ULEMA SÜBYANCILIĞI TEŞVİK Mİ EDİYOR?

Aşağıdaki Yazı Ayrıca Redakte edilmedenyazarı   
tarafından gönderilen özgün hâliyle yayınlanmıştır

-Yalova'da 13 yaşındaki B.Ç. isimli küçük kız, aile dostları da olan 80 yaşındaki H.Ü. isimli bir ihtiyarın cinsel tacizine maruz kaldı!
- Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 13 yaşındaki N.Ç. isimli küçük kız, aralarında ilçede görevli bazı bürokratların da bulunduğu 28 kişinin cinsel istismarına maruz bırakıldı!
- Antalya’da 13 yaşındaki N.Y. isimli küçük kız, babası Osman Y. Tarafından 54 yaşındaki hırdavatçı Yusuf A.’ya para karşılığı, hem de sözleşme yapılarak satıldı!
İşte size medyada yer alan benzer haberlerden sadece üçü. Kim bilir medyada kendisine yer bulamayan benzer kaç tane olay yaşanıyor bu ülkede. Peki, hiç düşündünüz mü, bu iğrenç olaylar acaba neden yaşanıyor bu memlekette? Üstelik de 23 Nisan’ı “Çocuk Bayramı” olarak kutlayan bir ülkede? Bunun elbette sosyolojik, psikolojik, biyolojik, fizyolojik, kültürel ve ekonomik pek çok sebebi vardır. Bana göre bu tür olayların bir sebebi de dînîdir! Yani “din adamlarının tavrıdır” demek istiyorum...

EBRU CAMA KAVUŞTU

Redakte edilmedenyazarı tarafından   
gönderilen özgün hâliyle yayınlanmıştır
Geleneksel sanatlarımızdan ebrunun, kâğıda uygulandığını çoğumuz biliriz.
Tanıdığım iki ebru sanatçısı var. Nesrin Bilsel ve Bilgin Yılmaz... 
Onlar da kâğıtla çalışanlardan. Açtıkları çeşitli sergilerde eserlerini hep kâğıt üstünde sundular bize…

Peki birilerinin çıkıp da "Ben ebruyu cama da uygulayacağım!" dediğini ve sözünü tuttuğunu biliyor muydunuz?
Bana bakmayın sakın. Salı gününe kadar ben de bilmiyordum.

Korunması zor olan kâğıttan, cama geçiş harika bir olay. Sanırım birçok geleneksel ebrucu da bu yolu hiç olmazsa bir süre denemek isteyecektir.
Renkler, inanılmaz derecede canlanıyor. İnsanı içine çekiyor hemen.
Ebru eserlerini, evlerin duvarlarından sonra; aksesuar olarak da kullanılırken görmek mümkün olacak bundan sonra…

Ben Asanni markasıyla çalışan Gülin Algül'ün eserlerini gördüm.

ALZHEIMER İLE İLGİLİ KISA HATIRLATMALAR

Redakte edilmedenözgün hâliyle yayınlanmıştır
"Yazarlar ve Ozanlar Grubu"ndan Günay Tulun'un geçerliliğinden bir şey kaybetmemiş "Alzheimer'a Bitkisel Destek" adlı yazısını Facebook sayfalarında görünce belki benim de bir katkım olur diye konuya katılmak istedim.
Ayrıca bu gece, çağımızın "Bilgi Postacısı" Okan Bayülgen'in; TV 8'deki programında da bu önemli konu işlenecek. Şu an, benim bu yazımı okuyabiliyorsanız bu, o programın da kısa süre önce bittiği anlamına gelir.

Alzheimer, Alman kökenli gibi görünüyorsa da İngilizce bir kelime. Türkçesi alzaymır ama nedense hemen her yerde İngilizcesinin kullanımı daha yatkın. Bu nedenle konuyu anlatmak isteyen insanlar hangisini kullanacaklarını şaşırıyorlar. Alzaymır yazdığınızda hemen tepkiler yağıyor:
- Daha adını bile yanlış yazmışsın!

Hastalığın nasıl başladığı, geliştiği ve sonuçları hakkında yazılıp söylenmiş varsayımlardan ben de bahsetmeyeceğim. Onları internetten rahatça bulabiliyorsunuz. Yalnız şunu da söylemem şart:

28 ŞUBAT, AKINCILAR ve BEN

Redakte edilmedenyazarı tarafından   
gönderilen özgün hâliyle yayınlanmıştır
Bilindiği gibi, bizim Akıncıların, namı diğer Mücahitlerin iktidara gelişleri eskidir. En azından Koalisyon ortağı olarak 1970’li yıllara, yani merhum Erbakan’ın öncelikle kadayıfın altının kızarmasını beklediği yıllara kadar demek istiyorum. Ancak Başbakan çıkarmaları 1996 yılında olmuştur. Merhum Necmettin Erbakan, 28 Haziran 1996 ve 30 Haziran 1997 tarihleri arasında yaklaşık bir sene süreyle Başbakan olarak görev yapmıştır. 28 Şubat 1997 yılında alınan Milli Güvenlik Kurulu kararları istikametinde daha fazla dayanamamış ve aynı yılın 30 Haziran’ında görevi bırakmak zorunda kalmıştır.

Mevcut iktidar partisinin temsilcileri, her önüne geldikleri yerde ve gerekli gereksiz yere,“Biz höt deyince şapkasını alıp gidenlerden değiliz” diye efelenip duruyorlar ya. Aslında doğru söylüyorlar! Doğru söylemesine doğru söylüyorlar da, bu doğru öyle bildik doğrulardan değildir. Onların “Biz şapkasını alıp gidenlerden değiliz” lafı, tamamen şapkaları olmadığı içindir! Çünkü Merhum Erbakan, Sayın Demirel gibi lengeri fötr şapka kullanmaz, takke kullanırdı. Demirel şapkasını alıp 7 kere gidip 8 kere

COŞKUYLA NASIL KUTLARIM?

On yıl öncesine kadar en önemli günlerimizden biriydi 23 Nisan günü. 
Neden mi önemliydi? Çünkü;
Ordusu dağıtılmış, yurdu işgal edilmiş en önemlisi başsız kalmış bir ulusun yeniden yapılanma kararı aldığı bir gündür 23 Nisan 1920.

İşte, bu günde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kişiliğe sahip, mükemmel bir insan olan Mustafa Kemal; Türk Ulusu'nun gerçek temsilcisi olan ve olağanüstü yetkiye sahip bulunan Türkiye Büyük Millet M
eclisi'ni açtı.
TBMM’nin kurulmasıyla birlikte yurdumuzu felakete sürükleyen, ulusumuzu yüzyıllarca ezen baskıcı, zorba, karanlık ve entrikacı güçlerin eliyle yönetilen Osmanlı İmparatorluğu’nun da sonu gelmiş oldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı açılmasına ama süre gelen zaman zarfında kimlerin hegemonyası altına girdi!
Seçilmiş vekiller dediğimiz kişiler gerçekten de bizleri temsil ediyor mu? 
Tabii ki kocaman bir hayır.

GREENPEACE'LE YAŞAM HAKKINA MERHABA

Merhaba Dostlar!

Sözü hiç mi hiç uzatmayacağım.
Her geçen gün daha büyük hırslara yelken açan egemenlerle onlara boyun eğen bizler, dünyamızı hangi sona doğru sürüklediğimizin farkında mıyız bilmem ama, farkında olan bir avuç insanın olduğu kesin. 
Onlar, bir avuç görünen ama hiçbir avuca sığdırılamayan o yiğit insanlar; hepimizi uyarmak için, çoğu zaman canlarını bile tehlikeye atmaktan çekinmiyorlar. 

Başlıktan da anlamışsınızdır mutlaka!
Sözlerim, dönüp dolaşmadan; Greenpeace'in güçlü, yürekli, barışçıl kahramanlarının gölgeleri üstüne düşüyor.
Onların uyarı kokan haberlerini; dünyamızın, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için

SAYIN BAHÇELİ ÖZÜR DİLERİM, O DÜŞÜNCE BİZE AİTTİR EFENDİM

Redakte edilmedenözgün hâliyle yayınlanmıştır
Medyaya yansıyan haberlere göre; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendi Twitter hesabı üzerinden;

“Bir rüyamı, bir düşüncemi sizlerle paylaşmak ve görüşlerinizi öğrenmek isterim. Bitlis'in Ahlat ilçesinde yeni bir ‘Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ için ne dersiniz? Çankaya Köşkü başkentimiz Ankara'da Cumhurbaşkanlığı'nın daimi ikametgâhıdır. Cumhurbaşkanlığı Tarabya Yerleşkesi de (Huber Köşkü) İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilen bir ikametgâhtır. Bilindiği gibi Ahlat ilçemizin tarihi süreçte ve kültür hayatımızda özel bir yeri ve anlamı bulunmaktadır. Acaba bu ilçemizde Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı için İstanbul'da olduğu gibi bir köşk yapılamaz ve çevresinde kültür merkezi kurulamaz mı?

Burası, en azından Türkçe konuşan ülkelerin devlet ve hükümet başkanları zirvesinin

ZAMANE GENCİ

Özgün hâliyle yayınlanmıştır
Sabahları kolay  gelemem kendime,
Günaydın demem kimseye,
Mutlu mutlu gülemem;
Her yere geç kalırım,
Hiç yetişemem. 
 
Öğrenirken ilgim dağılır,
Konudan koparım;
Anlık gel gitler yaşar,
Bir süreden sonra
Boş boş bakarım,
Fark edip uyarırsan,
Kafamı toplarım.
*
Sözlüye kalkamam heyecanlanırım;
Vizeyi,  finali bir gün kala hatırlarım;

MÜSLÜM GÜNDÜZ, ÇEVİK BİR LEHİNE MÜDAHİL Mİ OLUYOR?

Redakte edilmedenözgün hâliyle yayınlanmıştır
“Diş kirası” deyiminin ne demek olduğunu bilmeyen sanırım yoktur. Kısaca “sarayda ve zengin konaklarında iftardan sonra konuklara verilen armağan veya para”şeklinde tarif edebiliriz bu kavramı. Yani bu, bir anlamda konukların ziyafeti şenlendirmelerinden ve şereflendirmelerinden duyulan sevincin maddeye bürünmüş bir hali veya konukların ziyafet mahalline gelip giderken yaptıkları ulaşım masraflarının kendilerine iadesi anlamına gelen bir incelik, bir nezaket ve zarafet gösterisidir. Gerçekten de çok güzel bir gelenektir “Diş kirası” geleneği…

28 Şubat Süreci’nin aktörlerinden birisi olan Müslüm Gündüz’ün, birkaç gün önce 28 Şubat Davası’na müdahil olmak için cemaatiyle birlikte (cümbür cemaat) Ankara’ya geldiğini görünce ne yalan söyleyeyim, “Müslüm Gündüz, galiba devletten diş kirası istemeye geldi…” diye düşündüm! Malum; Müslüm Gündüz, 28 Şubat Süreci’nde anlı şanlı bir hemşerisinin evinde pilav üstü (F.Ş. Marka) piliç ziyafetinde yakayı ele vermişti. Onun ıslak uzun saçları, uzun sakalı ve belinden üstü çıplak vaziyete “Ne oluyorsunuz yahu?” diyerek polis kamerasına vermiş olduğu poz, hâlâ

BEŞAR ESAT DAHA VURMADAN CIYAKLAMAYA BAŞLAMIŞTIR

Hz. Peygamber’in, yanlış biçimde Arap soylu olarak biliniyor olması sebebiyle Araplar hakkında gerçekleri söylemeye dilimiz pek varmaz. Sürekli onların faziletlerinden, erdemlerinden ve kahramanlıklarından bahsederiz. Hatta böyle olduğu için, Arap Ordularının Türkistan içlerine yapmış olduğu seferlerde, Türklere karşı giriştikleri katliamları bile genelde görmezden gelir ve bu zaferleri, İslam Ordularının zafer hanesine yazarız. Oysa İslam Ordularının zaferi dediğimiz şey, aynı zamanda Arap Milleti’nin zenginleşmesi, Türk Milleti’nin ise elinde avucunda olanı yitirerek, ata yurdunu terke zorlanması demektir.

Suriye ile savaşın eşiğine geldiğimiz ve Sayın Başbakan’ın Suriye’ye müdahale konusunda Arap Ülkelerini ikna etmeye çalıştığı bu günlerde, 2008 yılının Ekim ayı içinde yayınlamış olduğumuz “Çanakkale Savaşları ve Arap İhaneti” başlıklı yazımızdan da istifade ederek bu kaçınılmaz gerçeği bir kez daha hatırlatmak istiyoruz aslında.

Bahse konu yazımızda şöyle demiştik:
“Bundan üç-beş yıl öncesiydi. Galiba Sayın Başbakan’ın, ‘İsrail’in Filistin’de uyguladığı

GÜNAY TULUN *Bir Peri Masalı: E. GÖZTEPE HASTANESİ

Mart ayı içinde bir gece, sabaha karşı, bilgisayar başında; Mete Esin'in yolladığı yetmiş yazılık bir grubun son otuzunu yayına hazırlamaktaydım.
Kendisi Türk dilini biraz farklı kullandığı ve bu konuda çok titiz olduğundan diğer arkadaşlar dokunamıyordu yazılarına.
Yazılar birer birer eriyor, karşımdaki yığın gittikçe küçülüyordu. 

Her şey iyi gidiyordu yani...
Bir yandan da "Radyo Sessizliğin Sesi"nden bir kanal seçmiş her zamanki gibi 1950 ve 60'ların şarkılarını dinlemekteydim.

Karşımdaki ekran aniden parlamaya başladı.
O kadar parlaktı ki yazıları zorlukla seçer olmuştum.
Tam o sırada kızım da bir ileti yollamaz mı…
Doğru yazmaya çabalayarak, harfleri tekrar tekrar düzelterek cevapladım onu… Ne kadar çabalasam da yanlış yazmıştım: "Görem.yorum."

MHP 12 EYLÜL DAVASININ MÜDAHİLİ OLMAMALIYDI

''Yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamaları, ağır bedeller ödenmesi sonucunu doğurmuş, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini oluşturmuştur. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz… Hâkimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça, bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir…”(1)

Yukarıdaki özlü sözler bana ait değil, Sayın Haşim Kılıç’a aittir. Türkiye’nin en üst görevli yargıcına. Yani gerektiğinde devletin bir numarası olan Cumhurbaşkanını bile yargılayacak mahkemenin başkanı olan kişiye. Peki, AKP’nin yargılandığı ve sabıka kaydına “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” şeklinde bir not düşüldüğü davada AKP lehine tavır alan tek yargıç olan Haşim Kılıç, neden bu türlü laflar etme gereği duydu? Daha da önemlisi ne demek istedi? Şimdi Türkiye’de hemen herkes birbirine bu soruyu soruyor ve kendine göre cevaplar bulmaya çalışıyor. “Haşim

DİYANET'TEN ENSESTİ ÖZENDİREBİLECEK FETVA: EVLATLIKLA EVLENMEK CAİZDİR

Diyanet İşleri Başkanlığı, şüphesiz ki; bu ülkenin en stratejik kurumlarından birisidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, en başta, bu ülkede dinî konularda görüş verebilecek en yetkin kurum durumundadır. Ülkemiz her ne kadar laik bir demokrasi ile yönetiliyor ise de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği/vereceği görüşler, bizim dinî hayatımızı olduğu kadar toplumsal, ekonomik ve hatta siyasal hayatımızı bile yakından ilgilendirmekte, dahası etkilemektedir. Neticede bu ülke, nüfusunun kahir ekseriyeti Müslümanlardan oluşan, üstelik de Müslüman halkın %70’lerin üzerinde “Dindar” olduğu bir ülkedir. Bazı siyasilerimizin, “Bu meselenin çözümünü ulemaya bırakalım” şeklindeki söylemleri, işte tam da bu gerçeğin ifadesidir. Kimdir ulema? Bu kavramdan kasıt, pratikte direk Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu kurumun ilgili birimidir bence. Yani Din İşleri Yüksek Kurulu’dur.

“Biz dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” diyen siyasetçilerimiz de biliyorlar ki; din, bu ülkede yaşayan insanların, hemen hemen hayatlarının bütün yanlarına yön veren ve onların hareketlerini doğrudan etkileyen bir kurumdur. O bakımdan din adına söz

NETEKİM GENE GELEBİLİR ŞAPKA RAP RAP!

Boru değil, 12 Eylül Darbesi’ni yapanları yargılıyoruz! 
Hem de tam 32 yıl sonra. Darbeyi yapanlar nerede? 
Valla yarısından çoğu toprak olmuş. 
Hayatta kalanlar ise içini kurt yemiş asırlık ağaçlar gibi ha devrildi ha devrilecek durumdalar. Bir ayakları mezarda, bir ayakları hastanede. 
Ancak olsun, biz yine de yargılıyoruz!

Mahkeme kurulmuş, savcı iddianamesini, hâkim tokmağını almış kürsüdeler. Onlarca müdahil bir o kadar müdahil avukatı sıraları doldurmuş. Yüzlerce müdahil ve binlerce mağdur dışarıda hep birlikte haykırıyorlar. “Netekim cezanı çekeceksin!”. 105 yaşındaki Berfo nine bile gelmiş meydana. Kenan Evren için diyor ki; “Ona ‘Utan. Bu kadar insana nasıl kıydın' demeye geldim. Oğlumun tabutunu istiyorum. Affetmeyeceğim seni Kenan Evren, sürüneceksin”. Kalabalıklar içinden“Kenan Evren’i, tıpkı Hüsnü Mübarek gibi demir kafeste getirin” diye haykıranlar da var, Apo gibi cam fanus içinde yargılanmasını

NEREDE O ESKİ RADYO OYUNLARI?


"Raskolnikov yeni giysilerini giydikten sonra masanın üstündeki paralara baktı. Bir an düşündükten sonra alıp cebine koydu onları. Hepsi 25 rubleydi. Usulca kaldırdı kapının çengelini, merdivenleri inmeye başladı. Bir dakika sonra sokaktaydı. Güneş batmak üzereydi. Eski alışkanlığıyla, dolaşmaya çıktığı zamanlar yaptığı gibi doğrudan saman pazarına yönelmişti.”

Geçenlerde radyo dinlerken; Boğaziçi Üniversitesi, Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı (GETEM) ve Türk Telekom işbirliği ile hayata geçirilen sosyal sorumluluk projesinin tanıtımına rastladım. Görme engelli vatandaşlarımız için, yüzlerce romana

CIZIRTILI 45′LİKLER: NOSTALJİK BİR DÖNÜŞÜM


Elvis Presley'le Tom Jones sohbet anında
Nostalji denince de hepimizin aklına ilk gelen, müziktir nedense...
Yaşadığımız geçmişin; dilden, gönülden düşmeyen şarkılarıdır nostalji...

Bazı şarkılar, zamanının popüler kültürü içinde dinlenir, sonra yok olup gider. Bazıları ise ilk günkü popülerliğini asla kaybetmez. Onlar gönüller tarihinin altın sayfalarında yaşar hep...

O günlerin gençleri, eski plakları şimdilerde dinlerken, hangi anıları canlanır acaba? Hangi anılarını silmek hangisini yeniden yaşamak isterler? Günün gençleri o şarkılar karşısında neler hisseder?

71'E GİRERKEN KİMLER LİSTE BAŞIYDI?


Doruktakiler: Cem Karaca, Barış Manço
1970'in son günlerinde, 71'e sayılı gün kala, müzikte neler oluyor, kimler dinleniyordu?

Cliff Richard’ın sanat hayatında 13. yılını dolduruşu...
Cat Stevens’ın unutulmaz eseri Lady D’arbanville’in çıkışı...
İngiltere’nin dört büyük müzik festivali "Bath, Plumpton, Yorkshire ve Isle of Wight"... Festivallerde Deep Purple’ın binlerce kişiyi çılgına döndürüşü...
Cem Karaca’nın "İlk Öğrendiğim Şarkı Johnny Guitar, ilk sevdiğim kız Suadiyeli Nesrin” sözleri... İşte 2 Aralık 1970 günü listelerde

BİLİNÇLİ İZLEYİCİ OLUŞTURAN PROGRAM

Daha önceki yazılarımdan "Medyanın Dâhisi Okan Bayülgen"i okuyan Mehmet Yılmaz adlı okurumuz, düşüncelerime katılmadığını belirten bir mail atmış. Demiş ki; "Nasıl yararlı bir program olduğunu düşünürsünüz? Sadece ünlülerin katıldığı bir eğlence programı?"

Hemen cevapladım.
Uzun zamandır Okan Bayülgen ve Kraliyet Ailesi Ekibi’nin programlarını izlerken, elimde kalem; gazete köşelerine, evde bulduğum post-it tarzı kâğıtlara not alırken buluyorum kendimi.
Yetmiyor kâğıtlar...
Program bitene dek, her bulduğum boşluğa bir şeyler yazmak durumunda kalıyorum.

Bu hâlimi fark edince, küçük bir defter edindim kendime.
Böyle bir şey ilk defa  başıma geliyordu.
Bir televizyon programını izlerken ha babam notlar alıyordum.
Yemek programı değil ki tarif yazasın.
Bilhassa hafta içi yayınlanan "Muhallebi Kralı, Muhabbet Kralı ve Kral Çıplak"

Uğruna Savaşılacak Türk Yurdu: CABER KALESİ [Suriye]

Sevgili Başbakan'ımız, Suriye konusunda dünya liderleri arasında en şahin politikacı durumundadır. BM Güvenlik Konseyi, Suriye’ye derhâl müdahale konusunda karar alsa, Başbakanımız “Hayır” demeyecek, derhâl dalacak Suriye’ye…

Şu sözler kendisine aittir ve 01 Nisan 2012 günü İstanbul’da toplanan sözüm ona "Suriye’nin Dostları" toplantısında söylenmiştir:
"BM ve Arap Birliği’nin özel temsilcisi Kofi Annan’ın girişimlerinin sonuç vermesini canı gönülden arzu ediyoruz. Ancak gerek bize gerek uluslararası topluma sözler veren ama bu sözleri zaman kazanmak için kullanan Suriye yönetiminin Annan’ın girişimini zaman kazanma aracı olarak kullanması muhtemeldir. Zalim ile kurbanı aynı kefeye koyan her girişim şiddete zaman kazandıracaktır. Suriye rejimi tarafından gerekli girişimlerde bulunulmadığı takdirde BM Güvenlik Konseyi’nin üzerine düşen görevi ve katliamlara dur demesi kaçınılmaz bir hâl alacaktır. Güvenlik Konseyi bundan bir kez daha kaçınırsa Suriye halkının meşru müdafaa hakkının desteklenmesinden başka hiçbir seçenek kalmayacaktır. Acımasız şiddet kullanan bir rejime bugüne kadar yeter dur diyemeyen bir Güvenlik Konseyi’nin güvenliği korumaktan aciz olduğu açıktır." (1)

KAHRAMANLIK "Merhum Türkeş’in ardından"

Oğul; kutlu hedefler, uğrunda savaş gerektirir,
Eğer hedef kutluysa, zafer savaşana zevk verir.
Şehitlik; kıyamete kadar yaşamak, hiç ölmemektir,
Kahramanlık; ileri atılıp bir daha dönmemektir.

Vatan, millet aşkına insan kendisini aşmalı,
Mukaddes davalarda dalga dalga bayraklaşmalı,
Bayrak demek; çekilip yükseğe bir daha inmemektir,
Kahramanlık; ileri atılıp bir daha dönmemektir.

İnşa etmek zor zanaat, kırıp, yıkmak kolay iştir,
Niyetin parçalamaksa, git o kafayı değiştir.
Bölmek sana gaye olmaz, hüner bütünü bölmemektir,
Kahramanlık; ileri atılıp bir daha dönmemektir.

Bu dava erlik davasıdır, er oğlunca er ister,

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.