AKLIM KARIŞTI

Radyo mu? Televizyon mu?
Kafalarımız, Twitter mi Facebook mu sorusuyla meşgulken şimdi “Böyle de soru mu olur?” diyeceksiniz.
Olur. Bal gibi de olur. Neden mi? Anlatayım:
Geçen gün, Türkiye'nin Sesi'nde yayınlanacak bir dizi yazı için ekranın karşısına geçtim. Bilgisayarın açılmasını beklerken, kahvemi karıştırıyor, bir yandan da nasıl başlayacağımı düşünüyordum. Biliyorsunuz, yazıya başlarken önemli olan, o altın cümleyi bulmak. Bulduğunuz an, ortam da istediğiniz gibiyse gerisi kendiliğinden gelir.
Ortam dedimse abartmayalım lütfen.
Tüm yaptığım, iş radyoyu açıp kulaklığı takmak.
Yine öyle yaptım.
Daha doğrusu yaptığımı sanmışım.

KUR'AN, "ULUDERELİ KATIRCILAR ŞEHİT DEĞİLDİR." DİYOR

Sözlüklerimiz “şehit” kelimesini, “Kutsal bir ülkü veya inanç uğruna savaşırken ölen kimse”(1) ve “Dinsel inançları ya da kendini adadığı bir dava uğruna savaşırken ölen kimse. Ülkesi ya da inancı uğruna ölen kimse”(2) şeklinde tarif etmektedir.

Bu tanımlara göre; şehitlikte esas, savaşırken veya mücadele ederken ölmek ve öldürülmek ise de bu tanımlar yine de oldukça problemli tanımlardır. Örneğin uğruna ölünen “Kutsal bir ülkü veya inanç”tan maksat ne olabilir? Ya da her ülkesi ve inancı için savaşırken ölen kimse gerçekten şehit midir? Bugün dünyada, elbette mensuplarınca kutsal kabul edilen birbirinden farklı sayısız ülkü ve inanç bulunmaktadır. Ayrıca inançları ve ülküleri birbirinden farklı milyarlarca insan vardır ve bu insanlar, kendi kutsal bildikleri ülküleri, inançları, ülkeleri ve bağımsızlıkları için savaşırken ölebilmekte, hatta öldürülebilmektedirler. O zaman her kutsal ülkü ve inanç için ölen ya da öldürülen kişiler şehit olmuyor demektir. 


Öyle ya; örneğin Müslüman bir ordu ile başka dine mensup bir ordu arasında cereyan eden savaşta her iki taraftan da ölenler bulunabileceğine göre; bunlardan bir tarafın şehit ve gazi sayılmaması gerekir. Bizim dinimizce; şehitler gerçekte ölmediklerine ve

MEŞK İÇİN KİM KALDI Kİ?


Biz, yurt dışında yaşayan Türkiye sevdalılarının; ülkemizle en büyük bağı, televizyon kanalları üstünden kurulur.
Güzel bir dizi, ülkemizin zenginliklerini yansıtan belgeseller, özellikle de sanat müziği programları….
O müziği duyduğunuz an içiniz kabarır, yurt içindeymiş gibi olursunuz.
Hele bir de icra edilen eserler güzelse, o gece evinizde yabancı konuklarınız varsa, o konukların da içtenlikle ilgilendiğini görmüşseniz gurbet ellerde keyiflerin en büyüğünü yaşarsınız.

Yabancı ülkelerde işe başlama saatleri genelde erken olduğundan, evinize hafta arası pek konuk gelmez. Aynı şekilde siz de kimseye gitmezsiniz. Filmlere falan aldanmayın, hafta sonlarında birbirine gelip gidenleri tespit için ortalama bir sayı bulmak isterseniz , sonucun "sıfır virgül"le başlayacağını baştan bilmelisiniz.
Hele yanlış tanınan Türkiye gibi bir ülkedenseniz, kapınızı çalanların sayısı da yok denecek kadar azdır.

TATARLAR KİM OLURLAR?

Tarih boyunca geniş bir coğrafyaya dağılan Türk toplumları, buna göre de değişik isimler altında anılmışlardır. Türklerin başlıca boylarından biri, asıl yurtları günümüz Rusya’sı ve Ukrayna’nın düzlükleri olan Tatarlardır. Altınordu İmparatorluğu olarak ortaya çıkıp Ruslar ve Ukrainler karşısındaki varlığını küçüle küçüle koruyarak, 1783’te kesin olarak Kırım’da son bulan siyasi birliğin diğer azınlıklar yanındaki asıl temsilcileri gene bu Tatarlardır.

Günümüzde, Kazan ve Kırım Tatarları olarak ikiye ayrılan toplumun Kazan şubesi Türkiye’de neredeyse hiç tanınmamaktadır. Türkiye’de daha çok bilinen Kırım Tatarlarıdır. Ancak, bu çok da şaşılası değildir. Çünkü, 1475’te başlayıp bugünlere kadar Türkiye’yle yakın bağları olanlar, hemen tamamen Kırım Tatarları olmuşlardır. Osmanlı ordusunda, Giray denilen hanların (kralların) komutasındaki süvariler Kırım Tatarlarıdırlar. Osmanlının, Rumeli’yi Türkleştirmek için göçürdüğü Anadolu Yörükleri yeterli olmayınca, üstünü tamamladığı Tatar kitlesi gene Kırımlılardır.

Bu iki Tatar toplumunun bir de şöyle farkları bulunmaktadır: Kazanlıların temel unsuru

DİYANET'TEKİ EBû CEHİL ADALETİ

Nedir Ebû Cehil adaleti? Güçten, mütegallibeden, zalimden veya hükmü verenin menfaatine olan adalet anlayışıdır. Bunun karşısındaki adalet anlayışı ise Hz. Peygamber’in adalet anlayışıdır. Nedir bu anlayış? Temeli, liderliğini Hz. Peygamber’in yaptığı, Hılf’ul Fudûl (Erdemliler İttifakı veya Faziletliler Cemiyeti) adı verilen gençlik örgütüne dayanan, zayıftan, mazlumdan ve haktan yana tavır alan adalet anlayışıdır. Bu adalet anlayışı, zaman içinde gelişecek ve İslami devirde,“Hırsızlık yapan kişi kızım Fatma da olsa hiç tereddüt etmeden kolunu keserdim” şekline bürünecektir...

Okuyucularımın çoğunluğunun bildiği gibi, ben eski bir Diyanet (TDV) çalışanıyım. 2009 yılına kadar yirmi küsur yıl boyunca bu kuruma hizmet verdim ve bu kurumun ekmeğini yedim. Bu kuruma karşı vefa borcum vardır. Öte yandan, bu kurumun, ülkemiz için hayati derecede önemi haiz olduğuna da yürekten inanırım.

Zaman zaman bu kurum hakkında yazılar yazdığım oluyor. Bu yazılarım üzerine bazı okuyucularımdan, az da olsa “kuruma vefasızlık etiğim” şeklinde sitem edenler de var. Ancak benim, Diyanet’in kurumsal kimliği ile uğraşmam söz konusu değildir, olamaz da.

[VORDONİSİ YAZILARI 6] SATİRYOS MANASTIRI Fotoğraf Sergisi2 [Günay Tulun]

SATİRYOS MANASTIRI
 ”Görüntüleri Büyütmek İçin, İncelemek İstediğiniz Fotoğrafların Üzerini Tıklayınız       
Fotoğraflardaki Bilgileri Görmek İçin, Çıttığı O Fotoğrafın Üzerine Getiriniz
Satiryos Çekim 45-Manastırdan Yine Farklı Bir Görünüm

ÇANAKKALE'Yİ DESTANLAŞTIRANLAR

  
               ÇANAKKALE
*
"Dinle çocuğum, Çanakkale; tarihte,
Çakalların, aslana çattığı yerdir.
Bir hilal uğruna binlerce güneşin,
Nûş eyleyip toprağa battığı yerdir.
Vatan için, millet için civanların,
Canlarını Allah'a sattığı yerdir.
Er meydanına çıkıp da yiğitlerin,
Tarihlere şeref, şan kattığı yerdir.
Türk Milletindeki o engin sevginin,
Düşmanını bile kuşattığı yerdir.
*
Diyor ki şair: “Dur yolcu
Bakmadan geçtiğin bu yer,
Bir milletin nabzının attığı yerdir.”
Diyor ki Gazi: “Analar Ağlamayın,

"HAYIRLI CUMALAR" BİDATI ve DİYANET'İN BU KONUDAKİ TUTUMU


Genelde internet, özelde ise şu facebook çok iyi bir şey. Ancak iyi niyetli ve doğru kullanılırsa. Ara sıra ben de yapıyorum ama şu önüne gelen her sözü ve her görüntüyü paylaşanlar yok mu? Gıcık oluyorum bu insanlara. Resmen taciz ediyorlar insanları. İtiraf etmek gerekirse bazen ben de yapıyorum aynı şeyi. Ancak ben paylaştığım her söze ve görüntüye mutlaka kendi yorumumu ekler, gerekli tenkitte bulunurum.

Son zamanlarda dikkatimi çeken bir şey de “HAYIRLI CUMALAR” ve “CUMANIZ MÜBAREK OLSUN” şeklindeki paylaşımlardır. Doğrusu bu da İslam’a ve Müslüman’a yakışan bir davranış değildir. Düpedüz din istismarıdır. Çünkü bu paylaşımın muhatapları, arasında muhtemelen Cuma ile uzaktan yakından alakası olmayan insanlar da bulunabilmektedirler. Dolayısıyla bu tür mesajlar, bu insanları da taciz etmekte ve inanç özgürlüklerine müdahale anlamına gelmektedir. Onları bir anlamda zorla Cuma namazı kılmaya yönlendirme amacı taşımasa bile en azından mesaj sahibinin, “Bakın ben Cuma namazı kılan birisiyim. Bana o gözle bakın. Benimle ilişki kurarken

NEDİM ŞENER ve HALEPLİ ABDÜRRAHİM EFENDİ DAVASI

MHP’nin Gülen Yüzü
22 Mart 2012 tarihli “Siyaset Meydanı” programında Ali Kırca’nın konuğu MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Oktay Vural’dı. Oktay Vural, Türk Siyaseti’nin ve MHP’nin gülen yüzlerinden ve renkli simalarından birisidir. Sevimli ve sempatik bir insan Oktay Vural. Bakışlarındaki ve tebessümündeki çocuksu muziplik, karşısındaki insanı hemen sarıveriyor gibime geliyor. Bunu Ali Kırca’nın programında bir kere daha gördük. Sanırım Ali Kırca bile hayran kaldı kendisine. Programın sonunda hararetli bir şekilde el sıkışmalarından anladık bunu.

İzleyebildiğim kadarıyla programın yönlendiricisi tamamıyla Sayın Oktay Vural oldu. Ali Kırca’yı tamamen sarıp, sarmalayıp teslim aldı çünkü. Onu, istediği gibi evirdi, çevirdi, sonra da peşine takıp alıp götürdü program boyunca. Ali Kırca, sormuş olduğu soruların hemen tamamını, Oktay Vural’ın sözlerinden hareketle sordu. Böylece bir anlamda Sayın Oktay Vural, kendi sordu kendi cevapladı gibi bir durum çıktı ortaya. Sanırım, yılların deneyimli televizyoncusu Ali Kırca bile şaşırmıştır bu duruma. Çünkü tam anlamıyla bir figüran gibiydi masanın karşı tarafındaki anchorman koltuğunda.

[VORDONİSİ YAZILARI 5] SATİRYOS MANASTIRI Fotoğraf Sergisi 1 [Günay Tulun]


SATİRYOS MANASTIRI
 ”Görüntüleri Büyütmek İçin, İncelemek İstediğiniz Fotoğrafların Üzerini Tıklayınız       
Fotoğraflardaki Bilgileri Görmek İçin, Çıttığı O Fotoğrafın Üzerine Getiriniz
Satiryos Çekim 13-Çevre ve Kazı Alanının Genel Görünümü Sosyal Sokak'taki Çınar Camii'nden Yüksek Alan ÇekimiSatiryos Çekim 11-Çevre ve Kazı Alanının Genel Görünümü Sosyal Sokak'taki Çınar Camii'nden Yüksek Alan Çekimi
         Satiryos Çekim 12-Çevre ve Kazı Alanının Genel Görünümü Sosyal Sokak'taki Çınar Camii'nden Yüksek Alan Çekimi
Satiryos Çekim 16-Güneydoğudan Yaklaşırken Avlu ve Giriş Kapısının GörünümüSatiryos Çekim 15-Kazı Alanına Güneydoğu Yönünden Yaklaşırken  Manastırın Saray Sokak Üzerindeki Giriş Kapısının  GörünümüSatiryos Çekim 14-Manastırın Bulunduğu Saray Sokak ve Hemen Sağda Manastırın Dış Duvarlarının Görünümü

[VORDONİSİ YAZILARI 4] Satiryos'un Laneti [Günay Tulun]


Efsanevi Yaratık, Satir
Bir önceki yazının sonlarında Satir’e adanan Satiryos’u ortada bırakıp gitmiştim.
Bu kez, ellerinden tutup karşınıza getirmek istiyorum onu…

Satiryos, yapıldığı dönemde, denizin hemen kıyısındaymış. 
Hemen önünde de güneşle denizin tüm nimetlerini önünüze seren muhteşem bir kumsal.
Lebiderya yani…
Sanmayın ki içindekiler gariban papazlar…
Hepsi, dünya nimetlerinin farkında olan rahipler.
O zamanlar kent merkezi Haliç çevresinde olduğu için, bu manastırda yaşamak; hem sayfiye  keyfi sürmek hem de kentteki asayiş bozukluğundan korunmak gibi iki önemli imkân sağlamış onlara…
İşte bu rahiplerin yaşadığı Satiryos, patriklik kavgaları nedeniyle inat uğruna yapılan

[VORDONİSİ YAZILARI 3] Vordonisi ve Satiryos Çiftlemesine Giriş [Günay Tulun]


İstanbul Küçükyalı'daki Satiryos Manastırı
Ne laftan anlamaz insanlar var.
Onlara hitabımdır: 
"Yok dedik ya!
Kaç yıldır yok diyoruz ya!
Yok, Bizans* diye bir devlet!
Olmadı. 
Hem de tarih boyunca hiç olmadı.
Ne Bizans ne zibans…
Anlayın artık! Susun lütfen!.."

"İnsan böyle çıldırıyor demek ki…
Neymiş efendim, Bizans’ın kayıp adası bulunmuşmuş!
Allah müstahakınızı versin sizin.
Uyduruk Bizans adına yazılan tüm kitaplar kafanıza düşsün!

[VORDONİSİ YAZILARI 2] Kaçırılan Fırsat [Günay Tulun]


Vordonisiler, Kızıladaların Tümü, Boğaziçi, 
Haliç Girişi ve İstanbul'un Her İki Yakası 
Günay Tulun : Sessizliğin Sesi Grubu
Geçmiş günlerden birinde, Marmara Denizi’ne ait bir harita masamın üstüne kadar gelmiş; ille de "beni al, koru" demişti. O sırada, kendimce önemli bir işle uğraştığımdan anı değerlendirememiş, önüme kadar gelen fırsatın büyüklüğünü kestiremeden, zamanımı çaldığını düşündüğüm o nesneden hızlı bir şekilde kurtulmaya çalışmıştım.


Harita açılırken, farklı bir maddeden yapıldığını anlatırcasına çok değişik bir sesle hışırdamıştı. Bu farklılığı değerlendirmek, ne benim ne de orada bulunan diğer insanların aklına geldi.
Haritaya şöyle bir baktığımızda bir şey anlamamış, getiren kişiyi alaya almaya başlayan konukların bu hareketlerini örtbas etmeye kalkmak da bana düşmüştü. Haritada, Kınalıada’nın genişliği Heybeliada’dan fazlaydı sanki. Marmara’ya “Beyaz Deniz” diyor, "Kızıladalar"ın dokuz adasının dışında iki ayrı ada daha gösteriyordu. Bunlar, Maltepe

[VORDONİSİ YAZILARI 1] Deniz Altına Göçen İstanbul Adaları

Yıldız Kayalıkları : Vortonos Feneri ya da Çakarı
Günay Tulun : Sessizliğin Sesi Grubu
"Kızıl Adalar"...
"Orası neresi, hele bir tarif et!" deseler, çoğumuzun verecek cevabı olmaz bile... 

O adın unutturulması için harcanan çaba etkendir bunda. İpucu verilince, örneğin Marmara Denizi'nin "Ben İstanbulluyum" diyen bölümünde yer alan dokuz ada hatırlatılınca; ben çok denedim, "Prens Adaları mı?" diye kuşkulu bir merakla dönerler size...

Soruyu sorguya çekmek âdetmiş gibi...
Türkler, daha İstanbul'u almadan önce irili ufaklı bu güzel adalara, topraklarının rengi nedeniyle "Kızıl Adalar" demiş. Dünya da kabul etmiş. Çok yakışan bu isim varken, "Prens Adaları"nı hortlatmak, içimizdeki işgüzarların eseri. Ne eser ama... "Kızıl"ı ısrarla "Prens" yapmışlar. 
Hani kızıl deseler, olmazmış gibi... 

İMAMLAR CUMHURİYETİ SİZ KURDUNUZ ONU YIKACAK OLANLAR DA SİZLERSİNİZ

Haberiniz.com internet sitesi yazarlarından Neval Kavcar, Abant toplantılarını konu etmiş olduğu, “‘Türkiye’yi Türkler Kurdu’ Demek ‘Deli Gömleği Giymek’miş” başlıklı yazısında; Abant Platformu tarafından göl manzaralı otellerde gerçekleştirilen toplantıları, “Abant tartışmaları denilen danışıklı dövüş toplantılarda, her şey önceden planlı. İddia odur ki, sonuç bildirgesi önceden hazırlanıyormuş. Herkesi tartıştırıyorlar, sonra sümen altından bildirgeyi çıkarıyorlarmış. Format böyleymiş efendim. Anlatanların yalancısıyım…”şeklinde pek güzel değerlendirmiş. (1)
Ancak Neval Hanım'ın, bahse konu platformun bu seneki toplantısında yapılan konuşmalardan vermiş olduğu bazı örnekler, gerçekten de çok ilginçtir.

Yazısında belirttiğine göre; bu toplantı esnasında “Anayasanın bazı maddelerinin değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” şeklinde koruma altına alınmış olması, “deli gömleği giymek” şeklinde yorumlanmış. Ben şahsen, bu değerlendirmeleri bilmiyorum. Ancak Neval Hanım’ın, çok okunan bir yazar olmasından

BİZ DİNDARLAR ve SİZ (DİNSİZLER)

Zorunlu temel eğitim süresinin değiştirilmesine dönük çalışmalar renkli görüntülere sahne olmaktadır. Medyaya yansıyan haberlere göre; İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda futbol yorumcusu da olan Hakan Şükür, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de fırsat bilip üyesi bulunduğu Millî Eğitim Komisyonu’nda, komisyon üyesi arkadaşlarına gül dağıtmak istemiş.

Ancak o da nesi; tam gül dağıtımı sırasında komisyonda bir arbede çıkmış ve CHP’li vekillerin beyanına göre; gül sepetlerini ellerinde tutan Hakan Şükür’ün danışmanları, gül sepetlerini bir tarafa atıp yumruklarını konuşturmaya ve aparkatlarını peş peşe CHP’li dinsizlerin suratlarına patlatmaya başlamışlar. (1) “Dinsiz” iması, bize ait değil, adı geçen komisyonun AKP’li üyesi İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’ya aittir.

Hakan Şükür’ün Dağıttığı Güller de Beleş Çıktı!
Millî Eğitim Gençlik ve Spor Komisyonu’ndaki arbedenin arkasından danışmanıyla birlikte TV mikrofonlarına açıklama yapan Hakan Şükür, danışmanının çok naif birisi olduğunu ve bu sebeple yumruk atmış olamayacağını söyledi ve arkasından da danışmanına

DÜNYANIN BUHARLAŞAN İLK HEYKELİ

Dünyanın en eski heykeliyle ilgili olarak yazdığım bir buharlaşma öyküsü vardı.
Aradan bunca zaman geçmesine rağmen, o yazı; Fatih Çekirge adlı gazetecinin şu sıralar konuyla ilgilenmeye başlaması sonucu; bizim ünlü Vordonisi serisini aratmayacak şekilde, pek fazla aranır oldu.
Eş, dost ve bazı okurlar o yazıları yayınlamamı istiyorlar. 
Aslında hepsi ellerinin altında, belki bir tıkla bulacaklar ama dostları da okuru da kırmak olmaz.
Önce heykel konusunu, sonra da Vordonisi'yi, yeniden taşıyacağım; "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun ön sayfalarına... 
Başlıyorum...
Sessizliğin Sesi Grubu'nun kadim okurlarından, emekli "Sanat Tarihçisi" Hülya Ülkü Hanım aradı:
- "Urfa'da olanlardan haberiniz var mı?" 
Elimde olmadan:
- "Yine ne oldu ki?" demişim. 
- "Korkma korkma, ne mayın ne baskın, ama en az

ERBAKAN HOCA'NIN KERAMETLERİ

Merhum başbakanlardan Necmettin Erbakan’ı nasıl tanımlarsınız?” şeklinde sorulacak bir sorunun cevabı herhâlde tek kelimelik bir cevaptır. O tek kelimelik cevap da “Dindar” şeklinde verilecek bir cevaptır. Özetle merhum Erbakan’a en çok yakışan/yakıştırılan sıfat budur. Yani “Dindar” sıfatı.

Doğrudur; Necmettin Erbakan daha çok dindarlık yanıyla tanınan bir politikacıdır. O, dindarlığı, sadece söylemde bırakmayıp, aynı zamanda eyleme de dönüştürmüş, yani bireysel hayatına ve yaşantısına da uygulamış bir insandır. Erbakan’ın bu yönü, bazen muhalifleri tarafından alay konusu bile yapılmıştır. Özellikle TV ekranlarına yansıyan ibrik ve havlu görüntüleri ile özel korumalarının, seçim gezileri sırasında bazen ibrikçi başı ve peşkirci başı gibi hareket etmeleri tenkit konusu yapılmış, karikatürcülere konu olmuştur. Hatta Erbakan’ın, namaz vakitlerine rastlayan bazı propaganda konuşmalarını “Namazdan sonra devam edeceğiz!” diyerek yarıda kestiği ve camiye gidip namazı kıldıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam ettiği bile söylenmiştir.

Ancak bütün bunların gerisinde, karşımızda gerçekten de dindar bir Müslüman vardır. Kim ne derse desin, Erbakan samimi dindar bir insandır. Birkaç gün önce kızı Zeynep

MEDYANIN DÂHİSİ OKAN BAYÜLGEN

Okan Bayülgen!
Tüm cesaretiyle medyayla dünyanın gittiği yönleri izleyicilerine göstermeye devam ediyor.
Dehası, kültürü ve öngörüleriyle sürekli birilerinin hedefinde kalan Bayülgen; medyamıza kazandırdığı değişim ve yeniliklerin yanı sıra, bir o kadar da sosyal mesajlar vererek televizyon izleyicileri üzerinde "farkındalık" yaratıyor.

Sosyal, psikolojik ve ekonomik konulara; izleyicisiyle "empati" kurarak değiniyor. Şöhretin ona sağladığı kitle çekim gücünü, topluma faydalı olacak şekilde kullanıyor.

Yeni bilgiyi kavrayıp özümsemek hele hele karşı tarafa özümsetmek bir hayli zordur.
Bu bilgileri, yaptığı, "Muhabbet Kralı" ve "Muhallebi Kralı" gibi önemli programlarla akılda kalıcı bir biçimde ve oldukça keyifli bir sohbet havasıyla sunuyor bizlere...

Bilginin, büyük bir haz duyularak birilerine aktarılması, karşı tarafın da bunu aynı haz

28 ŞUBAT ve DİYANET'TEKİ YANSIMALARI

28 Şubat sürecinin en çok etkilediği alanlardan birisi, hiç şüphesiz dinle ilgili olan alanlardır. Bu din, elbette İslam Dini’dir. Sözde irticaya engel olmak amacıyla yürürlüğe konulan 28 Şubat süreci, neticede büyük ölçüde İslam’a ve Müslümanlara zarar vermiştir. Daha doğrusu toplumun dinî hayatı, bu süreçten geniş ölçüde etkilenmiştir.

Örneğin en başta, zorunlu temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla çok sayıda Kur’an Kursu ile İmam-Hatip liselerinin orta kısımları kapanmıştır. Bu düzenleme sebebiyle hafızlık kurumu, büyük darbe yemiştir. Meslek liselerine alan sınırlaması getirilmesiyle birlikte, bu okullara olan rağbet son derece azalmıştır. İlahiyat fakültelerinin kontenjanlarının azaltılmasıyla bu fakültelerin giriş puanlarına tavan yaptırılarak az sayıda öğrencinin bu fakültelere girişine izin verilmiştir. Ayrıca İlahiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik hakları ellerinden alınarak bu okulların tercih edilmemesi istenmiştir.

Bütün bunlar, aslında hemen herkesin şu ya da bu şekilde az çok bildiği şeylerdir. Bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu, 28 Şubat’ın Diyanet üzerindeki etkisidir. Çünkü

TÜRKLEŞEN ERMENİLERE "SOYKIRIM YAPILDI" DEDİLER

1990’ların başıydı. Teftiş maksadıyla gitmiş olduğum Adana’nın Saimbeyli İlçesinde, İlçe Müftüsü İbrahim Demirkoparan’la birlikte cadde boyunca yürüyoruz. Karşıdan orta boylu, oldukça şişman ve göbekli, esmer tenli, başında fötr şapkası da olan 50-55 yaşlarında bir adam geliyordu. Müftü Efendi bana dönerek şöyle dedi; “Ömer Bey, şu karşıdan gelen adam aslında Ermeni’dir. Bunların babaları, tehcirden kurtulmak için din ve isim değiştirmiştir. Bu bölgede böyle çok insan vardır…”

Sonra Müftü Efendi ile Saimbeyli Kalesi’ne çıkıyoruz ve Müftü Efendi, civardaki yarı viran olmuş bağ ve bahçeleri göstererek diyor ki; “Bu bağ ve bahçeler, Ermenilerden kalmadır. Ermeniler, bağ ve bahçe işlerini gayet iyi biliyorlarmış. Gördüğünüz gibi şimdi hepsi virane olmuş durumdadır…”

Saimbeyli’de içmiş olduğum ayranı, Türkiye’nin hiçbir yerinde içmediğimi ve Saimbeyli’de üretilen kirazların, bugün İngiltere kraliyet sarayına (Buckingham) bile

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.