar kavgası sebebiyle Türk Milli Mücadelesi başarıya ulaşamaz veya en azından bu başarı gecikir ve ülkede kardeş kanı dökülmüş olurdu. Çünkü onlar da en azından diğer komutanlar kadar güçlü kişilerdi ve ülkede onları destekleyen insanlar da vardı.

Millî Mücadele ve Enver Paşa-II

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bilindiği gibi tarih boyunca hak, sürekli olarak kuvvetlinin olmuştur. Genelde galip gelenler haklı, mağlup olanlar ise haksız görülmüştür. İttihat ve Terakki Partisi’nin ileri gelenlerinin, Birinci Dünya Savaşı’nda hatalar yaptıkları kesindir. Bunun elbette savunulacak bir yanı yoktur. Hatta Enver Paşa’nın Doğu Cephesi’ndeki hataları yüzünden 90.000 (kimilerine göre de bunun yarısı kadar) Türk evladının Sarıkamış Dağları’nda donarak öldükleri de doğrudur(10).

Sahipsiz Kahraman Enver Paşa "Nevzat Kösoğlu'na İthaf" I

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
2005 yılının Şubat ayı içinde "ENVER PAŞA(SAHİPSİZ KAHRAMAN)" başlığı ile uzunca bir yazı yazmış ve bu yazıyı bir dizi halinde google gruplarından birisinde yayınlamıştım(1).

Bu yazı dizisi, oldukça dar bir kitleye ulaşmakla birlikte o tarihlerde son derece ilgi görmüş, özellikle akademik çevreden övgü dolu mesajlar gelmiştir. Hatta bu yazı, zaman içinde internet ortamında pek çok yerde yayınlanmış, daha da kötüsü kopya çekilmiş ve aşırılmıştır. Üzülerek söylemek isterim ki; bu aşırma işini yapanlar da genelde bizimle aynı dünya görüşünü paylaşanlar olmuştur. Örneğin "Ferhat Sarıkaya" isimli kişi, 01 Ağustos 2010 tarihinde yazımızı bizim koyduğumuz başlıkla ve ancak kendi ismiyle yayınlarken(2)"Bozkurtlar Dirilecek" nickini kullanan vatandaş 13 Kasım 2011 tarihinde  bizim bu yazımızı "Turan Orduları Komutanı Kahraman Enver Paşa"başlığıyla yayınlamıştır(3)

"Camiler Haftası" ve Diyanet'te İbretlik Bir Şirket Hikâyesi

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bilindiği gibi; her senenin 1-7 Ekim günleri, Türkiye'de "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak kutlanmaktadır. Bu kutlamalara ilk olarak 1986 yılında "Camiler Haftası" olarak başlanmış, 2003 yılına gelince araya bir de "Din Görevlileri" kavramı sokuşturulmuştur.
Bu hafta, öylesine kutlanan bir haftadır aslında. Bana göre; sanki Diyanet'in o günkü yöneticileri, "hemen her kurumun özel bir haftası olduğu halde, bizim neden böyle bir haftamız yok"diye düşünerek böyle bir hafta ihdas etmişlerdir. 2003 yılına gelince ise bu sefer bakmışlar hemen her meslek grubunun özel bir haftası var bizim niye yok deyip işin içine bir de "Din Görevlileri" kavramını tıkıştırmış veya sıkıştırmışlardır!

Rusya, Dünya, Gizem ve Greenpeace İçin

Saygıdeğer Ekselansları

Greenpeace eylemcilerinin; “siz, biz, çocuklarımız, torunlarımız, halklarımız kısaca tüm dünyamızın geleceğini korumak adına” Prirazlomnaya'ya karşı protesto eylemi yaparken gemilerine baskın yapılarak tutuklandıkları, şiddet gösterilerek öldürülmekle tehdit edildikleri, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de korsanlıkla suçlandıkları malumunuzdur.  

Ülkeniz Rusya’dan ve siz ekselanslarından;
- Karbon di oksit ve benzeri tehlikeli salınımlar yüzünden dünya üzerindeki hayatı tehdit eden faaliyetlere hiç olmazsa dünyamız ve atmosferimizdeki dengeler  düzelinceye kadar ara vermenizi,

Arkadaşlar "Semiramis Kanbak"

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Babam ve Biz"...
Tatilimizin Beypazarı'nda geçirdiğimiz bölümünde, okulların kapanmasıyla arkadaşlarımızla gidip gelmelerimiz ve sokak oyunlarımız sıklaşır, günün büyük bir bölümünü sokakta oyun oynayarak geçirirdik. 
Şimdi size biraz bu oyunlardan bahsetmek istiyorum... 

Seksek oynardık, mesela. 
Yere tebeşir ya da kiremit parçasıyla dikine kocaman bir dikdörtgen çizer, bunu önce boyuna ortadan ikiye, sonrada enine 3 eşit parçaya bölerdik. 

Ortaya 6 boşluklu bir şekil çıkardı. 
Yere; yassı, orta boyda bir taş koyar (Bu taşları dere kenarında arayıp buluyorduk ve bizim için çok kıymetliydiler.), sol baştan başlayarak bu taşa tek ayak

İslam Dünyası İkinci Cahiliye Çağına Girmiş Bulunmaktadır

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"Araplara gelince eskiden beri boyun eğdikleri iç ve dış birtakım etkenler, bunların din ve ahlak itibarıyla çeşitli kabilelere ayrılmalarını ve düşünce, gelenek, siyaset bakımlarından da birbirlerinden farklı olmalarını gerektirmiştir. Araplar İranlılara, Romalılara, Yahudilere, Âsurîlere, Babillilere, Sabiilere ve o zaman var olan Hıristiyan fırkalara komşu bulunuyorlardı. Sonra, senenin aylarında genel panayırlar kurulmaya başladı ki Yarımadanın her tarafından, yakın, uzak bu panayırların hepsine akın akın halk gelirdi. İşte Bahreyn’deki Hecer, Muşakkar, Şihr ve Yemen’deki Uman, San’a, sonra Hadramavt, Zilhicaz ile Mekke yakınındaki Mucenne ve Nahle ile Tâif arasındaki Ukâz bunlardandır. 
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.