Türkiye’nin Aydınlık Yüzü ODTÜ’ye Kara Cübbeli Tepki

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Başlığa bakıp da “nasıl olur” demeyin lütfen. Burası Türkiye, bal gibi de olur işte. Evet, ODTÜ’de yaşanan olaylardan bahsediyorum. Üzülerek söylemeliyim ki; bu olayları herkes kendi penceresinden bakarak yorumluyor. Onun için de objektif bir şey çıkmıyor ortaya.

Bu sebeple ne “…Gençlik olayı falan değil bu. Bu KCK ve PKK'nın Ankara 'da kıyama durması, başkaldırmasıdır. Ortadoğu kurulduğu günden bu yana hiç bir zaman bizim olmamıştır. Yani; bir Türk Üniversitesi olmamıştır. Amerikalıların kurduğu, öğrencileri mezun olduklarında Rusya'ya değil de kapağı Amerika'ya atan Amerikan komünistleri görünümünde olmuşlardır. Tıpkı yüz yıl önceki Amerikan kolejleri gibi, kendi gençlerimizi alıp bize düşman nesiller yaptıkları gibi…”(1) şeklindeki indî değerlendirmelere katılıyoruz, ne de “ODTÜ’de olup bitenler asla

Din Adamlarının Kanı Ne Kadar Asildir!?

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Hayır hayır; düşündüğünüz gibi değil. Bu yazı kesinlikle bir kan ve intikam yazısı değildir. Tamamıyla insani ve vicdani içerikli bir yazıdır. Gerçi benim hiçbir yazım, intikam amacı ve art niyet taşımaz ama gelin görün ki; bazı art niyetliler, ısrarla benim bazı yazılarımın“intikam” amacı taşıdığını söyleyip dururlar sağda solda. Ne yazıktır ki; bunu yapanlar da genelde benim, yürüttükleri görev sebebiyle kendilerine saygı duyduğum din adamları veya en azından dindar geçinen ancak gerçekte “dinci” tabir edilen, dini siyasete bulamış ve dolayısıyla başlarındaki beyaz sarığa leke sürmüş insanlardır.

DED’e Teşekkür Sadedinde
Evet, bu yazımda, vaktiyle yaşadığım ve aklımdan hiç çıkmayan bir anımı paylaşacağım

Göktürk-2 ve Bilge Kağan’ın 1300 Yıl Sonra Gerçekleşen Kehaneti

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Her milletin olduğu gibi, büyük Türk Milleti’nin de mukaddes değerleri vardır. Bu değerler, günü geldiğinde etrafında millet olarak kümeleşip yumak olacağımız değerlerdir. Mukaddes değerlerimizi Dini Değerler ve Milli Değerler olarak iki ana gruba ayırmak mümkündür. Dini değerlerimiz, aynı dine mensup milletlerin ortak mukaddes değeri olarak çok daha geniş kapsamlıdır. Milli değerlerimiz ise Türk Milleti’ne özgü olmakla, çok daha dar kapsamlıdırlar. Milli değer denilen şey, bazen bir kavram, bazen bir kişi, bazen bir gelenek, bazen bir davranış kalıbı ve bazen de bir coğrafi yer adı veya coğrafya parçası olabilir. 

Mesela Türk Milleti için Oğuz Han, yani Mete bir Milli Değer’dir. Atilla, Bumin Kağan,

Gaziantepli Bir Kahraman: Arabınoğlu Tevfik Çavuş*

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
"...Fransızları uzaktan karşılayan Türk savaşçılarından ancak altmış tanesi Antep’in içine girebildi. Diğerleri muhtelif gruplar halinde civar köy ve araziye çekilmek zorunda kaldılar. Kuşatma içerisindekilerle, Antep’e gelen Fransız kuvvetleri, direnişin en güçlü olduğu Samsak Tepe’ye önce yüzlerce topçu mermisi atarak siperler ve mazgalları tamamen dağıtıp tahrip ettiler, birçok şehit ve yaralı verildi. Sağ kalan çok az savaşçının da büyük bir bölümü çeşitli yerlerinden yaralanmış halde zorlukla geri çekilebildiler. Tepede hiç durmadan Fransızlara ateş eden, Yıldırım Taburunun herkesçe bilinip tanınan, meşhur makineli tüfek çavuşu Antepli Arabınoğlu Tevfik Çavuş ve yanındaki birkaç savaşçının da şehit düşmesiyle, son tüfek sesi kesildi.

Tevfik Çavuş Sina’da İngilizlere karşı gene makineli tüfeği ile gözleri ilerde sürekli gözetleyip düşmana darbeler indirirken, kendi birliğinin dağılıp çekildiğinin bile farkında

1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI


Sabah; çok karanlık, kuşkucu bir ayazla
Acımasız, bir tül gibi iniverdi yamaçtan.
Ellerim mi çok beyaz, karları mı bu dağın?
Can yâri görmez olmuş, vatan benim sunağım.

"Sarıkamış Olayları"ndan Birkaç Küçük Not

Ana konu, Osmanlı-Rus Savaşıdır. 
Bunu tarih kitaplarında okuma imkânımız olduğu için; nedenini, nasılını, kim demiş, kim yapmışını burada irdelemeyeceğiz. Amaç, Sarıkamış olayları hakkında yanal bilgiler yoluyla aydınlanmak olduğuna göre, o günlerin sosyal ve sosyoekonomik yapılarıyla ülkeler arası ilişkilerini de bir yana bırakarak başlıyoruz okumaya...

Osmanlıca Ne Türkçedir Ne de Gereklidir

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Birçok kez söylediğim gibi yine açıkça söylüyorum ki; 3x4 eğitim sistemine de, ortaokul ve liselerde “Peygamberimizin Hayatı” ve “Kur’an-ı Kerim”in seçmeli ders olarak okutulmasına da karşıyım. Zira bana göre her iki düzenleme de hem yanlıştır hem de fuzulidir.

Bakınız bu ülkede; 1980 Askeri Darbesi’nden sonra okullarda zaten zorunlu din dersleri vardı. Bu derslerde temel İslami bilgilerin yanı sıra, en azından namaz kılacak derecede bazı dua ve sureler de ezberletiliyordu çocuklara. Öte yandan gerek Diyanet’e bağlı Kur’an Kursları’nda, gerekse bazı tarikat ve cemaatlerce “Öğrenci Yurdu” ve“Pansiyon” adı altında işletilen mekânlarda yoğun bir şekilde dini tedrisat

Hindileristan Kuçuları

Bazen aşkla şevkle bazen de bezdiğim hâlde bezmemiş görünerek, Türkçemle ilgili mücadeleyi sürdürmekteyim; ama...

Aması şu: İtiraf edeyim ki, sözcüklerin doğru yazılış ve telaffuzundan  umudumu kesmek üzereyim. Hele hele Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan insanların Türkçe öğretmenliği yaptığını gördükten sonra... Yerimde siz olsanız ne yazardınız? İşte bu konuda, benim de onu yazdığımı varsayın lütfen!

Yıllar önceki bir yazımda yazdığım gibi; Türkçe ve edebiyat denildi mi hemen, eskiler dolar gönül perdeme. Mükemmel öğretmenlerle yetiştik biz.
Düriye Güneri, Seyfi Bey, Bahire Orbay, Zeki Öztanrısever, İbrahim Işık, büyük Türkçeci ve Türkçe âşığı Sedat Günay, Hayrettin Mutlu, büyük şair Bekir Sıtkı

Çakma Nişantaşılının Gözüyle Ahmet Altan

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Şu Ahmet Hakan Coşkun, gerçekten de sosyologlar ve toplum bilimciler için laboratuar görevi görecek derecede enteresan bir adamdır! O, Bülent Arınç gibi eski mahallelilerinin gözünde “Haylaz İmam-Hatipli”, yeni taşınmış olduğu mahalle sakinlerinin gözünde ise “Dağdan gelip bağdakini kovan adam”dır. Aslen Yozgatlıdır, kendisi imam, babası müftüdür ama şimdilerde değme Nişantaşılılara taç çıkarttıracak derecede Nişantaşılıdır. Elbette o bir Çakma Nişantaşılıdır(1). Çünkü kırk yılık Kâni’nin, öyle kısa sürede Yâni olmayacağını o da bilir, millet de bilir… 

Ahmet Hakan Coşkun, enteresanlığına dün bir yenisini daha ekledi ve kendisi gibi adı Ahmet olan birisini, gazeteci Ahmet Altan’ı,  tam bir demokrasi havarisi, özgürlük

Wow Xqw! Yeah Wow!

Türkçe!
Dünyanın en güzel dili.
Bunu yıllardır anlatmaya çalışanlardan biri de benim.

Bazı kişi ve kurumların, üzerinde sürekli oyunlar oynamasına rağmen hâlâ, "Yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan tek dil"dir Türkçem.

Bu büyük ata mirasına sahip çıkıp onu korumamız ve bozmaya çalışanlara yardımcı olmaktan korkmamız gerek. Unutmayalım ki bağımsızlıklarını kaybeden devletlerin tarihlerini incelediğimizde, karşımıza hep aynı sonuçlar çıkıyor. Açıkça görünen şu:  

O ülkelerin, önce dil ve ona bağlı olarak da özgün düşünme yapıları bozulmuş; kültürleri alaşağı edilmiş... Ardından; müstemleke olmanın adı çağdaşlık yapılarak toplumun psikolojik güdülmesi tamamlanmış, aklı başında her itiraz; alayla ve bizde de sıkça

Çukurcalı Reşo Emmi’nin Mektubu

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Tekin Acar Kozmetik’in genç genel müdürü Bülent Başaran demiş ki; “Doğu hızla büyüyor! Doğuda kozmetik harcaması artıyor, yeni pazarlar oluşuyor! ”Eee, herkesin büyümesi, daha doğrusu herkesin büyüme tarifi kendine göre.
Kozmetikçinin tarifi de böyle.

Karıncaya sormuşlar;
-“Karınca kardeş, kendinden ağır yükleri nasıl taşıyorsun?”  diye,
Karınca cevap vermiş;
-“Peki, siz benim onca yükü taşırken kaç batman yağımın eridiğini biliyor musunuz?”
-“Adam sende, senin zaten ne kadar cüssen var ki kaç batman yağın eriyecek” dediklerinde karınca her zaman olduğu gibi şu hikmetli cevabı vermiş;

Açılan İlk İstif: Basamaklı Piramitler "KAYIP KITALAR KİTABI 12"

Yığa yığa*, ama istifleye istifleye* gittik ya!
İşte o istifi fazla büyütmeden giriyorum konuya…
Son sözcüklerden başlasam daha kolay olacak gibi…
Basamaklı piramit denince, akla hemen, bugün Çin sınırları içinde kalan dağlık “Qin Ling Shan” bölgesindeki, giriş çıkışı yabancılara yasaklanmış topraklar geliyor. Asker ya

Sen Neymişsin Be Tayyar Abi A...

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
DİB ve TDV mensuplarının, yapmış oldukları yurtiçi ve yurtdışı seyahatlere ilişkin not tutmaları ve bu notları daha sonra makale ve kitap haline getirerek para karşılığı yayınlamaları bir gelenektir. Üstelik bu işi, genelde DİB ve TDV imkânlarını kullanarak yaparlar.  Bunun için en genel geçer yayın araçları, Diyanet Aylık Dergi ve TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi’nin yayın imkânlarıdır. Diyanet Aylık Dergi’de gezi notları ve makale olarak yayınlanan ve yazarına telif hakkı ödenen bu tür seyahatler, TDV tarafından kitap olarak yayınlanmakta ve yazarlarına hatırı sayılır miktarlarda telif hakkı ödenmektedir. Dr. Abdülbaki Keskin ve Halit Güler gibi adamlar,  seyahat notları TDV tarafından kitap olarak basılan DİB yöneticilerinden sadece birkaçıdır. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı M.Nuri Yılmaz’ın, bu tür seyahatlerde çektirdiği fotoğraflar ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nca “Son On Yılda Diyanet İşleri Başkanlığı” adıyla

Darbe Süreçlerinin Değişmeyen Tek Adamı

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
“Bakü Şehitlik Camii neden ibadete kapandı?” başlıklı yazımızda dedik ki; …Zaur Şükürov, haysiyetli bir duruş sergileyerek din baronlarına boyun eğmemiştir. Yaşadığı sıkıntıların temel sebebi, bence budur. Yoksa 2005 yılında yaşanan bir olayın, 2007 yılında gerçekleştirilen bir işleme gerekçe gösterilmesi, abesle iştigaldir.”(1) Zira kendisine yazılan savunma yazısına bakarsanız, Bay Altıkulaç adı geçene karşı tamamıyla “Kurt kuzuyu mutlaka yiyecek” mantığı ile hareket etmiştir. 01.11.2007 tarih ve 0410.B/830-2689 sayılı ve İSAM Genel Sekreteri Dr. Kamil Yaşaroğlu imzasını taşıyan savunma talebi yazısından bizim anladığımız budur. 6 madde halinde sıralanan

Bakü Şehitlik Camii Neden İbadete Kapandı?

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Taşıdığı önem itibarıyla Azerbaycan uyruklu Zaur Şükürov isimli soydaşımızın e-posta vasıtasıyla yazmış oldğu ikinci mektubu da yayınlamayı uygun gördük. Mektup olarak yazdıklarından ve birinci makalemize yapmış olduğu yorumdan anlaşılıyor ki; Zaur Şükürov, sıradan bir master veya doktora öğrencisi değil, Bay Altıkulaç’ın tek adam olduğu Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan ve İslam Ansiklopedisi’ne “Madde”yazarlığı yapacak derecede istidat sahibi bir ilahiyatçıdır. Yani Diyanet’in Sultan Tayyar Altıkulaç’ının itibarına mazhar olmuş şanslı kullardan birisidir! 

Dediğine göre; İslam Ansiklopedisi’nin “Sâlih, Muhammed” ve “Sâlih Dede Efendi” maddelerini o yazmış! Bu bakımdan yazmış olduğu mektubu, ciddiye almakta 

Barikat Hakikat Anıtkabir Yoldur Varana

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçtiğimiz 29 Ekim günü Ankara Ulus'ta yaşanan ve sözüm ona Cumhuriyet'e sahip çıkma adına yaşandığı söylenen arbedeyi televizyonlarda görünce aklıma birçok şey geldi. Verilen haberlerde sık sık “Barikat” sözcüğü geçtiği için öncelikle, internet ortamında yazılan yazılarda Tevfik Fikret’ten Ziya Paşa’ya, hatta Victor Hugo’ya varıncaya kadar pekçok kişiye ait olduğu söylenen, ancak kanatimizce Namık Kemal’e ait olması kuvvetle muhtemel olan  meşhur söz geldi aklımıza:
Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” yani “Hakikat güneşi fikirlerin çatışmasından doğar”  sözü. Evet, yanlış okumadınız. Biz, daha hemen herkes tarafından olur olmadık yerde ve bazen de tepe taklak edilerek söylenen bu ünlü sözün, gerçekte kime ait olduğunu bile tam olarak bilmiyoruz. Tıpkı geçenlerde bir TV programına katılan ve isminin başında Prof. Dr. yazan bir bayan akademisyenin, “Yiyin efendiler yiyin” şeklindeki mısraını okuduğu Tevfik Fikret’e

Kutsal Ötüken'de Uzun Bir Gece

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Tarihçi Murat Bardakçı'ya milletçe galiba bir teşekkür borcumuz var. Zira geçtiğimiz 3 Kasım gecesi yayınlanan "Tarihin Arka Odası" programında ekrana öyle görüntüler getirdi ki; 1500 yıl öncesine dönmüş ve milletçe kendimizi bulmuş gibi olduk. Görüntüler, günümüzden 1500 yıl öncesine, Miladi 530-540 yıllarına ait görüntülerdi. Görüntüler, bir Göktürk Han Mezarı'na ilişkindi ve birçok objeden ve duvar resimlerinden oluşuyordu. 

Program konuklarından Kazak uyruklu doktora öğrencisi  Arkeolog Cantekin Karcaubay, Türkoloji Profesörü de olan babasının başkanlığında Kazak ve Moğol bilim adamları tarafından Moğolistan'da, Göktürklerin Kutsal Başkentleri Ötüken'de yapılan bir

Ve Huzurlarınızda; Tiwanaku! "KAYIP KITALAR KİTABI 10"

"KAYIP KITALAR SERİSİ 10"
Konuyla ilgili bir hayli bilgi sahibi olduk. İyi de o günlerin bilim çevrelerinde bu kadar patırtı koparıp, bugün neredeyse kimseler tarafından anılmayan, bu kentin bu önemli buluşun adı neymiş? 
Önceki sayfalarda söz ettiğimi sanıyordum ama konunun insanı sarıp sarmalayan keskin gizemi karşısında atlamışım bunu… Şu an yazıyor ve ilk harfiyle son iki harfine dikkat edin diyorum: Tiwanaku!..
Lütfen sözünü ettiğim o Tiwanaku'yu ya da içindeki üç harfi, yani "Tku" harflerini de alıp; az önce bir kenara koyduğunuz, sözcüklerin yanına oturtun.
Her üçü de ses çıkarmadan dursunlar orada…

Kınalı Koçu Tek Başıma Nasıl Yiyip Bitirdim?

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"Diyanet devleti vergi kaybına uğratmaktadır!" başlıklı yazımızda(1) Diyanet'ten emekli olanlar için kullandığımız "...Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan emekli olan din görevlilerinin, köşelerine çekilmek veya başka hizmet alanlarında çalışmak yerine derhal dini ve hayri hizmet amacı taşıyan dernek ve vakıflara kapak atmaya çalışmaları da bu insanların, halktan toplanan yardımlarda hak iddia etmelerinin en önemli göstergelerinden bir başkasıdır. Özetle bu adamlar, bir türlü bırakıp gidemezler Diyanet'i. Bu durum, tam da sineklerle pekmezci arasındaki ilişkiye benzer. Malûm; sinekler (ve bir tür sinek olan arılar) pekmezciyi mutlaka arar bulur ve kaynayan pekmezden tırtıklamak için bazen ocakta kaynayan pekmez kazanlarında haşlanmayı bile göze alırlar... Katlanmış olduğumuz bütün bu maliyetler ise, tamamıyla üç beş üst düzey Emekli Diyanet çalışanının yapacağı geyik muhabbetleri içindir" şeklindeki cümleler, DED üyesi bazı Diyanet emeklilerini rahatsız etmişe benziyor.

Kon-Tici Vira Cocha "KAYIP KITALAR KİTABI 9"

"KAYIP KITALAR SERİSİ 9"
Geçen yüzyılın bazı yazarları:
- “Burası Atlantis’tir.”

Murat Bardakçı'nın Soytarısı* Erhan Afyoncu

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve  
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Zekeriya Beyaz'ı, bütün Türkiye gibi ben de az çok tanıyorum! Daha doğrusu tanıdığımı sanıyorum. Zekeriya Beyaz, kendine göre yeni bir şeyler söylemeye çalışıyor. Bunu yaparken de bazen komik durumlara düşüyor. Ancak Zekeriya Beyaz'ın bir tavrı doğrudur. Nedir o tavır? Geçmişte söylenenlere körü körüne bağlanıp kalmayayım, yeni şeyler keşfedelim, söyleyelim, yeni yorumlar getirelim. Saksıları biraz çalıştıralım, tenkit etmekten korkmayalım. Bu tavır, aslında Hz. Mevlana'nın tavrıdır. Çünkü o da aynısını söylemektedir. "Geçen gün geçti cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemenin zamanıdır" diyor Hz. Mevlana. Tabii Zekeriya Beyaz, Hz. Mevlana gibi nazik, kibar ve hoşgörülü olmadığı ve onun seviyesinde bilgi derinliğine sahip bulunmadığı için  bazen kırıp döküyor ortalığı. Çoğu kere de alay konusu oluyor. En çok da tutucu ve bağnaz çevrelerin ağzında tabii...

On İki Bin Yıllık Kent "KAYIP KITALAR KİTABI 8"

"KAYIP KITALAR SERİSİ 8"
Bir yer düşünün!
Kuş uçmaz, kervan geçmez, hemen hemen her mevsim buz gibi rüzgârların okşadığı, güneşin bile uğramakta tereddüt ettiği ama uğradığında da nefis görüntüler verdiği; bir

Diyanet Devleti Vergi Kaybına Uğratmaktadır

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve 
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın temel görevi, kısaca halkı din konusunda aydınlatmak ve İslam Dini'nin ibadete ilişkin yönünü yönetmektir. İbadet yerleri olan camilerin yapımı konusunda her ne kadar fazla bir yetkisi yok ise de camilerin yönetimi de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevleri arasındadır. Başkanlık bütün bu görevleri, sayıları yüz bini çoktan geçmiş (belki de 130 binlere ulaşmış) personeliyle yerine getirmektedir. Bunca personelin maaşları ile hizmet mekânlarının bütün giderleri ise devlet tarafından karşılanmaktadır.
Bununla birlikte; her ne kadar bir kamu kurumu ise de yerine getirmiş olduğu hizmet karakteri gereği Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer kamu kurumlarından oldukça farklıdır. Bu farklardan birisi de; Diyanet İşleri Başkanlığı'nın halktan yardım toplama yetkisinin bulunmasıdır. Başkanlık bu işi, genelde yönetimindeki dernek ve vakıflarla kotarmakla birlikte bazen direk olarak kendisi de yardım toplayabilmektedir. Bunun yanında Hac ve

Sonsuz Bir Aşktır Mu "KAYIP KITALAR KİTABI 7"

"KAYIP KITALAR SERİSİ 7"
Bir önceki sayfada değindiğim, tek yöne bakan heykeller konusuna dönelim.
HEYKELLER SESLENİYOR
Kaybettikleri ana yurtlarının ardından hüzünle “Mu” diye inleyen o heykellerin yönü, dünyanın her yerinde; bir gecede yok olan “Mu”ya doğru dönmüş. Bu bir gecede sözüme mim koyun lütfen!..
Mim koyun ki, sonradan yazacağım şeylerden birinin de bu olacağını hatırlayalım birlikte…
Ağızları, anlattığım o heykeller kadar dikdörtgen olmasa da Paskalya Adası’ndaki dev

Sinir Sözcükler

İSTEĞİN ARZUN MANGASI 
Gülse Birsel, Avrupa Yakası'nın Gaffur tiplemesi için yazdı ya, herkesin ağzında "İsteğin, arzun" saçmalığı…
Er Ağalar! Hanım Ağalar! Ercikler! Hanımcıklar! Ayıp oluyor.
Bir dizi filmin, cahil ve görgüsüz kahramanı için yazılan o sözleri, ağzınıza sakız etmiş; o program senin, bu program benim demeden "isteğin, arzun", "istekli, arzulu", "arzusu, isteği" diye Zübüktrük Aydıncıvık konuşmalar yapıyorsunuz.

Komiksiniz!
Cehaletin verdiği bir komiklik bu. Yorumcusu, siyasetçisi, yağcısı, tarihçisi, magazin erbabı; oyuncu, oynamayıcı hepsi histeri krizi geçirircesine tutturmuşlar:

*Mu "KAYIP KITALAR KİTABI 6"

"KAYIP KITALAR SERİSİ 6"
GİZEM DOLU HEYKELLER
Bu sayfada, ilk fotoğraf olarak, Polinezya’nın Paskalya Adası’nda bulunan ve boyları, tipleri, üslupları, kısaca her şeyleriyle bildiğimiz insan tipinden çok farklı olan ilginç Moaileri kullandım ama sanmayın ki bu konuyu anlatmak için seçilebilecek tek

Evet, Cemevleri İbadethanedir

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve  
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Eski bir Diyanet çalışanı ve Sünni bir İmam-Hatipli olarak diyorum ki; devlet de dâhil olmak üzere, gerçek ve tüzel kişi olarak hiç kimse, bir başka kimse adına hiçbir şekilde din, mezhep, tanrı, peygamber, ibadet ve ibadethane tanımı yapamaz, bu tür dayatmalarda bulunamaz. Ta ki, insanlar, mensubu bulundukları inançları adına, kendi dışındakilere, toplum düzenine, genel ahlak ve adaba, ayrıca devlet organlarına zarar verir hale gelinceye kadar. Bu konuda kamu otoritesi olan devlet tarafından getirilecek yasaklamalar, sınırlamalar ve kısıtlamalar, ancak söz konusu din ve mezhep mensuplarının, kendi dışındakilere ve kamu düzenine zarar vermeye başladıklarında, onların özgürlük alanlarına müdahale etmeye başladıklarında devreye girebilir. Bunun dışında demokrasi, temel insan hak ve özgürlükleri açısından bakıldığında yasalar, mahkemeler ve mesela Diyanet İşleri Başkanlığı, hiçbir şekilde ibadet ve ibadethane tanımı yapamaz, bu konuda hiç bir dayatmada bulunamazlar!

Densiz Din Adamları İnsanları Dinden Soğutuyor

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve  
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır. 
Yozgat Vaizi Nasuh Yaylagül'ün, bu ülkenin başı açık bütün kadınlarını ve bu kadınların bütün erkek akrabalarını  ahlaki zafiyet içinde göstermesinin toplumda yaratmış olduğu infial henüz canlılığını korurken, Samsun İl Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk'ün"İsimler" konusundaki açıklaması bomba gibi düştü Türkiye gündemine. Müftü Efendi demiş ki; "Aileler çocuklarına Kur'an'dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler. Mesela Sanem ismi çocuğa verilmemeli, Sanem, put demektir. Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı üstümüze bela, sıkıntı demektir”(1).

Ya Atlantis'se? "KAYIP KITALAR KİTABI 5"

                                                                                                                                       "KAYIP KITALAR SERİSİ 5"
DENİZ DİBİNDEKİ DEV KENT 
Felsefi diyaloglar yazarı filozof Eflatun’un, kadim Mısır rahiplerinden öğrenerek, günümüze kadar taşıdığı bu efsanevi kıta-ülke, çok ilginç bir şekilde dönüp dolaşıyor; Homeros, Yunan mitolojisi, Mısır’ın Amon ve Ra rahipleri, Mayalar, Mu kıtası yoluyla bazı araştırmacıların vardığı sonuçlara göre, Uygurlara kadar uzanıyor.
Enlemi, 31° 15′ 15.53″ kuzey; boylamı, 24° 15′ 30.53″ batı koordinatlarında elde edilen bu görüntüler; insanlığın en çok merak ettiği konulardan biri olan Atlantis’i, tam iki yıldır yeniden gündemde tutuyor.
İlgilenenler bilir; Atlantis Ülkesi, kayıp kıtalardan

Bir Yıkım Öyküsü: Kentsel Dönüşüm

NE OLDU BANA BÖYLE?
Bazı şeyleri ara sıra kafam almıyor.
Bunu son günlerde o kadar sık yaşadım ki sonunda o sonuca vardım.
Evet, dönem dönem yaşananlara kafam basmıyor.
Örneğin şu kentsel dönüşüm projesi sırasında yaşananlar.
- Başkent Ankara dahil tam 14 il varken Başbakan'ın İstanbul'u seçmesi;
- İstanbul'un içinde tam 4 ilçe ve bu ilçeler içinde yalnız Sarıgazi'de, Türkiye'de ilk kez uygulanacağı söylenen ve üst düzey bir devlet temsilcisine yakışacak patlayıcılı yıkım için düğmeye basmak varken, Başbakan'ın bu tür gösterişli işleri çok sevmesine rağmen bunun es geçilmesi;
- Yıkımın iş makineleriyle yapılacağı Esenler'in seçilmesi,
- Esenler'de başka binalar varken, yıkımın simgesi hâline büründürülen, hatta dış duvarlarından birinde duvara işlenmiş "Türk Bayrağı" da olan "Türk Apartmanı"nın

"İnnemel Mü'minûne İhvetün" İllâ Beşar

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve  
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçtiğimiz 29 Eylül'de Akçakale'ye ilk bomba düştü haberini duyunca not defterime (facebookuma) şu notu düşmüşüm:
"Hani Türkiye'nin angajman kuralları değişmişti. Hani sınıra yaklaşan her türlü askeri unsur hiç bir uyarıya gerek kalmaksızın imha edilecekti. Madem öyle, neden bu top bataryalarının bulunduğu noktaları yerle bir etmiyoruz. Bırakın gaz almayı da tavır alın tavır..."
3 Ekim günü "Akçakale'ye top mermisi düştü: 5 ölü" haberini duyunca ve TV ekranlarında Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç'in yapmış olduğu açıklamaları duyunca bu sefer şu notu düşmüşüm facebook sayfama:
"Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç diyor ki; 'Top mermisi isabet ederek beş vatandaşın öldüğü ev tahliye edilen birinci bölgede değil, ikinci bölgededir...' Bu demektir ki; Akçakale'nin tahliye edilen birinci bölgesi tamamıyla mermi sağanağı altında. Yabancı bir ülke tarafından vatan toprağı bombalanıyor, vatandaşlar ölüyorsa, orada devletin varlığından söz edilemez! Devlet odur ki; vatan toprağını ve vatandaşının can güvenliğini dış tehditlere karşı korumak zorundadır. Devlet bunun

Atlantis Değilse? KAYIP KITALAR KİTABI 4

"KAYIP KITALAR SERİSİ 4"
OKYANUS DİBİNDEN MESAJ MI VAR? 
İki yıl kadar önce; Atlas 
Okyanusu’nun dibinde, tüm İstanbul’un dört katı büyüklüğündeki bir alana yayılmış, neresi olduğuna dair yeterli bilgilerin olmadığı, yalnız düzgün geometrik şekillere sahip olması nedeniyle yüksek bir uygarlığa ait olduğu sanılan, eski bir yerleşim yerinin izlerine rastlanmıştı. 
Denizler için ölçü olarak milden söz etmem gerektiğini biliyorum ama daha anlaşılır kılmak için; bizim ölçülerimizle Afrika’nın batı kıyılarından 997, “Kanarya Adaları”ndansa 900 kilometre kadar açıkta yer aldığını belirtebileceğim bölgedeki bu keşif, “Google

Karyenler ve İlk Atina KAYIP KITALAR KİTABI 3

"KAYIP KITALAR SERİSİ 3"
Onların, yani Türklerin; tarihsel gerçekler içinde konuya mutlak surette girip duracaklarını bilmeme rağmen, kutlu atalarımı şimdilik bir yana bırakarak, sürdürüyorum konuyuBu bir yana bırakma ne kadar uzun ömürlü olur, onu da gelecek satırlar belirleyecek. Ben, tarafsızlığımı gösterebilmek amacıyla elimden geldiğince uzak durmaya çalışacağım Türk sözcüğünden. Elimden geldiğince ve tarihin sayfaları izin verdikçe tabii…
KARYENLER ve ESKİ ATİNA 
Mu’dan yola çıkan Karyenler; Batılıların, “Cristóvão Colombo ve Amerigo Vespucci tarafından Amerika’nın keşfedildiği saçmalığı”nı yaymalarından on küsur bin yıl önce, zaten eskiden beri bildikleri Amerika’nın güneyinde, yani Güney Amerika’da; koca bir imparatorluk kurdular. Hatta buradan hareketle hem Atlantis’e hem de Ege ve

Lemurya, Muraya, Mu KAYIP KITALAR KİTABI 2

"KAYIP KITALAR SERİSİ 2"

“Kayıp Kıtaların Kitabı”ndaki yeni sayfalara, kadim bilgiler serpmeyi sürdürüyorum.


LEMURYA 
Afrika’dan Asya’ya, “Hint Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar yayılan bir kıta daha vardı.” Lemurya’ydı adı…
 Bir dönem geldi ki, onun yerinde kükreyen bir deniz, o denizin üstünde de esen rüzgârlardan başka hiçbir şey görünmedi. O

Arkadaşına Yas Tutan Yiğit: Neşet Ertaş

Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve  
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yanılmıyorsam 1989 veya bir sonraki yılın güz aylarıydı. Müfettiş sıfatıyla görevli olarak Erzurum ve ilçelerine gitmiştik arkadaşım Rafet Bey’le. O Tekman’da, bense Hınıs’ta çalışmış, birlikte Karayazı ilçesine gitmek için üç ilçeyi birbirine bağlayan yol çatında buluşmuştuk. Küçük bir köprü ve akan küçük bir dere vardı. Bizi Karayazı’ya götürecek aracın gelmesi için bir süre beklemek durumundaydık üç ilçenin yol ayrımında. Gün akşama dönmek üzereydi ve ortalık ıpıssızdı.  Uzaktan köpek sesleri duyuluyordu sadece. PKK terörü yine böyle azıtmıştı o günlerde. Doğrusu biraz korkuyorduk Erzurum’un bu en yüksek ilçelerinin yollarının birleştiği noktada. İşte o sırada beklenmedik bir şey yaptım, belki birazda üzerimizdeki tedirginliği atmak için başladım aşağıdaki bozlağı söylemeye. Söylerken de sesimi oldukça inceltip tizleştirerek becerebildiğim ölçüde Merhum Muharrem Ertaş’ın sesini taklit ediyordum. Çünkü ondan dinlemiş ve onun sesinden sevmiştim bu bozlağı ben:
“Kalktı göç eyledi avşar elleri,
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı,
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.